Mehveş Evin
Kadın, saç, mehter marşı
Şu sıralar herkes Arda Turan’ın yaptığı vandallığı konuşuyor, yazıyor. Meslektaşımıza sergilediği davranış, sonrasında takındığı terbiyesiz tavır, memlekete hakim şiddet ikliminin, Kurtlar Vadisi havalarının yansıması.
Konu yıldız futbolcunun gazeteciye yönelik şiddeti olunca bir kısım medya ayağa kalkabiliyor. Kalksınlar elbet. Ama keşke aynı tavrı, kurumsallaşmış polis şiddeti, kadına şiddet olunca gösterebilseler.
O fotoğrafı görünce içim sızladı.
Bir kadının fotoğrafı bu, başının ortasındaki tüm saçları sökülmüş, kelleşmiş. Gözaltında yaşadığı işkenceyi anlatmış artıgerçek’e.
Adı Bergün Varan. 30 Mayıs’ta Okmeydanı İdil Kültür Merkezi’ne düzenlenen baskında, Grup Yorum üyeleriyle birlikte gözaltına alınmış. Sonra serbest bırakılmış.
İşkencenin daha bindirildikleri araçta başladığını anlatan Varan, saçlarını tutup kökünden kopardıklarını ve ellerinde kalanları sallayarak mehter marşı eşliğinde oynadıklarını ifade ediyor.
İnsanın başındaki saçların yarısını koparacak gücün şiddetini ve bunun vereceği acıyı söyle bir gözünüzü kapatıp düşünün...
Üzerine, ‘mehter marşlı’ oyunlar...
Eğlenceye gel!
KADINLARIN SAÇINA YAPIŞMAYI NEDEN SEVİYORLAR?
Kadını saçından tutup sürüklemek, avuç avuç koparmak da neyin nesi? Ancak kadınlardan ölesiye nefret eden bunu yapar. Güya kendi gücünü, iktidarını böyle gösteriyor. Erkek şiddeti pek yaratıcıdır, kendinden fiziksel olarak zayıf gördüğü kadını en yaralayacak, en acıtacak yeri iyi bilir.
Saç söküp mehter marşıyla oynama halini gözümün önüne getiriyorum da... Nereden ilham alınabilir böyle bir hareket? Saçla beraber kafa derisini yüzerken naralar atan ilkel kabileler geliyor aklıma.
Kendi evlerinde kadınlara, çocuklarına böyle davranıyorlar, emin olun.
Varan’a uygulanan profesyonel saç yolma gibisini duymamıştık. Ama kadınları ‘saçlarından tutup yerlerde sürüklemek’ yaygın bir işkence metodu.
İnternette bir arama yapın, Cumartesi annelerinden solcu öğrencilere, Kürt kadınlarından gazetecilere, saçları çekilen, yerlerden sürüklenen kadınların beyanlarıyla dolu. Üstelik bu, buzdağının görünen yüzü.
AİHM, 2016’da benzer bir vaka için Türkiye’ye ceza vermişti:
2001’de İzmir’de yapılan bir polis baskınında Sultan Öner, götürüldüğü karakolda saçlarından sürüklenmiş ve copla saldırıya uğramıştı. AİHM, Öner’e toplam 13 bin avro ödenmesini karara bağlandı.
İŞKENCEYE SIFIR TOLERANSTAN NEREYE GELDİK?
Meselenin temelinde, kurumsallaşmış erkek şiddeti var. Özellikle ‘hedef’ solcu, Kürt ve kadınlar olunca saçlardan tutup sürüklemeler, cinsiyetçi küfürler hiç eksik olmuyor.
Güvenlik gücü mensubu olmak, kimseye insanlıktan çıkma yetkisini vermez. Normal şartlarda böylesine bir vandallığa başvuranların cezasını kesip meslekten men edilmesi, yargılanması gerekir.
"Oldu!"dediğinizi duyar gibiyim.
Cezasızlığın hüküm sürdüğü, ne geçmişteki ne bugünün insan hakkı ihlallerinin hesabının verilmediği bir ülkede, polisinden futbolcusuna, siyasetçisinden askerine herkes şiddete başvurur.
‘Ne olacak abi, bana bişii olmaz...’
Bakın, polisin baskın yapma, gözaltına alma şekli ve nedeninin bile artık sorgulanmadığı bir dönemden geçiyoruz.
İşkenceye, kötü muameleye dair her gün yüz kızartacak yeni şeyler duyuyoruz. Bu son derecede tehlikeli bir gidişat.
Hani ‘İşkenceye sıfır tolerans’tı? Gelinen nokta ‘mehter marşı eşliğinde işkenceye bol tolerans’ oldu.
Maalesef insan hakları değerlerinden, evrensel hukuk normlarından, Batı’dan uzaklaştıkça insanlık dışı muameleler de artacak.