Alp Altınörs
Karabağ özerk kalsaydı
Azerbaycan’ın Laçin Koridoru’na gümrük kapısı koyması ve Dağlık Karabağ’a geçişleri denetim altına almak istemesi, bir kez daha Azerbaycan – Ermenistan gerilimini tırmandırdı. Kafkaslar’da yine savaş rüzgarları esiyor.
Ermenistan, 2020 Savaşı’nın ardından yapılan ateşkes anlaşması ile Dağlık Karabağ ile kara bağlantısını yitirmiş olsa da, Rus ordusunun denetimindeki Laçin Koridoru üzerinden bir bağlantıyı sağlayabiliyordu. Şuşa hariç, Karabağ’ın kalan kısımları ise fiilen hala Ermenilerin elinde kalmıştı. Ancak geçmişte, Ermenistan’ın İşgal ettiği Laçın ve Kelbeçer gibi Azerbaycan reyonlarından çekilmesi karşılığında Karabağ’a tam özerklik önermiş olan İlham Aliyev yönetimi, 2020 Savaşı’ndaki baskın zaferin ardından bu önerilerini unuttu. Karabağ üzerinde mutlak hakimiyet kurmaya yöneldi. İşte kapitalizm böyledir; ulusal sorunlarda hakkaniyetli bir çözüm, kapitalizm altında hayaldir.
KARABAĞ SORUNUNUN KISA TARİHİ
Meselenin geçmişine baktığımızda, başka bir çözümün de pek ala mümkün olduğunu görebiliyoruz.
Kafkasların grift ve iç içe geçmiş nüfus yapısı, bir devlet sınırı içinde tek bir etnik kimliğin homojenliğini öngören tekçi-milliyetçi burjuva ulus-devlet paradigmasıyla kökten çelişir. Sovyetler Birliği, bu gerçeğe uygun olarak, Sovyet cumhuriyetleri; bu cumhuriyetlerin içinde özerk cumhuriyetler ve özerk bölgeler, ayrıca farklı halkların yaşadığı tek tek şehirler için de Milliyet Sovyeti gibi kurumlaşmaları geliştirmişti.
1917 Şubat ve Ekim devrimlerinin ardından bağımsızlık kazanan
Azerbaycan ve Ermenistan arasında (Osmanlı’nın Bakü’yü işgali ile tırmanan) kanlı etnik çatışmalar yaşandı. Çatışmaların odak noktaları, Nahçıvan ile Dağlık Karabağ idi. Zira, Nahçıvan, coğrafi olarak Ermenistan içinde, ancak nüfus olarak Azeri iken; Dağlık Karabağ ise tersine, Azerbaycan içinde bir Ermeni bölgesiydi. Yine bu ikisinin ortasında yer alan Zengezur (Syunik) bölgesinde de çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalarda on binlerce insan katledildi.
İç Savaş’ın sonlarında 1920’de, Azerbaycan’da ve Ermenistan’da Sovyet iktidarlarının kurulması, iki ülke arasındaki milliyetçi boğazlaşmayı hızla sona erdirdi. Tam tersine, kardeşlik rüzgarları esmeye başladı. O kadar ki, Sosyalist Azerbaycan’ın lideri Neriman Nerimanov, Ermenistan’da Sovyet iktidarı kurulması üzerine şu açıklamayı yapıyordu: “Bugün itibariyle, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki eski sınırlar artık tarihe karışmıştır. Dağlık Karabağ, Zengezur ve Nahçıvan artık Sosyalist Ermeni Cumhuriyeti’nin parçaları olacaktır.”
Sovyet lideri Lenin, bu açıklamayı; “Sovyet halkları ailesi arasında sınırların artık anlamsızlaştığını gösteren bir açıklama, Sovyet kardeşleşmesinin büyük bir eylemi” olarak selamladı. Yine de alınan kararı doğru bulmadı ve Nahçıvan’da referandum yapılmasını istedi. Referandumda halkın %90’ı Azerbaycan’a katılmak istediği için, Nahçıvan Azerbaycan’a bağlı bir özerk Sovyet cumhuriyeti ilan edildi. Dağlık Karabağ ise Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti’ne bağlı bir özerk bölge oldu. Nahçıvan ile Azerbaycan arasındaki bölge olan Zengezur (Syunik) ise Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’ne bağlandı.
Bu noktada Sovyet sisteminin eksik ya da hatalı bir çözüm getirdiğini düşünüyorum. Tıpkı Nahçıvan’ın Azerbaycan SSC’ye bağlı bir özerk bölge yapılması gibi; Karabağ’da da referandum yapılıp seçim hakkı sunulmalıydı. Referandum sonuçlarına göre Karabağ da pek ala Ermenistan SSC’ye bağlı bir özerk bölge olabilirdi. Gerçi bu eksiklik ya da hata, SSCB ayakta kaldığı sürece pratikte pek bir sorun yaratmadı. Sovyet kardeşliği çerçevesinde, arada sınırlar olmaksızın, Ermeni ve Azeri halkları barış içinde birarada yaşadı.
Ne var ki, 1989’da Gorbaçov’un açık kapitalizme geçiş politikaları sonucunda SSCB dağılma sürecine girince, Kafkaslar’da etnik gerilim ve milliyetçilik yeniden yükseldi. 1989 nüfus sayımına göre, Dağlık Karabağ’da 145,593 Ermeni (%76,4) ve 42,871 Azeri (%22,6) yaşamaktaydı.
Azerbaycan SSC yönetimi, Dağlık Karabağ’ın özerkliğini kaldırma girişiminde bulundu. Karabağ Özerk Bölgesinin ulusal konseyi ise, buna karşılık Ermenistan SSC’ye katılma kararı aldı. Bu aslında, Nahçıvan benzeri bir statünün Dağlık Karabağ’a da sağlanması talebiydi. Sovyet kardeşliği çerçevesinde karşılanamaz bir talep de değildi. Ne var ki artık SSCB çürümüştü, kapitalizm restore edilmişti ve Sovyet kardeşliğinin yerini milliyetçi boğazlaşma almıştı. Karabağ’ın bu talebinin yanıtı katliam oldu.
1991’de SSCB dağıtıldı. Eski Sovyet cumhuriyetleri verili sınırları birer bağımsız devlete dönüştü. Bu yeni durumda, Dağlık Karabağ, özerkliğini kabul etmeyen Azerbaycan’ın toprağı olarak kaldı. Bu durum, SSCB dağılır dağılmaz başlayan (ve bugün hala süren) Ermenistan – Azerbaycan savaşının temel sebebini oluşturdu. 1991 Savaşı, Ermenistan’ın açık zaferiyle sonuçlandı. Ermeni orduları, Laçin, Kelbecer gibi Azerbaycan bölgelerini (reyonlarını) işgal ederek (burada bir koridor açarak) Karabağ’a ulaştı. Ermenistan – Karabağ arasındaki toplam 6 Azeri reyonu da Ermenistan işgali altına girdi. 1994’te ateşkes imzalandı ama barış anlaşması imzalanmadı.
Dağlık Karabağ sorunu, 1994’ten bu yana hem Azerbaycan’da hem de Ermenistan’da despotizmin, militarizmin kaynağı olmuştur. Politik özgürlüklerin askıya alınmasının, demokratik hakların yok edilmesinin gerekçesi olmuştur. 2020’de yeniden başlayan çatışmalarla, aslında hiç bitmemiş olan bir savaş yeniden alevlendirilmiştir.
2020 Savaşı, bu kez, Azerbaycan’ın açık zaferiyle sonuçlanmıştır. Yine ateşkes anlaşması imzalanmış ama barış anlaşması imzalanmamıştır. Azerbaycan, bu savaşta, işgal 6 reyonunu geri almakla kalmamış, Karabağ’ı da tamamen kurtarmıştır. Karabağ’ın dış dünya (ve Ermenistan) ile yegâne bağlantısı, Rus ordusunca kontrol edilen Laçın koridoru kalmıştı. Ancak 23 Nisan 2023’te Rusya’nın bu konumu terk etmesi ve Azerbaycan’ın Laçın koridoruna gümrük kapısı dikmesiyle, bütün dengeler değişmiş oldu.
KARABAĞ SORUNUNDA YENİ DÖNEM VE ERMENİSTAN’IN DEĞİŞEN İTTİFAKLAR STRATEJİSİ
Bu hamlesi ile Azerbaycan, Karabağ üzerinde tam ve mutlak hakimiyetini tesis etmeye yönelirken, bu bölgeye özerk bir statü dahi tanımayacağını açıkça ilan ediyor. Rusya ise Azerbaycan’a bu konuda dolaylı destek vermiş oluyor.
Aslında bir nevi, Karabağ meselesinde, 1991 şartlarına geri dönülmüş oldu. Ama o dönem ciddi bir ordusu dahi olmayan Azerbaycan, bugün askerî açıdan Ermenistan’a üstün konumda. Ermenistan ise, on yıllarca tüm askeri ilişkilerini Rusya ile yürütmüşken, hatta Rusya liderliğindeki “Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü”ne girmişken, şimdi Rusya tarafından yalnız bırakılmanın şokunu yaşıyor.
Erivan, bu yeni durum karşısında yeni ittifaklara yöneldi. ABD ve Ermenistan orduları ortak tatbikat yaptılar. Ekim Devrimi’nin ardından, 1920’de Gürcistan ve Ermenistan’daki İngiliz yanlısı hükümetlerin devrilmesinden bu yana, demek ki 103 yıl sonra, ilk kez Batı emperyalizmi Kafkaslar’da askeri varlık gösteriyor.
Bu gelişme, Moskova’ya da ciddi bir uyarıdır: Karabağ’ı kaderine terk ederseniz, Ermenistan’ı tümüyle kaybedersiniz. ABD’nin denkleme girmesi, güç dengelerini değiştirecektir.
Ermenistan, aynı zamanda tamamen zıt kutuptaki bir ülkeyle, İran İslam Cumhuriyeti’yle de askeri bir ittifak kurmaya yöneliyor. Bu ittifakı mümkün kılan temel, Azerbaycan’ın 2020 savaşıyla tek yanlı güçlenmesinin her iki ülke çıkarlarına da aykırı olmasıdır. İran’ın Azerbaycan’la tarihi hüsumeti, 1944’te güney Azerbaycan’da ilan edilen Tebriz merkezli “Azebaycan Milli Hükümeti”ne dayanıyor. Azerbaycan’ın güç kazanması, İran’da Azeri nüfusun yüzünü Azerbaycan’a dönebileceği endişesini yaratmış durumda. Azerbaycan – İsrail ittifakı da mollaların Azerbaycan’a husumet beslemesine yol açıyor. İşte, Azerbaycan sınırına asker yığmasının arkasında bu saikler bulunuyor.
Karabağ’da yeniden tırmanan gerilim, eğer Rusya’nın inisiyatif alıp Laçın Koridoru’nu yeniden serbest geçişe açmasıyla hafifletilmezse, yeni bir Azeri – Ermeni savaşı son derece muhtemeldir. Aslında, 1991’den bu yana kesintilerle devam eden bir savaşın, yeni bir etabına tanık oluyoruz. Eğer İlham Aliyev yönetimi, 2020 Savaşı’yla elde ettiği gücün zehirlenmesine uğrayıp, Karabağ’ı askeri güçle ezmeye yönelirse, belki bu hedefini elde edebilir. Tabii, eğer Rusya buna izin verirse. Ama nihayetinde, on yıllardır süren bu savaşın bir o kadar daha sürmesine de kapı açmış olur.
Neriman Nerimanov’un 1920’deki tutumu ile İlham Aliyev’in bugünkü tutumu, sosyalizmle kapitalizmin zıtlığını net biçimde ortaya koymaktadır. Sosyalizmin 70 yıl barış içinde birarada yaşattığı halklar, kapitalizm altında ise bitmek bilmez bir ulusal boğazlaşmayı yaşamaktadır.
Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır