Ayşe Yıldırım
Kanun devletinden fetva devletine
31 Mart yerel seçimlerinden kısa bir süre önce Erdoğan Trabzon’da miting yapıyor. Mitingin sonunda Erdoğan’ın Maçka’da saldırıda öldürülen Eren Bülbül’ün annesine belediye tarafından yaptırılan evin anahtarını vereceği anons ediliyor. Miting alanını dolduran kalabalıktan alkış ve çığlık sesleri yükseliyor. Erdoğan, kendisine uzatılan büyük kutuyu alıyor, içinden anahtarı çıkarıp kalabalığa dönerek sallıyor. Sonra tekrar kutuya koyuyor ve karşısında bekleyen Ayşe Bülbül’e uzatıyor. Kalabalıktan yine alkış ve çığlık sesleri yükseliyor.
Acılı bir anne oy uğruna yapılan çirkin bir şovda kullanılıyor.
Şovuna devam ediyor Erdoğan seçim öncesi. Bu kez Şırnak’ta; kürsüden "Geçtiğimiz yıl Şırnak’a doğalgaz verdik. Düğmeye basınca ev ısınıyor artık. Bu yıl içinde Cizre, önümüzdeki yıl Silopi ve İdil’e de doğalgazı vereceğiz" diyor. Diyor ama Şırnaklılar şaşkın. Çünkü evlerine doğalgaz filan gelmemiş. Erdoğan, o sırada sadece ana borusu Şırnak’a gelen ancak evlere taşıyacak boru bile döşenmediği halde olmayan doğalgaz üzerinden "biz getirdik" diye şov yapıyor.
Her miting sonrası kürsüden, yolda giderken otobüsten insanların üzerine fırlattığı 200 gramlık çay şovunu es geçiyorum.
Muhalefeti belediyeleri kazansa bile çalıştırmayacağının sinyalini veriyordu. Dört yaşına kadar çocuğu olan annelere otobüsleri bedava yapacağını söyleyen İmamoğlu’na "Ya sen kimin cebinden kime neyi bedava yapacaksın" diye çıkıyordu. "Kazansalar bile bunlar topal ördek" deme cüretinde bulunuyordu.
İşte o "topal ördek"ler her türlü engellemeye rağmen başarılı bir sosyal belediyecilik örnekleri sergilediler. Özellikle de salgın günlerinde yaptıkları çalışmalarla takdir topladılar. Doğal olarak Erdoğan’ı çok sinirlendirdiler.
Özellikle İstanbul, Adana ve Mersin belediyelerinin ismini vererek CHP’li belediyeleri eleştirdi Erdoğan. Onları salgın günlerinde ihtiyaç duyanlar için "yardım toplamak, ekmek dağıtmak, hastane kurmak ve benzeri işler yapmakla" suçladı. Üstelik bütün engellemelerine rağmen bunları yapmakta ısrar ettikleri için "şov yapmakla" itham etti.
Akla mantığa sığmayacak suçlamalarını "Bu tür teşebbüsler geçmişte FETÖ ve PKK gibi örgütler tarafından da denenmişti" diye sürdürdü.
Ve önümüzdeki günlerin yeni tartışmasının da fitilini ateşledi. Yardım hesabındaki paralara el konulmasının ardından bu kez yurttaşlara "fitre ve zekâtlarınızı belediyeye yapabilirsiniz, bunun önünde kanunu bir engel yok, kimsenin de fetva vermesine gerek yok" demişti ya İmamoğlu. İşte Erdoğan, İmamoğlu’na resmen git "Diyanet’ten fetva al" demeye getirdi:
"Biz geliri olmayan vatandaşlarımıza devletin yıllardır var olan sistemi üzerinden nakit yardımı yaparken onlar hem hukuka hem inancımıza aykırı şekilde zekât toplama peşine düştüler ve dediler ki; evet, zekât toplama noktasında herhangi bir engel yok, devlet bu noktada zaten böyle bir engeli de koymaz. Bu noktada müracaat edilecek tek yer vardır. Diyanet İşleri Başkanlığına sorarsanız zekâtı kimler toplar, kimler toplayamaz, onlar size gerekli cevabı verir. Siz kendinize ait olmayan böyle bir alana veyahut da böyle bir konuda konuşma hakkına sahip değilsiniz."
Acılı anneleri şov için kullanan, milletin kafasına çay fırlatan, muhalefet belediyelerinin yardım kampanyalarını suçlama konusu yapan Erdoğan, şimdi de milletin zekât ve fitresine göz dikti. Bunun için de demokratik laik bir ülkede yeri olmayan bir yöntemi öneriyor.
Hukukun yerle bir edilmesi, kanunların çiğnenmesi bitti ‘fetva’ dönemine geçtik.