Karanlık tarafa dair

Rezilce evet ama rezil olanların ittifakı, rezil olmamayı tercih edenlerden daha güçlü. Her şey olabilme halinin hiç bu kadar alkış aldığına, hiç bu kadar meşru görüldüğüne ve daha beteri bu kadar gönüllü teşneliğin olduğuna tanıklık etmedim.

İnsan karmaşıktır ve kendi karmaşıklığı içinde yolunu ararken hatalar yapar. Hatalar deneyime ve tecrübeye devrolur ve derken olgunlaşırsınız.

Sözleriniz derleyip toplar kendini. Cümleleriniz özenini bulur. Duygularınız, yaklaşımlarınız, bakışınız barışçıllaşır, anlama kabiliyetiniz genişler ve tahammül sınırlarınız kırıp dökmemeyi öğrenmiş olmanın ağırlığıyla yaşamı savunur.

Bir hayat kurmak kolay değildir.

Onu inşa etmek, büyütmek türlü zorluklarla baş etmeyi gerektirir. Sağlam bir karakter ister hayat.

Aşka, sevgiye yalansız tutunmak, yalansız arkadaş, dost olmak, yalansız dayanışmak, yalansız dokunmak büyük bedelleri de göze almayı gerektirir. Herkes kendi hatalarının insanıdır bu nedenle biraz.

İnsanın “çiğ süt” emmişliğine yapılan o vurgu ve daha doğarken “şüphe” edilen bir varlık olarak işaretlenmesi bu yanıyla manidardır da. Yani insan aldanmaya ve aldatılmaya hep meyillidir. Bu ilişki onun kötü ile iyi olma arasında sürekli gidip gelmesine de neden olur. Şüphe duyduğunuz bir varlıktan hem umut edip hem umutsuz olmanız, gel-gitler yaşamanız aslında o insanla ilgili değildir, kendinize duyduğunuz şüphedendir daha çok.

Kendimize biçtiğimiz o afili misyonlar, keşfedilme arzusuyla sağı solu tırmalamalar, birilerinin adamı olmak için dikkat çekme kurları yapmalar, birileriyle yan yana görünmek, arabasına, otobüsüne, uçağına binmek için fırsatlara gark olmalar hemen hepsi görülme ve güçlü olanın dibinde yer bulma dürtümüzden, hayata narsistçe bağlanma güdülerimizden sızıyor dışarıya.

Rezilce evet ama rezil olanların ittifakı, rezil olmamayı tercih edenlerden daha güçlü.

Her şey olabilme halinin hiç bu kadar alkış aldığına, hiç bu kadar meşru görüldüğüne ve daha beteri bu kadar gönüllü teşneliğin olduğuna tanıklık etmedim. İktidarın kazandığı en büyük şeyin de bu olduğunu düşünüyorum. Kendine benzeştirmenin zaferini kutluyor iktidar her defasında.

Karanlık taraf ile aydınlık arasındaki o kalın çizgiyi o kadar silik hale getirdi ki bu iktidar, karanlık tarafa geçtiğinizi anladığınızda iş işten çoktan geçmiş oluyor ve “asla yapmaz” dediğiniz, üzerine söz konduramadığınız insanlar şimdi o karanlık tarafın adamı ve oradan bizlere öyle öfkeyle ve aşağılayarak bakıyorlar ki insanın ödü patlıyor başına bir şey geleceğinden. Geliyor da.

Çünkü karanlığa karşı direnenler, karanlık tarafa geçenleri hakikatle yüzleştiriyorlar.

Tam da bu yüzden tüm toplumu karanlık tarafa taşımak için devasa kötülükler örgütlüyorlar. Hitler bunu başarmıştı ve bugün dahi tüm toplumun faşizm için nasıl organize edildiğine hayretlerle bakıyoruz. Oysa hayret ettiğimiz şeyin tam da içinde yaşıyoruz şu an.

İşte bu yüzden Gökhan Zan sadece Gökhan Zan değildir. Nedim’den Feyzioğlu’na, Çelebi’den Papuç’a, Uçum’dan Miroğlu’na kadar zincirleme bir hikâyenin parçasıdır. O, karanlık tarafın başarısının bir başka zaferidir ve onun üzerinden kendi kötülüklerini, hasetlerini, hırslarını, egolarını şaha kaldıranlar, iktidarın bu zaferinin gönüllü tetikçileri olarak tetiğe her bastıklarında, bir hakikat savunucusunu katledenlerdir.

Yerde boylu boyunca yatan o cesetler biziz bu yüzden.

Kendi küçük çıkarları için, mücadele eden, koşturan, emek veren ve hayatını devrimleştirmek için alın teri döken insanların üstüne “şüphe” eken o “sol” şeritte, hiçbir şey yokmuş, hiçbir şey yapmamış gibi yalanları ve utanmazlığıyla hız yaptırıyorlar ona.

“Konuş” diye sesleniyorlar. Yalan pornografisi reytinginden seyirci devşirmek ve rakip gördüklerinin üstüne karanlığı boca etmek için “aç aç aç” diye bağırıyorlar.

Her şey ama her şey gözümüzün önünde yaşanıyor.

Ayıp çökertiliyor ve iktidar bir kez daha zaferini ilan ediyor.

“Biz iktidardayız ama fikirlerimiz sizde yaşıyor” diyen o ses, içimizin balkonlarından konuşmasını yapıyor.

Evet ne demiştik:

Aşka, sevgiye yalansız tutunmak, yalansız arkadaş, dost olmak, yalansız dayanışmak, yalansız dokunmak büyük bedelleri de göze almayı gerektirir.

Bunu göze alabilenlerin yüzü gözü hürmetine duyuluyor işte biraz da gerçeğin sesi.

Duyuyor muyuz?


Akın Olgun: Siyasi nedenlerle 7 yıl tutuklu kaldı. 2002’de İngiltere’ye yerleşti. 2009-2015 yıllarında BirGün gazetesinde haftalık yazılar kaleme aldı. Gazete ve haber portalları aracılığıyla düzenli olarak okurlarıyla buluştu. Adları Saklıdır, Ecel Öyküleri, Karanfil Mevsimi, Kül Sesleri ve El Alem adlı kitapları kaleme aldı. Olgun’un “Sokaksızlar” (White) ve “İnat” “Farewell” (Veda) adlı öyküleri kısa metraj olarak beyaz perdeye aktarıldı ve senaryosunu yazdığı Fısıltılar (Whispers) adlı kısa metraj filmi Feel The Reel Uluslararası Film Festivali’nden üç dalda ödüle layık görüldü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Akın Olgun Arşivi