Ragıp Zarakolu
Kitap yakmanın dayanılmaz ayıbı
12 Eylül döneminde Mete Tunçay’ın “Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler” adlı kitabını yayınladık. Kitap yasaklandı, Ayşe Nur o yazı Metris Askeri Cezaevi’nde geçirdi, kitapların hepsini teslim etmediği için.
Siyasi şube komiseri ona şöyle söylüyordu:
“Biz bir nesli mahvettik. Siz neyi hortlatmak istiyorsunuz!?”
Kitaplara “yataklık eden” Aslan Başer Kafaoğlu da gözaltına alındı. Neyse o bırakıldı.
Ama Sıkıyönetim Mahkemesinde bile gerçek hakimler var dedirten bir karar çıkıp, kitap serbest kalmaz mı?
Kitapları geri teslim aldım Sultanahmet Adliyesi’nin bodrumundaki depodan. Tavana kadar tıka basa her yer kitap! Sadece sol klasikler değil, dünya edebiyatı klasikleri ile doluydu her yan. Ceketimin cebine hemen bir küçük kitap atıverdim. “Marx’ın İşçi Anketi”.
Kitapları geri aldık, dağıttık yeniden.
Ankara’dan haber geldi, Muzaffer Erdost, Cumhur Özdemir ve diğer kitapçılar gözaltında alınmış bizim “Eski Sol” kitabından dolayı. Neyse beraat kararını iletip, serbest kalmalarını sağladık.
Ancak bu kez kitabı, mahkeme kararını hiçe sayan 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı General ‘Bilmemkim’, bizzat kendi imzası ile yasaklamaz mı? Çaresiz kitapları teslim ettik yeniden.
YASAKLANAN KİTAPLAR SELİMİYE KIŞLASI’NDA YAKIT OLARAK KULLANILDI
Bu arada Dido Sotiruyu’nun “Benden Söyle Anadolu”su yasaklandı. Ardından beraat üzerine kitapları geri almaya gittim Adliye’ye yeniden. Tavana kadar dolu kitaplar yoktu artık. Bomboştu Adliye deposu.
En son İstanbul’da kalktı sıkıyönetim, sözde sivil yönetime geçilmiş olmasına karşın. Sıkıyönetim 1985 yılında kalkınca kararlarının geçersiz olacağı için El konan “Eski Sol” nüshalarını geri almak istedim, Sıkıyönetim komutanı ‘General Bilmemkim’, görevden ayrılmadan Seka’ya hurda kitap olarak yollamış hepsini.
Bunlar sıkıyönetimin yaktıkları, Seka’ya yolladıkları. Ya insanımızın kendisinin sobalarda yakmak zorunda kaldığı kitaplar, çöpe bırakılanlar. Kaçak bir solcu arkadaşımın evine uğradığımda ailesi tıka basa dolu sobada onun kitaplarını yakmakla meşguldü. Türkiye’nin bütün kentlerinde, köylerinde bacalar daha Eylül ayında tütmeye başlamıştı. Hem de yoğun.
Bana bunları İsveç’te bu kez Irak kökenli bir kişinin Kur’an yakması hatırlattı.
Iraklının Kur’an yakmasını Irak’ta Şia siyasal İslamı şiddetle protesto etti, İsveç bayrakları yakıldı. Elçilik basıldı, ortalık dağıtıldı.
Yakmaya karşı yakma! Kitap yakan Iraklı, Irak’ta ortalığı dağıtan Iraklı!
Danimarkalı Paludan da gelip kitabı İsveç’te yaktı.
Almanya’da kitap yakmak ulusal bir günah.
Hitler Kitap yakma ayinleri düzenlediği için.
Tek yasak kitap Hitler’in kitabı idi. Alman hükümeti kitabı yasaklarken düşünce özgürlüğü nedeniyle çareyi telif hakkını kullanmakta bulmuştu. Yıllar sonra telif hakkı serbest kalınca da Kavgam’ın eleştirel bir baskısını hükümet olarak yaparak soruna çözüm buldular.
Şili Cuntası da az kitap yakmadı. Hasılı kitap yakmak Nazilerin, faşistlerin, cuntaların işi.
Yani faşist bir eylem, Kur’an yakmak.
2011 yılında Norveç’te bir faşist, Anders Breivik kitapları değil insanları yaktı.
Kutsal kitap yakmak, aynı zamanda bir nefret suçu, inanç özgürlüğüne yönelik saldırı.
Ve düşünce özgürlüğü kapsamında değil.
Nasıl soykırım, pogrom çağrısında bulunmak, nefret suçu kapsamına giriyorsa.
Almanya’da bayrak yakmak nefret suçu kapsamında. 2017 yılında İsrail bayrağının yakılmasından sonra yapılan bir yasal düzenleme ile…