‘KDP – Goran’ ile ‘Türkiye – İran’ kıskacında Bağımsızlık Referandumu

Irak Kürdistanı 25 Eylül’de Bağımsızlık Referandumu’nu, 6 Kasım’da genel seçimleri yapmaya hazırlanıyor. Peki, bu seçimler nasıl bir ortamda yapılacak?

Irak Kürdistanı’nda Goran Hareketi (Değişim Hareketi) ve Komeleyi İslami (İslami Topluluk Hareketi) dışındaki partiler Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin başkanlığında toplanarak iki önemli tarih belirlediler. Bunlardan ilki 25 Eylül 2017’de yapılacak Bağımsızlık Referandumu, diğeri ise 6 Kasım 2017’de yapılacak Kürdistan Bölge Başkanlığı ve Parlamento seçimlerinin tarihi.

Kimse Bölge Başkanlığı ve Parlamento seçimlerini tartışmıyor. Tüm dikkatler, Bağımsızlık Referandumu’na yönelmiş durumda. Irak Kürdistanı’nın siyasal gündemini belirlemesinin yanı sıra bölge devletleri başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde de konu, ciddi biçimde tartışılıyor.

İÇ TARTIŞMALAR KDP – GORAN MİNVALİNDE SÜRÜYOR

Önce iç tartışmalara bakalım.

Tarihlerin belirlendiği toplantıya katılmayan Goran Hareketi ve Komeleyi İslami de dahil, – şimdilik – Irak Kürdistanı’nda Bağımsızlık Referandumu’nun yapılmasına karşı çıkan tek bir siyasal çevre, tek bir iç odak yok. Sadece ‘ama’ diyenler var ki bu ‘ama’ diyenlerin başını da Goran Hareketi çekiyor.

Gerekçeleri açık; referandumun iç siyasi gelişmelere kurban edildiğini söylüyorlar. 2013’te süresi dolan ve bu süresi Parlamento kararıyla 2015’in 20 Ağustos’una kadar uzatılan Mesud Barzani’nin bu tarihten sonra başkanlığının devam etmediğini, etmemesi gerektiğini söyleyen Goran Hareketi, Parlamento’nun işlevsiz bırakılmasında da KDP’nin payına dikkat çekerek tutum belirliyor. "Parlamento yeniden göreve başlayıp hükümetin parlamentodaki temsiliyete göre işlerliği güçlendirilmeden alınacak kararlar yasal değil" diyen Goran Hareketi, sorunun çözümü için de Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) ile vardığı mutabakatın devreye sokulmasını istiyor. Komeleya İslami’nin de benzer gerekçeleri var. Ancak asıl önemsenen Goran Hareketi’nin tutumu.

Goran Hareketi’nin tutumuna karşı en sert tepkiyi KDP gösteriyor. Partiler arası sorunların siyasal problemleri teşkil ettiğini ifade eden KDP yönetimi, Bağımsızlık Referandumu’nun ulusal mesele olduğunu ve dolayısıyla iki meselenin birbirine karıştırılmaması gerektiğini belirtiyor. KDP, Goran Hareketi’nin ulusal meseleler konusunda takındığı tutumla bölge devletlerinin ekmeğine yağ sürdüğünü de iddia ediyor. Goran Hareketi’nin buna yanıtı ise KDP’nin bölgeyi ulusal temelli değil, parti çıkarları temelinde yönettiği ve özellikle Türkiye ile geliştirdiği petrol ticaretinden haksız kazançlar elde ettiği yönünde.

Elbet, KDP ve Goran Hareketi dışında da farklı tutumlar var ancak biliyoruz ki işin esasını belirleyen tartışmaların nirengi noktalarında KDP ve Goran Hareketi var.

Başta da dediğimiz gibi tüm ihtilaflara rağmen Bağımsızlık Referandumu’na karşı çıkan kimse yok. Referandum’da Hayır verecek olan çıkar mı, şimdiden bilmek zor ancak an itibariyle görünen sandık başına gidecek her siyasal yapılanmanın tercihini bağımsızlıktan yana kullanacağı. Erken bir iddia olur ama iç sorunların çözümü yönünde önümüzdeki bir-iki ayda bir uzlaşı sağlanmaz ise Goran Hareketi referandumu boykot edebilir.

İç sorunların çözülmeden, parlamentonun işlerliği sağlanmadan, Goran Hareketi’nin üyelerinin Erbil’e girişinin yasaklandığı, Parlamento Başkanı’nın makamına oturamadığı, Goran’lı bakanların görevlerini yapmalarının mümkün olmadığı bir durumda Bağımsızlık Referandumu’nun yapılması yönünde karar alıp tarihi belirlemek elbet eleştirilmeli. KDP’nin bu tabloda Bağımsızlık Referandumu’nu Genel Seçim öncesine çekip sonuçları seçimlerde kendi lehine kullanmak istediği de çok açık. Ancak meselenin partiler üstü olduğu kadar Irak Kürdistanı açısından milli bir mesele de olduğu doğru. Bu nedenle Bağımsızlık Referandumu’nun boykotu yönünde bir yaklaşım belirlemek, hele referandumda karşıt bir tutum belirlemek akıl karı olmamalı. Referandumda hayır propagandasını, bırakın Irak merkezi hükümetinin, Türkiye’nin, İran’ın yandaşları yapsın. Bunların tutumu anlaşılır, ancak Kürtlerin tüm iç sorunlarına rağmen dünya karşısında ellerini güçlendireceği çok açık olan, hele IŞİD sonrasında yeni dizaynların söz konusu olacağı uluslararası platformların yakınlığını da görüp özellikle de İran, Irak ve Türkiye’nin ekmeğine yağ sürecek adımlar atmaları anlaşılır da değil, kabul edilir de değil.

PARTİ ÇIKARLARI BELİRLEYİCİ OLMAMALI

Peki, durum bu iken referandumdan kendi lehine sonuçlar çıkarıp bunu genel seçimlerde oya tahvil etmek isteyen KDP’ye ne demeli?

Bunu izah etmenin bir yolu var.

Evet, Bağımsızlık Referandumu partiler üstü bir mesele ve bu partiler üstü meseleyi kendi lehine adımlarla seçimlerde oya tahvil ederek iktidarını kalıcılaştırmak isteyen bir KDP; bu süreçte KDP ile Goran Hareketi arasında yaşanan tartışmalardan nemalanarak en azından Soran bölgesi ile Kerkük’te iktidarını büyütmek, Goran Hareketi’ne kaptırdığı oyları yeniden kazanmak isteyen bir YNK var. YNK, son iki seçimde kendisinden ayrılan kadroların kurduğu, yakın dönemde de lideri Noşirvan Mustafa’yı bir hastalık sonucu kaybeden Goran Hareketi'ni rakip olmaktan çıkarmak istiyor, bu da açık.

Bu realite öne çıkarılarak partiler üstü bir meseleyi kendi parti çıkarlarına kullanan kesimler neden teşhir edilmesin?

Ancak bunu yaparken işin püf noktasına, yani bölge devletlerinin ekmeğine yağ sürmeyecek, bağımsızlık konusunda Kürtlerin elini zayıflatmayacak bir politikaya da özenle sahip çıkmak gerekir.

AKP’Lİ KÜRTLER NE YAPACAK?

Dış tepkilere / tartışmalara gelince...

ABD, işi ‘oluruna’ bıraktı. Devlet olmanın gereği merkezi devletin bütünlüğünden yana tavır aldı, Kürt halkının kararına da saygılı olacağını beyan etti. Ayrıca referandumun sonucunun zamana yayılarak yaşama geçirileceğini de iyi bildiğinden ABD'nin şimdiden bu konuyu ana gündem maddesi yapmayacağı çok açık. Nihayetinde ise ABD’nin bağımsızlık yanlısı bir tutum alacağına inanıyorum. ABD bunu yaparken farklı dengeler de oluşabilir. Örneğin yalnız Kürdistan değil, çok uzak olmayacak bir gelecekte Ortadoğu'da yeni devletler de oluşabilir, birçok Arap ülkesi 'kent devletlere' bölünebilir. Bunu da göz ardı etmemek gerekir.

Hal böyleyken beklenen tepki, Türkiye’den geldi. Dışişleri Bakanlığı ‘vahim’ dedi, Başbakan ‘sorumsuzluk’ sıfatını uygun gördü. Akabinde Türkiye gazeteleri, olası ‘tedbirleri’ yazdı. Habur’u bir müddet kapatmak ve bölgeden akan petrolün miktarını azaltarak KDP’ye ekonomik santaj yapmaktan tutun askeri müdahaleye kadar bir dizi iddia AKP yanlısı gazetelerde yer aldı. Yani Türkiye, dişini gösterdi ya da gösterdiğini sandı.

O zaman bilindik tutumu sergileyen AKP'den vazgeçip biraz da başka bir duruma yani AKP ile KDP’nin içli dışlı olmasını kendi lehlerine bir durum gibi değerlendirenlerin yaşadığı şaşkınlığa dikkat çekmek gerekir. AKP hükümetinin herhangi bir tepki göstermeyeceğini, hatta Bağımsızlık Referandumu’nun AKP’nin teşvikiyle yapılacağını, KDP’nin arkasındaki en önemli desteğin Türkiye’den geleceğini iddia edenler vardı, bu şaşkın zevatın arasında. Sözünü ettiğim bu kişi ve gruplar AKP içindeki Kürtler ile KDP’nin yakınında duran ancak AKP’yi de ‘Kürtlere haklarını verecek tek siyasal oluşum olarak görmekten’ imtina etmeyenler. Bunların birçoğu 16 Nisan’da açık biçimde ‘Evet’ lehine çalıştı.

Peki, daha açık diyelim. Dikkat çekmek istediğim kesimler, bağımsızlıkçılık üzerinden kendilerini gibi olmadığını iddia ettiklerine nefret kusup Demokratik Özerkliği, hatta Federasyon’u yerden yere vurmakla birlikte AKP’nin kuyruğundan da bir türlü ayrılmayanlar...

Bunların durumunu görünce, iyi ki Bağımsızlık Referandumu’nun tarihi belli oldu, iyi ki AKP hükümeti asıl yüzünü gösterdi, diyorum.

Bundan ders alırlar mı? Sanmıyorum; çünkü onların gözü başkalarına vurmak için kullandıkları Bağımsız Kürdistan’a değil, ihalelere bakıyor sadece...

Kanımca Türkiye’nin tutumunu daha fazla irdelemeye gerek yok. Bu yaşananlar açıklayıcı ve emin olun aynı durum İran açısından da geçerli. İş Kürtlerin hak ve hukuku olunca al birini vur ötekine.

KÜRTLERİN ÖNÜNE YENİ OLANAKLAR ÇIKIYOR

Son olarak şuna da vurgu yapıp bitirelim.

Bölge, giderek IŞİD belasından kurtuluyor. IŞİD’in geciktirdiği referandumun 25 Eylül’de yapılması kararlaştırıldı; beraberinde de Irak Anayasası’nın 140. maddesine göre yapılması gerekli olan ‘İhtilaflı Bölgeler’ sorunu da fiilen çözüldü. Artık kimse Kerkük, Hanekin, Mendelin ve Şengal’den söz etmiyor. Buraları fiilen, IŞİD’i işgal ettiği topraklardan kovan Kürdistan Bölgesel Yönetimi yönetiyor. Ancak İran karşıtı cephenin hamleleri, Katar krizi, Suriye’deki krizin çözümü için önümüzdeki kısa sürede kurulması muhtemel uluslararası masa, yeni sorunları ve elbet yeni olanakları da beraberinde getiriyor.

Bu karmaşık gibi görünen durum Kürtler açısından bir o kadar da iyi değerlendirildiğinde, her şeyi tersine çevirecek dönemin kaldıramayacağı tek bir nokta olduğunu görürüz. Belki de yeni bir tarihin yazılacağı bu dönemde Kürtlerin ve elbet bölge halklarının kazanımlarını parti çıkarlarına kurban etmek, hiç kuşku yok en büyük hata olur. Bilmek gerekir ki oluşacak bir enkazın altında yalnız partisel ve grupsal çıkarlarını öne çıkaranlar değil, herkes kalır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi