Koray Düzgören

Koray Düzgören

Kandil, Mınbiç, F-35 olmadı, elde var hırsızlık!

Kandil'e bayrak dikme, Mınbiç'i ele geçirme, F-35'leri teslim alma oy devşirmeye yaramadı. Geriye seçimlerin komple çalınması kalıyor. Dikkat! Hırsız yine gözlerini oylarımıza dikti.

'Kandil'e bayrak dikme' gazıyla hamaset üretme ve oyları çoğaltma operasyonu tutmadı. Aylardır, hatta yıllardır sürüp giden 'Kandil dağlarını bombalama' sporuna devam edileceği açıklanınca, bu hikaye bitti.

İktidar sözcülerinin ve kalemlerinin Kandil'e ilişkin birbirini tutmaz afaki açıklamaları zaten meselenin tamamen seçim yatırımı olarak kurgulandığını ortaya koymuştu. O nedenle kimse Erdoğan'ın seçim meydanlarında Kandil'i bombalıyoruz, şu kadar terörist öldürdük" laflarından heyecanlanmadı bile.

Herkes meselenin tamamen seçimle ilgili olduğunu gördü.

Saray'ın kalemi Abdülkadir Selvi bu duruma şaştıklarını, 'Kandil'e bayrak dikme' masalının bekledikleri etkiyi yapamadığını" itiraf etmek zorunda kaldı.

Muhalefet liderleri ve cumhurbaşkanı adayları bu oyuna gelmedi.

Mesela, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce bu laflara inanmadı. 

Kandil operasyonu hikayesinin bir seçim aldatmacası olduğunu  seçmenlerine duyurdu. İktidara, "Niçin bu operasyonu daha önce yapmadınız? " diye sordu.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu bile Kandil'den oy devşirme çabalarına bel bağlayan iktidarı fırçaladı.

"Dağı taşı bombalıyorsunuz. Orada PKK'lı falan yok, bırakın bu gösteriyi" dedi.

Diğer muhalefet liderleri de benzer tepkiler gösterince,  'Kandil'e bayrak dikme' masalı 'Binbir gece masalı'na dönüşmüş oldu! 

Yıllardır süren ve bu anlayışla gidilirse daha da yıllarca süreceği söylenen bir masala...

Bu arada, bölgedeki siyasi gelişmelere, devam eden çatışmaların seyrine, sınırdaş ülkelerinin tutumlarına vb. değinmiyoruz.

Ama son dakika haberi olarak İran'ın, dün bir kere daha Türkiye ile Kandil'de ortak bir operasyondan yana olmadığını açıkladığını belirtelim.

KANDİL'DEN SONRA MINBİÇ MASALLARI

Sonra sıra Mınbiç'e geldi. 

Afrin'in Rusya'nın izni ile işgal edilmesi sürecini oya tahvil edemeyen iktidar, ne zamandır dilinden düşürmediği Mınbiç için nihayet yalvar yakar olduğu ABD'nin iznini aldığını ileri sürerek, önce Mınbiç'e girildiğini ilan etti.

ABD, Türkiye'den vazgeçmek istemediği için kulağa hoş gelecek ve Erdoğan'nın elindeki medya gücüyle istediği gibi evirip çevirebileceği bir izni vermekte bir sakınca görmedi.

İzin sadece Mınbiç'ın sınırları dışında devriye gezmekle ilgiliydi. Amerikalı yetkililer bu anlamsız iznin Erdoğan tarafından bir seçim hediyesi olarak değerlendirileceğinden emindiler.    

Nitekim öyle de oldu. Erdoğan bunu, 'Mınbiç'e giriyoruz' şeklinde seçmene müjdeledi. 

Yalnız bu mesele Kandil gibi bir yalanı kaldıramayacağı için hemen arkasından, "Mınbiç için devriye gezmeye başladık"  demek zorunda kaldı.

İktidar sözcüleri ve medyası da önce, "Menbiç'e girildi" anlamına gelecek laflar ettikten sonra kıvırtmaya başladılar. Çünkü yapılan açıklama gerçeği yansıtmıyordu.

Söylediği sözlerin büyük bir bölümünün doğru çıkmamasıyla tanınan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu bile, gerçeği açıklamak zorunda kaldı. "Şimdilik Mınbiç'e girilmediğini, ama bir süre sonra bunun da olacağını" açıkladı.

ABD'den şimdilik yalnızca Türkiye'nin işgali altındaki Cerebulus bölgesinden Mınbiç sınırına kadar olan sahada devriye gezme izni kopartılabilmişti.

Zaten kısa bir süre içinde hem ABD hem de yerel kaynaklar durumu bütün açıklığı ile dünya kamuoyuna duyurmuşlardı.

Buna rağmen Saray'ın denetimindeki tanıtım organları yalan yanlış bilgiler vermeye devam ettiler. Neticede, kamuoyunu yanıltmayı amaçlayan ilk açıklama bazı kafaları karıştırmış olsa bile, Mınbiç balonu da çabuk söndü.

Buna rağmen Erdoğan ve iktidar sözcüleri bu Mınbiç'ın dışında devriye gezme olayını Mınbiç'in işgali gibi sunmaya devam ediyorlar.

Üstelik de dün bu konuda ABD'den gelen güçlü yalanlama açıklamalarına rağmen.

Fakat gerçeği saptırarak kamuoyunu yanıltma girişimlerinin sandığa yansımayacağı da bir gerçek.

DERİN DEVLETİN İÇİNDEN DE YALANLAMA

Mınbiç'le ilgili yalanlama sadece  ABD ve yerel kaynaklardan gelmiş değil.

Ankara'daki derin devlet koridorlarından da bu açıklamaların seçim amaçlı fantaziler olduğuna dair bilgiler faş ediliyor.

Yeniçağ Gazetesi'nden Ahmet Takan, bu derin koridorlardan gelen bazı ilginç sesleri dün köşesinde yansıttı.  

Şöyle yazdı özetle:  

"Menbiç'e girdik" diye yandaş ekranlarda "son dakika" döndürüldüğü önceki gün, gerçekte ne oluyor diye bölgedeki askeri kaynaklarımızın bilgisine başvurdum. Türk askeri, Menbiç'in kuzeyindeki Sacur Çayı (Cerablus ile Menbiç sınırında) bölgesinde sınırlı sayıda araç ile devriyeye çıkarıldı. Yani, ABD müsaade etti zaten bizim kontrolümüzde olan bölgede devriye attık."

Olayın bundan ibaret olduğunu, zaten meseleyi yakından takip edenler hemen anlamıştı.

Dolayısıyla, Mınbiç balonunun da iktidarın bütün ısrarlarına rağmen çabuk söndüğünü gördük. Bu saatten sonra Erdoğan ve iktidar sözcüleri oy verme gününe kadar aynı masalı tekrar etseler bile netice değişmeyecek.

Bunca zamandır peşinde koştukları Mınbiç'te belki bazı şeyler değişecek, ama Türkiye'nin istediği gibi olmayacak.

F-35 SAVAŞ UÇAKLARININ  TESLİMİ BALONU

Kandil ve Mınbiç masallarının tüketilmesinden hemen sonra gündeme gelen konu, bir süredir tartışılan F-35 savaş uçaklarının Türkiye'ye verilip verilmemesi meselesi oldu.

Bir grup Kongre üyesi, Amerikan çıkarlarına zarar verdiği ileri sürülen çeşitli uygulamalar nedeniyle Erdoğan yönetimini cezalandırmak için yoğun bir faaliyet içindeydi.

Bu çabaların sonucunda ABD Kongresi'nden çıkarılan bir yasaya eklenen hükümlerle, Türkiye'ye silah ambargosu konulması kararı alındı.

Böylece bu uçaklar da ambargo kapsamına alındı ve uçakların teslimatı da tartışma konusu oldu.

İktidar yetkilileri yine Mınbiç meselesinde olduğu gibi uçakların bu karardan etkilenmeyeceğini ve teslimatın 21 Haziran'da ( Bugün) yapılacağını iddia ettiler.  

Aslında Kongre kararı, eğitim amaçlı da olsa iki uçağın teslim edilmesini de yasaklıyor.

Buna rağmen Pentagon ( ABD Savunma Bakanlığı) Türkiye'nin ısrarına dayanamayıp Erdoğan'a bir seçim hediyesi daha verme kararı alınca, 'uçakların kağıt üzerinde' teslim edilecekleri açıklandı.

Tabii seçimlere çok az bir zaman kaldığı halde, başta Erdoğan olmak üzere iktidar sözcüleri bu konuyu da bir seçim malzemesi olarak bol bol çiğnemeye başladılar.

Ama asıl konu Türkiye'ye uygulanacak silah ambargosu olunca, iki uçağın kağıt üzerinde teslimatının bir kıymetinin olmadığı da ortada.

Bu nedenle F-35 balonunun da oy devşirmek için bir malzeme olmayacağı görülüyor. Bu konu muhalefet partilerinin de pek ilgisini çekebilmiş değil.

Ekonomik kriz ve artan hayat pahalılığı altında ezilen seçmenin ise bu konuyla ilgisi yok. (Aslında hayat pahalılığı ve yoksulluğun bir nedeni de silah harcvamaları. 100 F-35 için 25 milyar doları ödeyecek olanlar onlar)

Seçimde oy dengelerini değiştirmek amaçlı bu üç önemli koz işe yaramayınca geriye ne kalıyor?

Oy hırsızlığı.

Seçimlerin komple çalınması.

Şimdi herkes ne Kandil'le, ne Mınbiç'le ne de F-35'lerle ilgileniyor.

Herkesin, en az iktidarın değişme ihtimali kadar ilgilendiği tek konu, seçim güvenliği.

Gözlerini yeniden oylarımıza diken hırsıza dikkat!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi