Köln’de Gestapo Merkezi

Nazizmin defteri henüz tam olarak dürülemedi. Almanya, karanlık geçmişi ile yavaş yavaş yüzleşiyor. Ne düşünür acaba Gestapo müzesini gezen Türkler?

Geçtiğimiz hafta sonu Celal’le (Başlangıç) Köln’deki Gestapo Karargâhına gittik. Merkez tren istasyonundan yürüyerek 10 dakikalık mesafede 5 katlı kocaman bir bina. Bugün müze ve sergi salonu. Bodrumdaki iki katta on hücreli işkencehane neredeyse olduğu gibi muhafaza edilmiş.

Binanın ilk zengin iş adamı sahibinin adının kısaltılmış hali olan EL-DE olarak anılıyor burası. Resmi adı, Nasyonal Sosyalizm Belge Merkezi.

Aralık 1935’den Mart 1945’e kadar Gestapo’nun Köln’deki en büyük merkezi olarak kullanılmış. Gestapo, Almanca "Devletin Gizli Polisi" sözcüklerinin kısaltılmışı. Görevi, "Nazi rejiminde halkı denetim altında tutmak, siyasi ve ırksal muhalefeti ezmek, muhalifleri konsantrasyon kamplarına göndermek."

Daha önce Münih’deki Dachau Konsantrasyon Kampını gezmiştik. Yine aynı karabasan, daralma, sıkıntı, mide ağrıları başladı. Yeraltındaki 2 kat basık tavanı, daracık koridorları ve küçücük hücreleri ile hapishane gibi ama aslında işkencehane. İnsan (!) neden ve nasıl örgütler sıradan kötülüğü? Duvarlarda demir halkalar bulunmuş ve çeşitli işkence aletleri. Avlu daha da beter. Özellikle 1944 sonu 45 başı, yaklaşık 400 kişi infaz edilmiş. Darağaçlarında sallandırılanların fotoğrafları var. Daha önce çöplük ve otopark olarak kullanılan avlu, bir mimar tarafından yeniden tasarlanmış ve bütün duvarlara boylu boyunca ayna konmuş. Geçmişin vahşi trajik mekânını gezerken kendi cemalini görüyorsun.

İlginçtir, Nazi rejimi çöktükten sonra bina, resmi dairelere bu arada Nüfus Müdürlüğüne ev sahipliği yapmış. Hatta bir ara Evlendirme Dairesi bile burada iş tutmuş. "Dayım burada işkencede ölmüştü, biz de aynı binada nikâh kıymıştık!"

Hücreleri ve üst katlardaki sergiyi gezerken kulaklıktan ayrıntılı bilgiler öğreniyoruz.

Nazi rejimi, bütün otoriter sistemler gibi fevkalade bürokratik bir yapıya sahip. Bu sayede o dönem insanlığa karşı işlenmiş suçları kanıtlayan binlerce resmi belge bırakmış. Ayrıca vakti zamanında buradan geçmiş Komünistler, Yahudiler, Çingeneler, sendikacılar, aydınlar, eşcinseller… hayatta kalabilen muhalifler bilahare tanıklıklarını kayda geçirmiş. Onlarca kitap yayınlanmış. 420 sayfalık kocaman bir albümde uzmanlar, hücrelerin duvarlarına kalemle, tırnakla, kaşıkla, kömürle ya da keskin bir metal parçasıyla kazınmış yazı ve resimleri bir araya getirmiş, İngilizceye tercüme etmiş ve tahliller eklemişler. Anlıyoruz ki, işkencehanenin mağdurları arasında Ruslar, Polonyalılar, İspanyollar ve Fransızlar da var. Yıkılmışlık, umutsuzluk ve direniş satırları.

Bizim 78’liler Vakfı da benzeri bir çalışmayı Diyarbakır cezaevi için yapmıştı.

Gestapo Müzesi, ilginçtir 1981’de hizmete girmiş. Yani Nazi rejimi sona erdikten tam 36 yıl sonra. Son restorasyon da sadece 12 yıl önce yapılmış. Biraz geç değil mi?

Celal’le tartışıyoruz:

- Neden bu rötar?

           - Hitler, halkın neredeyse yüzde 95’ini kendisine bağlamış. Yüzleşme için galiba en az bir kuşak geçmesi lazım.

           - İyi de vakti zamanında burada işkence görmüş ve halen hayatta olan insanlar var

           - O dönem Nazi baskılarına boyun eğmiş hatta desteklemiş insanlar da var hala hayatta olan!

Gerçekten de sergide olsun, Müze ve Belge Merkezinin kitaplarında olsun, hep mağdurlar ön plana çıkarılmış. Bir-iki yerde dönemin yerel yetkililerinin resmi bir törende çekilmiş fotoğrafları var. Köln Yerel Yönetim yetkililerinin hepsinin merkezden atandığını öğreniyoruz. Kayyım! O dönemin yerel Nazi elitlerinin çocuk ve torunları belki hala yandaki binada yaşıyor.

Dachau Konsantrasyon Kampının hemen bitişiğinde iki katlı bahçeli evler vardı. Orada oturan aileler Pazar sabahı bahçede brunch yaparken 50 metre ötede fırınlarda insanları yakıyorlardı. İnsanoğlu pis bir yaratık! Hepsi olmasa da…

Türkler, biliyorsunuz genelde dış dünya ile teması az hatta ülke içine kapanık insanlardır. Osmanlı bir kenara (Çünkü onun dışa açılması sefer, işgal ve savaşla sınırlı), Cumhuriyet döneminin dış dünyaya gerçek anlamda ilk açılımı ancak Özal zamanında başlayabilmişti. Bu nedenle biz yurtdışında gördüğümüz her şeyi mutlaka kendi bildiğimiz, köyümüzden kentimizden bir şeye benzetiriz ancak. Yabancı sözcüğünde neden yaban kökü var sanıyorsunuz. Biz de sergiyi gezerken, sözcü Kalın’ın, Profesör Burhan’ın ve Selvi gazetecinin Nazi versiyonlarına rastladık. "Aman neyse bizde hiç olmazsa, Tanzimat’tan bu yana kör topal da olsa bir muhalefet vardı." deyip kendimizi teselli ettik.

Nasyonal Sosyalizm Belge Merkezinin bence en önemli ve değerli yanı, buranın aynı zamanda bir eğitim ve araştırma merkezi işlevi görmesi. Yılda 180 etkinlik düzenleniyor. Çocuklara, gençlere, öğrencilere Nazi rejimi anlatılıyor. "Aşırı-Sağcılığa Karşı Eğitim Çalışmaları" düzenleniyor. Amaç, "Barış, demokrasi ve özgürlüğü güçlendirmek, çok kültürlülüğü, şiddet karşıtlığını yaygınlaştırmak ve aşırı-sağı fikir ve eylemde önlemek."

Ayrıca yılda 5 ya da 6 özel sergide Nazi döneminde Köln kentinin çeşitli sorunları, güncel yaşamı anlatılıyor.

Merkez, Köln Belediyesi tarafından yönetiliyor, ayrıca sivil toplum kuruluşları da destekliyor.

Biz de Türküz ya, hemen dönüverdik kısrak başına:

           - Bizde her ile her ilçeye böyle bir müze, böyle bir merkez kurmak lazım.

           - Bizde, bunlar gibi 55 yıl geri gitmeye gerek yok. Sadece son bir yılın cinayet, işkence ve baskılarını derlesek kocaman bir müze için fazlasıyla malzeme çıkar.

Kırgın, sinirli, biraz şaşkın ama bilgilenmiş, ufkumuz açılmış biraz da umutlu bir şekilde ayrıldık EL-DE binasından.

*Ayrıntılı bilgi ve Türkçe hariç 8 dilde açıklamalı sanal tur için bkz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi