Ragıp Zarakolu
Kandil'e saldırmanın dayanılmaz ucuzluğu
Mohaç Muharebesi
TC’nin daha cumhuriyet öncesi başlayan sabıkalı seçim tarihine değinmiştim "Baskın Seçimler" başlıklı son yazımda.
Tarihle yüzleşme kavramını bile eskitip anlamsızlaştırmayı başardık.
Tarihle yüzleşmenin hukuki boyutu, ister ister devlet olsun "suç" işleme özgürlüğüne bir son verilmesidir.
"Cezasızlık" (inpunity) ve "Parlamenter Dokunulmazlık" (parliamentary immunity) ilkeleri demokratik sistem açısından çok önemli ve birbiriyle bağlantılıdır.
"Cezasızlık"ın egemen olduğu bir sistemde, devletin, siyasal erkin "suç" işleme özgürlüğü vardır.
Gerek insanlığa, gerek topluma, gerekse bireylere karşı suç işleme özgürlüğü ve buna yapanlara cezalandırılmama garantisinin verilmesi.
Bu garantinin verilmesi, katliamdan talana, göçe zorlamadan soykırıma kadar farklı düzeylerde insanlığa karşı işlenen ya da işlenecek olan suçlara olanak sağlar.
1993 yılında Nisan ayında Turgut Özal şaibeli biçimde öldüğünde, Türkiye bir ateş kes süreci yaşıyordu. Kürt kimliği grup kurması engellense bile parlamentoda ilk kez temsil ediliyordu.
Süleyman Demirel Başkan oldu ve bu süreç askıya alındı.
Bir süre sonra 33 silahsız askerin yine şaibeli biçimde öldürülmesinden sonra bu süreç sonlandırıldı. Demirel ve askeriyenin buna asla niyeti yoktu. Ardından 2 Temmuz’da asıl amacı Alevi topluma korku salmak olan, Sivas kıyımı yaşandı. Güçlü, herkesin soluk alışını bile izleyen Devlet, her nedense 6- 7Eylül 1955 Pogromunda olduğu gibi ortadan kayboluvermişti.
Bunun ardından bir sünni köyü olan Başbağlar’a bir sözde cezalandırma eylemi yapıldı. Ne hikmetse bu aynı zamanda sola destek veren bir köydü.
Alevilerle Kürtler arasında bir kuşku bulutu indirmeye yetti bu.
"Kirli savaşın" başladığını gören Erdal İnönü, ben bunda "yokum" deyip hem hükümetten hem siyasetten çekilmeye karar verdi. 1991 seçimlerini DYP ve SHP, 12 Eylül rejimini sonlandıracak "demokratikleşme" programı ile kazanmışlar ve bir koalisyon hükümeti kurmuşlardı.
Devlet bütün bu karanlık operasyonların sorumlularına "dokunmazken", Kürt parlamenterlerin "dokunulmazlığını" kaldırdı.
Buna karşı olan Parlamento başkanı Cindoruk’un alelacele bir haftalığına yurtdışına gidişi sağlandı.
Kirli Savaş döneminde 3 buçuk milyon Kürt yerinden yurdundan oldu, 4 bin kadar köy de yerle bir…
"Baskın Seçimler" adlı son yazımda, "1912 seçimleri, İttihatçıların "sopalı" seçimi olmuştu. 1957 seçimleri, hapishanelerde yine gazeteci koğuşlarının seçimi oldu. 2015 Kasım seçimleri "bombalı" seçimler oldu. Bakalın bu "neli" seçim olacak? Belki de, bu uğursuz kısır döngünün sonunda kırılacağı bir seçim."
RTE ve başbakanı Yıldırım Efendi beni yalancı çıkarmadı seçim kürsülerinde. Bakalım bu neli seçim olacak?" diye sormuştum ya, 2 gün içinde yanıtladılar: Büyük Taaarruzlu seçim!
Yıldırım Patronu taklit eden sert bir söylemi deniyor ama, millete Karagöz/Hacivat ikilisini hatırlatıyor sadece.
RTE, çıraklık döneminin aklı başında bütün danışmanlarına yol verdiği için, Nutuk’larının söylemi ve düzeyi deseniz, aman Allah, Maşaalah! Tam çağın popülist yeni dalgası! CHP’nin popülizmi ise, gariban, 30’larda kalmış!
Neyse ki, Demirtaş var!
Dışişleri bakanı Washington’a "izin" almaya gitti ve RTE ile Yıldırım Efendi de, Çaldıran ayarında Afrin muharebesindeki büyük zaferden sonra, ancak Mohaç Muharebesi ile karşılaştırılabilecek, Büyük Kandil Taarruzunu ilan edip, "ordular ilk hedefiniz Kandil" komutunu verdi.
Çaldıran Muharebesi
Yağmur davası gibi duadalar şimdi, aman büyük kentlerde bir şey olsa, 2105 yazı gibi bir iki havai fişek gösterisi olsa da, şaşkın seçmenin oyunu biraz daha yolsak diye.