Fadıl Öztürk

Fadıl Öztürk

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...

Bir meydanda vuruşarak ölmeye bezemiyor mesela. Sahte kimlikle illegal yaşayanları da gidip buluyor, onları infaz etmek için fellik fellik arayan devlet güçlerini de.

Yannis Ritsos Neredeyse Eksiksiz şiirinde:

"Biliyorsun, ölüm diye bir şey yok, diyor adam kadına.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede, sadece küçük bir gül benim özlediğim."
diyor.

Salgınla muhatap olduğumuz ölümler yaşayandan ölene, ölenden yaşayana son bir not bıraktıracak kadar özenli değil. İnce değil. İnsanın ölümle eksilmesini hüzünle tamamlaması hiç değil. Bizi bu çağda gelip bulan hırpani ve ürküten bir ölümdür bu salgın. Kopup gelen bir sel gibi önüne kattığını süpürüp götüren bir afet gibi daldı bütün insanlığın hayatına.

Bir meydanda vuruşarak ölmeye bezemiyor mesela. Sahte kimlikle illegal yaşayanları da gidip buluyor, onları infaz etmek için fellik fellik arayan devlet güçlerini de. Tek kelimeyle sağı solu yok bu salgının. Bütün yakınlarımızdan uzaklaşarak, korka korka evlerimizin içine kadar geri çekilmeye mecbur etti hepimizi. Cesaretin sınırlarını yerle bir etti. Karşı koymanın tüm yollarını, greve gidip sıkılı yumruklarla sokağa taşmayı, barikatlar kurup arkasında çatışmayı, zalimin üstüne üstüne yürümeyi, yani insanlığın mücadele ile öğrendiği tüm yolları geçersiz kıldı bu salgın.

Ölüm karşısında çok haklı olarak can derdine düştü bütün bir insanlık. Ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya atlayarak okyanus ötelerine sıçradı ölüm. Her sokak ve caddede evlerin içine kadar girdi ölüm korkusu. Elbette bu salgın karşısında eşit değiliz. Zenginlerden çok imkansızlıklarıyla yoksulları buluyor, kenar mahalleleri, dar sokakları, geçinmek için çalışmak zorunda olanları.

Salgınla gelen ölümler elbette insanın yaptıklarından azade gelip bulmadı insanlığı. Yazarın buruşturarak çöpe attığı kâğıdın ahıdır gelip bizi bulan. Dibinden kesilmiş ağaçların devrilerek başını yere koyduğu ormanların ve o ormanların büyümesini sağlayan toprak ve yağmurun gözleriyle arayıp buldu bizi.

İçine öksürüp yol kenarlarına attığımız kâğıt mendilleri, çiğnenip yere tükürdüğümüz sakızları, oturduğumuz yerleri anında çöplüğe dönüştürmemizi takip edip buldu bizi bu illet. Doğaya karşı işlediğimiz bütün suçlarımızın parmak izlerinin toplamıdır. Bu nedenle evlerimize kapattı her birimiz. Kim bilir bir daha ne zaman ve kaç eksikle çıkarız doğanın karşısına?

Evlerimizin içinde boşuna geçmemiş günlerimiz ansızın kesecek yolumuzu. Cam vazolar gibi gökten düşüp kırılarak etrafa dağılmış kuş sesleri gibi batacak parmaklarımıza. İç çekmiş çocukların ağlamalarından çıkmamız mümkün olmayacak. Naylon poşetlerin çıkardığı sesler gibi çıkacak seslerimiz. Yaşadıklarımızın hatıralarına bata çıka yürümeye çalışacağız, kırıla döküle. Bundan sonra yaşamak hiç kolay olmayacak.

Şehirlerin boş caddelerinde kendini tüketen ışıkların gerisinden bakacağız birbirimize. Sokakta yaşayanların kirli, darmadağınık saçlarının içinden; Bir bedeni yurdu yapmış bitlerin sebep olduğu kaşıntının tende kabarmış tırnak izlerinden; Üstümüze asla yağmayacak yağmur bulutlarının öylece çekip gitmelerinden; Artık ölümün bizden aldığı gençlerin gözlerinde donarak kalmış o son bakışlarından bakacağız hayata; Annelerin kendi içlerine eştikleri derin kuyuların en dibinden, ölümle yaşamak arasındaki sınırın her iki yakasından bakacağız. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Her şeye rağmen çalışmak zorunda bırakılanların aldıkları biçimi alacağız. Ateşin dudaklarında eriyen demirin döküldüğü kalıpta aldığı biçim gibi katı... Sürülürken altı üstüne gelen toprağın nefes alması gibi yüzümüzü göğe çevirerek yaşayacağız. Ağlaması, gülmesi, sevinçle havaya zıplaması gibi insanın bugüne kadar biriktirdiği ne varsa oraları eski bir giysiyi yamalar gibi tamir ederek giyeceğiz. Evlerimizden tekrar sokağa çıktığımızda binlerce derdimiz varken cezaevi kapılarının arkasında ölüme terk edilenleri dert ederek evlerde kalmanın alışkanlığından kurtulacağız.

Evlerimizden tekrar sokağa çıktığımızda, belki her şey eski anlamını yitirecek. Belki tiksintiyle bakacağız, tiksinti... Kapatacağız kulaklarımızı, burnumuzu, gözlerimizi... Neyi dinlemek? Neyi görmek? Yedi kurşun, sekiz kurşun, daha az ya da daha fazlası... Ve öldürdüğüyle ölen katil, ve öteki de aynı şekilde, buradan da, oradan da. Hangi taraftan bakmalı ölüme? Ne koyabilirsin karşısına? Tüm bayraklar bütün zamanlar boyunca yırtılmış, tek bir tane olsun yok bir balkonda yarıya indirmek için. Suyun üzerinde eski gazeteler yüzüyor, boğulanların üstünde gazeteler. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

---
Çizim: Fadıl Öztürk

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fadıl Öztürk Arşivi