ayşe düzkan
ikinci tip neden birinci tip olmadı?
meraklılar bilir, dostoyevski rus edebiyatıyla ilgili, "biz hepimiz gogol’un palto’sundan çıktık," demiş.
türkiye komünist partisi geleneğini ve troçkizmin büyük bir kesimini bir kenara koyarsak, türkiye solunun "palto"su birinci tip’tir. 1970’li yıllardan itibaren türkiye solunun kaderini belirleyen birçok siyasal çizgi tip’in içinde doğdu; bunların başında thko, thkp-c ve tikko gelenekleri geliyor. teoriye ve tarihe merakı fazla güçlü olmayan gençlerin deniz gezmiş, mahir çayan ve ibrahim kaypakkaya’nın adlarıyla ve -doğu perinçek’in gölgesiyle- tanıyacakları, zamanın gerilla mücadelelerinden ilham alan bu üç gelenek, bölünmeler, sapmalar, zaman zaman da birleşmelerle bugüne kadar ulaştı. çizgi değil gelenek diyorum çünkü kadro ve örgüt düzeyindeki devamlılıkların siyasal hat açısından da söz konusu olduğunu söylemek güç. zaten koşullar, dinamikler vb. de büyük değişikliğe uğradı… ama şunu da hatırlatmak gerek; "kitaplı" mahir çayan ve ibrahim kaypakkaya’nın yazılarında savundukları çizginin/çizgilerin bütünüyle hayata geçirildiğini, savunulduğunu söylemek güç, diğer yandan "kitapsız" deniz gezmiş tam da bu sebeple, çok daha kolay bir ikona indirgenebildi. ama yine de, birinci türkiye işçi partisi’nden kopmasında büyük rolü olan behice boran’la birlikte anılması, yan yana konulması kabul edilir bir şey değil; o dönemleri yaşamış olanların çoğu, bunu itiraz etmeye değmeyecek bir ayrıntı olarak görse bile… daha sonra türkiye halk kurtuluş ordusu adlı bir örgüt kurmuş, yakalandığında üzerinde filistin halk demokratik kurtuluş cephesi kimliği bulunan bir insanı ayrıldığı örgütle anmak da olacak iş değil.
annem-babam birinci türkiye işçi partisi şişli ilçesi üyesiydiler. "şişli ilçe", coğrafi değil, politik bir anlam taşıyor ve aslında kalender bir mizaca sahip olan rahmetli babam, 2000’li yıllarda yapılan bir sohbette, şişli ilçeyle ilgili şakalara bile gülemeyeceğini ifade etmişti. çünkü deniz, mahir, ibrahim ve arkadaşlarını ve başkalarını partinin dışına fırlatan gerilimler birçok partilide derin kırgınlıklar yaratmıştı.
tip’ten ayrılıp önce fkf’yi kuran, onu dev-genç’e dönüştüren, ardından adlarını türkiye soluna kazıyan yolculuklara çıkan "o çocuklar, o şarabi eşkıyalar"dan da, birinci tip’ten ikinci tip’e taşınan ve "sosyalist devrim"cilik olarak tanımlayabileceğim çizgiden de öğrendiğim şeyler bulunduğunu söylemek boynumun borcu. o tartışmaların önemli bir kısmının bugün anlamsızlaştığını da düşünüyorum. ama şunun altını çizmek isterim. birinci tip’in türkiye soluna bıraktığı en önemli miras bence örgüt içi ilişkileri kıra döke halletmek, politik çizgiyi, tasfiyelerle, kopuşlarla, kopuşa zorlamalarla arındırmak, keskinleştirmek ve tabii bunu kararlılık saymak oldu. türkiye’de solun bu kadar bölünmüş olmasının en önemli sebeplerinden biri olan bu tavrın verdiği hasarın kuruçeşme geleneği olarak da anabileceğimiz "birlik" girişimleriyle onarılmasının mümkün olmadığını görüyoruz.
ama birinci tip’le ilgili mutlaka vurgulanması gereken çok şey var. öncelikle, 1961 anayasasının (yani 27 mayıs’ın) yarattığı ortamda, sınıfla gerçek bağları olan sendikacıların kurduğu bir parti tip. anadolu’ya nüfuz etmiş bir örgüt, zaten seçim başarısı biraz da buna dayanıyor. sonra dönemin neredeyse tüm önemli entelektüellerinin, sanatçılarının ve edebiyatçılarının üyesi olduğu bir parti. son yıllarda türkiye sağının çok sahip çıktığı oğuz atay, idris küçükömer de bunların arasında, örneğin. tip’in özellikle meclis’te güçlü bir hegemonyası var, zamanın iktidarı bütün tartışmaları tip’lilerle yapıyor. daha önce çok yazdım, bir kere daha tekrar edeyim. "ikinci adam" ismet inönü’nün, önüne karmaşık bir konu geldiğinde, "bunu bir de [mehmet ali aybar’ı kastederek] bizim koçero’ya soralım," dediği söyleniyor. ve bütün bunlar, komünizmin yasak, antikomünizmin azgın olduğu bir ortamda mümkün oluyor. yani işin sırrı isimde -tabii ki- değil, meclis’e girmekte bile değil; farklı görüşlerin bir biçimde bir arada durabilmesinde, kafa ve kol emeğinin beraberliğinde (rahmetli nail satlıgan, tip’te, yönetim birimlerinde kol emeği kotasının bile tartışıldığını anlatmıştı), birbirinden öğrenme imkânlarında, düşe kalka bile olsa bir şeyleri keşfetme, kurma heyecanında ve tabii mehmet ali aybar gibi bir istanbul elitine "işçiler, köylüler, arabacılar, marabalar, eli nasırlılar, ezilenler, sömürülenler…" diye başladığı o efsanevi konuşmayı yaptıran, "beyler, paşalar" gibi isabetli ve sade ifadeleri kullandırtan dinamiklerde, o konuşmanın yenilikçiliğinde, bir konuşmayla oy oranlarını yükselttiren ve hiç de kolay kazanılmamış güvende. bunlar, bugünün ve dünün polemik ortamında üzerinde düşünülmeyen, hatta bu ortamın terimleriyle konuşulması bile mümkün olmayan meseleler.
birinci tip 1971’de 12 mart darbesiyle kapatıldı, deniz gezmiş, hüseyin inan, yusuf aslan, 6 mayıs 1972’de idam edildi, 19 şubat 1972’de ulaş bardakçı istanbul’da, 30 mart 1972’de mahir çayan ve arkadaşları yani "onlar" kızıldere’de, ibrahim kaypakkaya 18 mayıs 1973’te diyarbakır’da öldürüldüler. thkpc’lilerin, thko’luların idamını engellemek için eylem yaptığını hatırlatmama gerek yok aslında. ama bütün bunları anmadan birinci tip’i hatırlamak mümkün değil.
ikinci tip birinci tip olamadı çünkü birinci tip’in değil, onun son döneminin devamıydı; yani birinci tip’ten yukarıda aktarmaya çalıştığım şeylerin çoğunu çıkarttığınızda geride kalan şey: sol içinde özgün bir çizgi, solun küçük gruplarından biri. (birinci tip 1965’te tek sol parti olarak 276 bin oy alırken ikinci tip 1977’de 20 bin oy alıp, aybar’ın kurucularından olduğu sosyalist devrim partisi’nin ve türkiye sosyalist işçi partisi’nin gerisinde kaldı. bir fikir vermesi açısından aynı dönemde devrimci yol dergisinin 100 bin, günlük demokrat gazetesinin 40 bin satışı gördüğünü söyleyeyim.) yöneticileri daha sonra tkp ile birleşerek türkiye birleşik komünist partisi’ni kurdu. parti türkiye’de resmen 1990’da kuruldu ama tip’in başkanı behice boran, ölümünden çok kısa bir süre önce türkiye komünist partisi başkanı haydar kutlu (nabi yağcı) ile birlikte, brüksel’de, yeni partinin kuruluşunu açıklayan bir basın toplantısı yaptı. bütün bu tarih, kürt meselesinde ne dendiğinden, kimin ne kadar kalabalık olduğundan falan daha açıklayıcı diye düşünüyorum.