Jeyan Gülşen-Zekiye Kaçak: Eşcinsellik yeniden tabulaştırılıyor

Eşcinselliklerini gizlemek için evliliklerini sürdürmek zorunda kalan muhafazakâr erkeklerin hikâyesini konu alan “Bu Ben Değilim” filminin yönetmenleri Jeyan Kader ve Zekiye Kaçak’a göre LGBTİ kimliği siyasal bir mutabakatla tekrar tabulaştırılıyor.

Belli dönemlerde, belli politik hedefler doğrultusunda yenebileceği “seçilmiş düşmanlar” belirleyen AKP, bir süredir LGBTİ karşıtlığı üzerinden yol alıyor. Toplumu, aileyi, kanunları kendi politik hedefleri doğrultusunda yeniden dizayn etmeye çalışan ve LGBTİ karşıtı söylemi neredeyse egemen hale getiren iktidar, demokratik muhalefeti de derin bir sessizliğe gömmüş durumda. Sırf cinsel yönelimleri egemen kimlikle aynı olmadığı için büyük bir kuşatmaya alınmış olan LGBTİ’lerin insan haklarını savunmak, onlara yönelik hak ihlallerine karşı çıkmak hızla mazide kalıyor.

Toplumsal ve siyasal baskı nedeniyle cinsel yönelimlerini saklamak zorunda kalan ve bu nedenle evlenen veya evliliklerini sürdüren eşcinsel erkeklerle ilgili çok etkili, çarpıcı bir belgesele imza atan yönetmenler Jeyan Kader Gülşen ve Zekiye Kaçak Bakırhan, “Bu Ben Değilim” filmiyle herkesin bildiği ama kimsenin bahsetmediği bir hakikati yüzümüze çarpıyor.

Mustafa ve sevgilisi Mehmet.

Evli, çocuklu ama paralel hayatında sevgilisi Mustafa’yla beraber olan Mehmet’in, berdelle evlendirilen Yusuf’un hikâyesini konu alan filmin yönetmenlerine kulak veriyoruz…

“Bu Ben Değilim” filminizin iktidarın heteroseksüel olmayan cinsel yönelimleri, kutsallaştırılan aileye yönelik bir saldırı, hatta virüs olarak propaganda ettiği bir döneme denk gelmesi çekim sürecini de etkiledi mi?

Jeyan Kader: 2018’de başladığımız çekimlerimiz uzun bir zamana yayıldı ve 2020’de bitti. Dolayısıyla film LGBTİ’lerin artan bir nefret söylemiyle hedef alındığı bir döneme denk geldi. Hükümetin Onur Yürüyüşü’nü yasaklamaya başlamasından itibaren LGBTİ’lerin insan haklarında yaşanan gerilemeyi bu süreçte net olarak gördük zaten. Aslında Kürt meselesi konusunda konuşmanın, söz veya film üretmenin daha fazla zorlaştığı bir dönemde LGBTİ’lerle ilgili bir film çekmek bizim için “soft” bir konuydu. En azından öyle zannetmiştik. Ama biz bu film üzerine çalışmaya başlar başlamaz LGBTİ meselesi üzerine film çekmek veya bu konuda bir söz üretmek de neredeyse Kürt meselesi kadar zorlaştı. Dolayısıyla elbette biz de bunun sancılarını çektik, çekiyoruz da.

TÜN SİYASİ PARTİLER LGBTİ MESELESİNİN TABULAŞTIRILMASINDA MUTABIK GİBİ

Nasıl?

Jeyan Kader: Filmin gösteriminde sansüre, adı konmamış engellemelere maruz kalıyoruz. Aslında şu an LGBTİ meselesinin tekrar tabulaştırıldığı bir dönemdeyiz. O yüzden LGBTİ haklarındaki gerileme o kadar büyük bir hızla yaşanıyor ki, her sene bir öncekini aratır hale geldi. Çok radikal bir geriye gidiş söz konusu. Düşünsenize filmde de yer verdiğimiz üzere daha 2018’de, engellemelere rağmen Onur Yürüyüşü yapılabilirken, artık iki insanın bir araya gelmesine bile tahammül edilmiyor, gözaltılar yapılıyor. AKP’sinden MHP’sine ve hatta CHP’sine kadar bütün partiler LGBTİ meselesinin tabulaştırılması konusunda mutabakata varmış gibi.

Festivallerin filminize yönelik bir engellemesi oldu mu?

Jeyan Kader: Festivallerin organizatörleri ve jürileri desteklerini esirgemiyor. Film izleyiciyle buluştuğunda da ne kadar kıymetli bir iş yapıldığı görülüyor.

İKTİDARIN LGBTİ KARŞITI SÖYLEMLERİ AYDIN İNSANLARDA BİLE KARŞILIK BULUYOR

Zekiye Kaçak: Genel seçimler öncesinden itibaren “ne yani, oğlunuz erkeklerle, kızınız kızlarla birlikte mi olsun istiyorsunuz” diye başlayan dışlayıcı söylem üzerinden ebeveynler LGBTİ karşıtı bir pozisyona sürüklenmek isteniyor. Aileyi koruma adı altında LGBTİ karşıtı kamu spotları dönüyor TV’lerde. Nüfusun azaltılması için LGBTİ kimliğinin küresel ölçekte pompalandığı, yaygınlaştırılmak istendiği yönünde önyargılar yükseliyor ve benim çevremden insanlar bile giderek buna inanmaya başlıyor. Yani iktidarın LGBTİ karşıtı söylemlerinin bırakın toplumsal kesimlerde, aydın denebilecek insanlarda bile karşılık bulduğunu gözlemliyoruz.

Jeyan Kader: Sadece insanlarda değil, bütün canlı türlerinde eşcinsellik varken bunun yeni bir trend olduğu, insanların eşcinsel olmaya yönlendirildiği tezi doğrudan politik hedefler içeriyor. Yani aslında olan şey eşcinselliğin yaygınlaşması değil, belli politik grupların eşcinselliği kullanarak kendi lehlerine toplumsal, siyasal sistemler inşa etmeyi hedeflemesi.

Nasıl yani?

Jeyan Kader: Bir kere eşcinselliğe dair tabunun yıkılmaması için inanılmaz bir direnç var. Öyle ki, LGBTİ örgütleri bile bizim filmden uzak duruyor.

LGBTİ ÖRGÜTLERİ BİLE FİLMİMİZİ İZLEMEYE GELEMEDİ

Neden?

Jeyan Kader: Muhtemelen bu son dönemdeki yoğun baskılar nedeniyle korkuyorlar. Üniversitelerdeki LGBTİ inisiyatifleriyle, LGBTİ dernekleriyle iletişime geçtik ama bir türlü bizim filmimizi izlemeye gelemediler, bize destek de olamadılar. Bize biraz daha uzaktan bakmayı tercih ediyorlar. Hatta belki bizim yaptığımız işin farkında bile olmayabilirler.

İNSANLARIN LGBTİ KONUSUNDA KURULAN SÖZLERİ DİNLEMEMESİ SAĞLANMAYA ÇALIŞILIYOR

Mustafa ve sevgilisi Mehmet.

Peki filmi izleyen sıradan insanların tepkileri nasıl?

Jeyan Kader: Valla aileler de geliyor, her kesimden insanlar filmden çok etkileniyor.

Zekiye Kaçak: Sizin de katıldığınız 28 Ekim’deki Nişantaşı City’s AVM’deki gösterime komşum da gelmişti. Ben böyle şeylere çok karşıyım ama filminiz sayesinde geyleri çok iyi anladım” dedi. Filmi seyreden insanlar empati kuruyor. Sadece bizim filmimiz açısından değil, genel olarak insanlar LGBTİ meselesi hakkında konuşmayı, düşünmeyi, dinlemeyi reddetmediklerinde bunun ne kadar insani bir mesele olduğunu anlıyor. Muhtemelen tam da bu nedenle insanların bu mesele hakkında konuşmaması, düşünmemesi, kurulan sözleri dinlememesi sağlanmaya çalışılıyor. Bizim de çabamız olabildiğince fazla insana bu sesi, bu hikâyeyi dinletmek, izletmek ve anlamaya çalışmalarını sağlamak.

EŞCİNSELLİKLERİNİ GİZLEMEK İÇİN EVLENMİŞ MUHAFAZAKAR ERKEKLERİN HİKAYESİNİ ANLATIYORUZ

“Bu Ben Değilim” filmi tam olarak ne anlatıyor?

Jeyan Kader: Bu film kasabalardan, köylerden metropol şehir İstanbul’a göçmüş, eşcinselliklerini gizlemek için hetero evlilikler yapmış muhafazakâr erkeklerin hikâyesini anlatıyor. Bu meseleyi de filmin üç ana karakteri olan Mehmet, Mustafa ve Yusuf üzerinden gösteriyoruz. Aslında film boyunca kendi kafamızdaki sorulara da yanıt aradık. LGBTİ’lerin, propaganda edildiği üzere illa belli bir sınıftan, belli bir etnik kimlikten veya eğitim seviyesinden insanlar değil, heteroseksüel görünen ama paralel hayatlar yaşayan komşumuz, mahalledeki kasap, berber olabileceğini görüyoruz.

Peki bunlar aynı zamanda politik insanlar mı?

Zekiye Kaçak: Herhangi bir Türkiye vatandaşı ne kadar farklı politik aidiyetlere sahipse, filmimizdeki erkekler de öyle.

Jeyan Kader: Mehmet, Mustafa ve Yusuf; üçü de inançlı insanlar mesela. Eşcinsellerin aynı zamanda inançların, kültürel, ahlaki değerlerin dışında tutulması, marjinal, aşırı uçlarda insanlar olarak resmedilmesi de dışlayıcı önyargıların bir sonucu. Oysa bu büyük bir yanılsama.

MUSTAFA’NIN VARLIĞININ KENDİSİ POLİTİK BİR EYLEM

“Bu Ben Değilim”deki karakterlerin LGBTİ hareketleriyle bir ilişkisi var mı?

Jeyan Kader: Mustafa’nın kısmen politik olduğunu söyleyebiliriz ama diğerleri değil. Mustafa zaten kahraman, lider ruhlu, farkındalığı, bilinci çok yüksek bir arkadaş. Mustafa’nın hayattaki varlığının kendisi bile mevcut Türkiye koşullarında politik bir eylem.

Mustafa'nın hikâyesi nedir?

Zekiye Kaçak: Mustafa Rize doğumlu, Antalya’da büyümüş. Antalya’dayken, henüz akıllı telefonların olmadığı dönemde bir chat ortamında Mehmet’le tanışmışlar. Birbirlerini hiç görmeden uzun süre yazışıyorlar. Sonra Mehmet onu İstanbul’a davet ediyor. Daha ilk tanışmada birbirlerinden çok etkileniyorlar. Ardından Mustafa Antalya’ya dönüp tası-tarağı toplayarak İstanbul’a taşınıyor. Mehmet ona çalıştığı şantiyede iş buluyor. Ama Mustafa, Mehmet’in evli ve çocuklu olduğunu bilmiyor.

Mehmet inşaat işçisi mi?

Zekiye Kaçak: Evet, Samsun’dan inşaatlarda çalışmak üzere İstanbul’a gelmiş. Şantiye şefliği yapıyor. Karısı ve çocukları ise Samsun’da. Bir süre onlar da İstanbul’a geliyor ve işler karışıyor.

Jeyan Kader: Mustafa 20’li yaşlardayken, Mehmet de 30’lu yaşlarda. Mustafa Antalya’nın, Mehmet de Samsun’un merkezinden değil, kasabalarından geliyor. Sevgililikleri 15 yıl kadar sürüyor. Şu anda Mustafa 40’larına merdiven dayamış, Mehmet ise 50’li yaşlarında.

MESELE EVLİ BİR ADAMIN PARALEL HAYATTA ERKEK SEVGİLİSİ OLMASINDAN İBARET DEĞİL

Karısı, çocukları ve Mustafa arasında paralel iki hayat yaşayan Mehmet.

Film boyunca Mustafa, Mehmet’in aslında homofobik olduğunu, eşcinselliğini kabul etmediğini söylüyor…

Zekiye Kaçak: Evet, bu çok uzun bir süre böyle devam ediyor. Bir süre sonra karısı ve iki çocuğu İstanbul’a gelince Mehmet evli olduğunu Mustafa’ya açıklamak zorunda kalıyor. Mustafa da zamanla bunu kabulleniyor ve uzun bir süre devam eden paralel hayatları bu şekilde başlıyor. Tabii kavga ettikleri, Mehmet’in Mustafa’ya şiddet uyguladığı, ayrıldıkları, tekrar birleştikleri bu süreç 15 yıl devam ediyor.

Jeyan Kader: Mehmet uzun bir süre eşcinsel olmadığına kendi kendini ikna etmeye çalışıyor. Genelevlere gidiyor, kadınlarla birlikte oluyor, kendince “bu yoldan vazgeçmeye” çalışıyor mesela. Yani mesele evli bir adamın paralel hayatta erkek sevgilisi olmasından ibaret değil. Mehmet’in iç çatışmaları, gitgelleri, buhranları, sıkışmışlığı başlı başına büyük bir mesele aslında.

Peki kendisiyle yüzleşmeye ne zaman başlıyor?

Jeyan Kader: Aslında dört yıla yayılan film çekimleri sürecinde başladı bu yüzleşmesi. Mehmet biz ve Mustafa dışında kimseye eşcinselliğini açıklamış değil.

MEHMET, SEVGİLİSİ MUSTAFAYI KARISINA ASKER ARKADAŞININ KARDEŞİ” OLARAK TANITIYOR

Ama siz yüzünü göstermeseniz de onu tanıyanlar filmi izlediğinde kim olduğunu anlayacak gibi görünüyor…

Jeyan Kader: Valla biz de bu konuda çok kaygılıydık ama bir aşamadan sonra Mehmet “ben kimseye hesap vermek zorunda değilim” noktasına geldi. Hatta Samsun’daki çekimlerde biz, kimse anlamasın diye çok gerilirken, o son derece rahattı.

Karısı Mehmet’in eşcinsel olduğunu biliyor mu artık?

Zekiye Kaçak: Bunu bilmiyoruz. Filmde de Mehmet, “karım tahmin ediyor” diyor.

Jeyan Kader: Hatta bir ara Mehmet, sevgilisi Mustafa’yı “asker arkadaşının kardeşi” diye karısına tanıtıp evine götürüyor. Mehmet bir süre onlarla birlikte yaşıyor. Fakat bir gün karısı evden çıkınca bunlar kanepede birbirlerine sarılarak televizyon izliyor ve karısı aniden eve giriyor. “Ayıp değil mi bu yaptığınız” gibi bir tepki gösteriyor. Biz Mehmet’in de Yusuf’un da eşleriyle hiçbir şekilde görüşmedik ama benzer hikâyesi olan başka kadınla görüştük.

Ne diyordu o kadın?

Jeyan Kader: “Hep beni bir kadınla aldattığını düşünüyordum ve benimle ilgilenmemesini kendimdeki eksikliklere bağlıyordum” demişti. Mehmet’in karısının pozisyonu da biraz böyle galiba. Aslında bu sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde yaşanan bir sorun. Sonuçta bu sadece heteroseksüel evlilik yapmış geylerin değil, bir o kadar da evli oldukları kadınların yaşadıkları bir sorun. Meselenin bu boyutu genelde görünür olamıyor.

Mustafa ve sevgilisi Mehmet.

BAZI ERKEKLER CİNSEL YÖNELİMLERİYLE YÜZLEŞEMEDİKLERİNİ İÇİN EVLİLİKLERİNİ SÜRDÜRÜYOR

Eşcinsel olduğu halde evliliğini sürdürmek toplumsal baskıdan kaçınmanın bir yolu mu, yoksa bu, insanların kendi cinsel yönelimleriyle yüzleşememelerinin bir sonucu mu?

Jeyan Kader: İkisi de! Tabii ki aile ve toplumsal baskının etkileri çok bariz. Ama bazıları da kendi cinsel yönelimleriyle yüzleşemedikleri için evliliği sürdürüyor. Aile baskısının etkilerini filmdeki Yusuf’un hikâyesinde de çok net görüyoruz. Yusuf dışlanma, hatta öldürülme korkusu yaşıyor. Mehmet ise, dediğim gibi kendisiyle yüzleşmesi yılları almış bir insan. O da daha kendisini tanıyamadan evlendirilmiş bir adam.

Bu kadar yüceltilen, ahlaki değerler atfedilen ailenin aslında hiç de masum bir kurum olmadığı, yalanlarla, riyakârlıkla, sırlarla yönetildiği filminizle bir kez daha görülüyor…

Jeyan Kader: Elbette, aile denen kurum illa o sıcak yuva diye resmedilen, herkesin birbirine açık ve dürüst davrandığı, şiddet yerine şefkatin hâkim olduğu bir fotoğraf değil. Ayrıca şunu da söyleyeyim; filmimizdeki Mehmet uzun bir süre her birlikteliklerinden sonra Mustafa’ya şiddet uygulamış. Kendi evinde de böyle. Gizli veya örtük şiddet aile denen kurumun neredeyse ayrılmaz bir parçası.

SAYISIZ KADIN YILLARDIR EVLİ OLDUĞU ADAMIN PARALEL HAYATTA BİR ERKEKLE SEVGİLİ OLDUĞUNU BİLMİYOR VE KENDİNİ SUÇLUYOR

Zekiye Kaçak: Ayrıca cinsel yönelimi farklı olan bir erkekle evli bir kadını düşünün. Hatta o ailenin tümünü, çocukları düşünün. Böylesi kapalı ve baskıcı bir toplumsal sistemde, herhangi biri mutlu olabilir veya karşısındakini mutlu edebilir m?

Jeyan Kader: Aslında bir arada duran ama birbirlerini yalan üzerine kurulu mutsuz bir hayata mahkûm eden veya buna mahkûm edilen insanlardan söz ediyoruz. Sayısız kadın yıllardır evli olduğu adamın paralel hayatta erkek sevgilisi olduğunu bilmiyor ve suçu hep kendinde arıyor. “Ben kendime iyi bakmıyorum diye mi bana soğuk davranıyor” diye düşünüyor. Oysa mesele o değil, adamın cinsel yönelimi farklı. Eğer aile ve toplum baskısı yüzünden geyler kendilerini heteroseksüel evliliğe mecbur hissetmeselerdi, tüm bunlar böyle yaşanmazdı. Kadın da mağdur, erkek de.

Türkiye’de genellikle lezbiyenliğe nazaran erkek eşcinselliği üzerine daha fazla konuşulur, tartışılır. Evli olup heteroseksüel olmayan kadınlar bunu nasıl yaşıyor?

Jeyan Kader: Açıkçası bilmiyoruz ama kadınların birbirleriyle ilişkileri çoğunlukla “dostluğa” dayandırılabiliyor. Bu açıdan evli lezbiyenlerin evli geylere göre kısmen daha “rahat” olduğu söylenebilir. Ama benimki bir varsayım. Kadınların, özellikle annelerin “çocuklarının geleceğini düşünerek” farklı cinsel yönelimlerini bastırma konusunda erkeklerden, babalardan daha büyük bir çaba sarfetmesi de muhtemel.

Mustafa ve sevgilisi Mehmet.

HİÇ KİMSE BU KADAR SIKIŞMIŞLIKLA, DIŞLANMAYLA, SUÇLANMAYLA DOLU BİR YAŞAMI “ÖZENDİĞİ İÇİN” TERCİH ETMEZ

Zekiye Kaçak: Kadınların çocukları için, aileleri için kendilerini feda etme eğiliminin çok daha baskın olduğu ve onlardan da bunun beklendiği bir sır değil zaten.

Jeyan Kader: Erkekler açısından da durum çok ağır. Biz belgeseli çekerken defalarca ağlama krizlerine tanıklık ettik. Defalarca röportajlarımızı yarıda bırakmak zorunda kaldık. Öyle dışarıdan anlatıldığı veya propaganda edildiği gibi bu insanlar özendiler de gey oldular diye bir şey söz konusu değil. Hiç kimse bu kadar buhranlı geçen, sıkışmışlıkla, vicdan azabıyla, suçlanmayla, dışlanmayla, ayrımcılıkla dolu bir yaşamı “özendiği için” tercih etmez. O yüzden LGBTİ olmak bir tercih değil, bir yönelim. İnsanın varoluşuyla ilgili bir mesele. Ayrıca baskılayarak, dışlayarak, suçlayarak veya kendisini suçlu hissetmesini sağlayarak da LGBTİ kimliğini engelleyemezsiniz. Olsa olsa insanların kendilerini bastırmasına, gizlemesine, o hapiste yaşamasına yol açabilirsiniz. Türkiye gibi bir ülkede eşcinsel olmak, LGBTİ olmak bedeli en ağır kimliklerden biri.

Zekiye Kaçak: Dijital platformlarda eşcinselliğe dair film veya diziler, “özendirici” olacağı gerekçesiyle engelleniyor. Oysa bu filmleri izledi diye kimse eşcinsel olmaz. Olsa olsa zaten cinsel eğilimi farklı olduğu için kendisini suçlu hisseden insanların suçluluk duygusu azalabilir. Yüzyıllara dayanan heteroseksizmin sonucu olarak, eşcinsel evliliklerin yasak olmadığı ülkelerde bile eşcinseller kendilerini tamamen özgür hissetmiyor, hatta gizlenme ihtiyacı duyuyor.

MEHMET’TE MUSTAFAYA DAİR O KADAR GÜZEL BİR AŞK DUYGUSU VARDI Kİ…

Mehmet, Yusuf ve Mustafa eşcinsel olduklarını nasıl fark etmişler?

Zekiye Kaçak: Mustafa çocukluğundan beri, Yusuf ise üniversite yıllarından itibaren bunun farkında olmuş. Yusuf bu nedenle iç dünyasında çok zorlu çatışmalar yaşamış. Mehmet açısından bu süreç askerlikte başlamış ama bir tarafı çok muhafazakâr ve homofobik bir eşcinsel. Nitekim zaman zaman Mustafa’yla beraber olduktan sonra “ben bunu nasıl yaparım” deyip ona şiddet uygulamış. Filmimizin çekim süreci hem Mehmet hem de Yusuf açısından bir yüzleşme oldu ve şu anki yaşamları, filmden öncekinden farklı.

Ailesinin zoruyla berdel usulü evlendirilen Yusuf.

Nasıl?

Zekiye Kaçak: Yusuf mesela, ailesi, aşireti kesinlikle karşı olduğu halde berdel usulü evlendirildiği eşinden boşandı. Yaşadığı ağır iç çatışma, buhran azaldı. Keza evli, çocuklu bir baba olarak toplumsal baskının altında ezilen, hatta hem Mustafa’yı hem de kendi kendini ezen Mehmet açısından da iç çatışma seyreldi. Bu adımlar bu insanların aynı zamanda büyük bir cehennemden çıkması anlamına geliyor. Bir röportajımızda Mehmet, “Mustafa’yı alıp kimsenin bizi tanımadığı, dünyanın bir ucunda yaşamayı, onunla yepyeni bir hayat kurmayı hayal ediyorum” demişti. Mehmet’te Mustafa’ya dair o kadar güzel ve yoğun bir aşk duygusu vardı ki, bizi de bu filmi mutlaka bitirmeye teşvik etti.

Yürütülen karşı propagandanın en önemli parçalarından biri de LGBTİ’lerin elinden” aşkı almak ve bu kimlikleri sadece seks pratiğine indirgemek, değil mi?

Zekiye Kaçak: Tabii, aslında LGBTİ’lerle ilgili filmlerden duyulan en büyük rahatsızlık da erkekler veya kadınlar arası aşkın gösteriliyor olmasından kaynaklanıyor. Hayata dair en güzel duygu olan aşk erkek erkeğe de, kadın kadına da olabilir. Umarım ömrümüz insanların duygularından, aşklarından dolayı cehennemi yaşamadıkları bir dünyayı görmeye yeter.

Jeyan Kader: Heteroseksüellerin aşk duygusu neyse, LGBTİ’lerin aşk duygusu da aynı. Farklı olan tek şey aşık olanların biyolojik cinsiyetlerinin aynı olup olmadığı. Her ne kadar filmimizi dijital platformlarda gösteremiyor olsak da, izleyebilen insanların da gördükleri şey bu.

LGBTİ MESELESİNE YAKLAŞIMI EĞİTİM DÜZEYİ BELİRLEMİYOR

Zekiye Kaçak: Filmimizi izlemeye gelen bir öğretmene, profesör arkadaşı “o filmi izlemeye gidersen fişlenirsin, seni memuriyetten atarlar” demiş. Buna rağmen “iyi ki gelmişim” diyerek ayrıldı salondan. Fakat çevresindeki eğitimli bir insanın onu bir filmi izlemekten bile alıkoymaya çalışması içinde bulunduğumuz durumu çok iyi anlatıyor.

Jeyan Kader: Politik, entelektüel bir avukat arkadaşım da filmi izledikten sonra, “irite olacağımı düşünmüştüm ama hiç öyle olmadı” dedi. Neden irite olacağını düşünüyorsun? Anladığım kadarıyla LGBTİ meselesine yaklaşımı eğitim düzeyi belirlemiyor. Tıpkı LGBTİ olmanın eğitimle, eğitim düzeyiyle hiçbir ilgisinin olmaması gibi. Öte yandan “Bu Ben Değilim” filminin dijital platformlarda gösterilmesi gerekiyor, çünkü pek çok insan gösterimlere gelmeye çekiniyor. Özellikle de eşcinselliğini açık yaşamayanlar, kendilerine benzer aşk ve mücadele hikâyelerini ekranda görmek istiyorlar. Yalnız olmadığını bilmek, görmek insanlar açısından iyileştirici, güçlendirici sonuçlar yaratıyor.

ÖZGÜRLÜKLERİN ÇAĞLA PARALEL İLERLEYECEĞİ YANILSAMASI YAŞIYORUZ

Genel gidişata bakınca LGBTİ’ler açısından nasıl bir Türkiye görüyorsunuz?

Zekiye Kaçak: Türkiye’de olduğu gibi dünyadaki genel gidişat da çok umut vermiyor. Sağ siyasetlerin dünya ölçeğinde egemen hale gelmesiyle birlikte, görece özgür ülkelerde bile eşcinsellik tekrar tabulaştırılıyor. Biz insan haklarının, özgürlüklerin zamanla, çağla paralel bir biçimde ilerleyeceği yanılsaması yaşıyoruz. Oysa öyle değil. Siz direnç göstermeyince, içinde bulunduğunuz zaman ve çağ size peşinen özgürlükleri ve hakları sunmuyor.

Jeyan Kader: Düşünsenize 10-15 yıl önce içinde yaşarken özgür olmadığını, büyük kısıtlamaların, yasakların, baskıların olduğunu söylediğimiz Türkiye’yi bugün arar hale geldik. Ve bu geriye gidiş katlanarak artıyor. İnsan hakları konusunda artık yıllık gerilememiz, eskinin on-on beş yıllık gerilemesinden daha fazla oluyor. LGBTİ’lere karşı bu geriye gidiş çok daha hızlı.

RKİYEN BUGÜNKÜ KOŞULLARINDA ÜÇ-DÖRT YIL ÖNCE ÇEKTİĞİMİZ BU FİLMİ ÇEKEMEZDİK

Türkiye’de gazeteciliği hakkıyla yapmanın neredeyse imkânsız olduğu, gazetecilerin her gün hedef gösterildiği, gözaltına alındığı, işsiz bırakıldığı, otosansüre zorlandığı bir ortamda belgeselciliğin önemi nedir sizce?

Jeyan Kader: Belgeselciler açısından da durum çok iç açıcı değil maalesef. Biz de engellemelerle karşılaştık. Örneğin Zekiye Antalya Film Formu’nu çok önemsiyordu ama orası da bizi almadı. Dahası, bağımsız ve adil olduklarını düşündüğümüz hiçbir “pitching” bizi almadı. Sivil toplum kuruluşları dâhil hiçbir yerden herhangi bir destek, sponsorluk bulamadık. İki buçuk sene uğraştıktan sonra Avrupa Birliği’nden ve Rosa Luxemburg Vakfı’ndan destek alabildik. Zaten bütçeyi bulduktan sonra çekimlere başladık…

Peki Türkiye’nin bugünkü siyasi koşullarında bu filmi çekebilir miydiniz?

Jeyan Kader: Belgesel aslında haber ve sinema arasında durur. Özellikle “döküdrama” dediğimiz anlatım biçimi giderek yaygınlaşıyor ve izleyicide de karşılık buluyor. Meselesi, hikâyesi, derdi olan insanların sanat öğeleri üzerinden kendilerinin veya başkalarının bilinmesi istenmeyen veya engellenen gerçeklerini aktarması belli kesimler açısından bir nefes borusu olabiliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin bugünkü koşullarda, üç-dört yıl önce çektiğimiz bu filmi çekemezdik.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Aktan Arşivi