komünizmsiz kominterncilik

geçtiğimiz yıllar boyunca, bu soruyu aklımıza defalarca getiren gelişmeler oldu. ama iran’ın üç kürt gencini idam etmesiyle ilgili tutumlar bunu bir kere daha gündeme taşıdı.

sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği kurulduktan sonra, dünyanın her yerinde komünistler, bu ülkeyi anavatan olarak gördü. ama iş bununla kalmadı. devletler arası ilişkileri nato ve varşova paktı arasındaki çatışmanın belirlediği uzun yıllar boyunca, sscb’nin çıkarlarını savunmak, onun politikalarını desteklemek enternasyonalizmin gereği ve dünyanın farklı yerlerindeki komünist partilerin temel görevi sayıldı. bunun farklı ülkelerdeki komünistler açısından olumsuz sonuçları oldu. örneğin arap komünistlerinin, sscb’nin israil’i tanıyan ilk ülkelerden biri olmasının ağırlığını ve yükünü hep taşıdıkları söyleniyor.

vedat türkali’nin, birçok solcu için ilham kaynağı olan romanı güven, aynı zamanda tkp tarihinin merak edilmesine vesile olmuştur. güven’in kahramanlarından birinin, ikinci dünya savaşı yıllarında, "parti"yle faaliyetlerinin başlarında, bir telsizle, sscb’den gelen direktifler karşısında yaşadığı şeyi, yazar çok iyi yansıtır okuruna; siyasal faaliyetin başka bir ülke adına istihbaratı hatırlatan bir boyut alması. belki hayal kırıklığı değil ama bir tür tadın kaçması…

o döneme yönelik eleştirilerin bugünle bağlantısı kurulmadan yürütülmesinin siyasetin değil akademinin, bir tür entelektüel faaliyetin parçası olduğuna inanıyorum. ve şunun altını çizmek isterim. geçmişte kalan bu politikayı değerlendirirken, eğrisiyle, doğrusuyla, gerçekleşebileni, hayal edilmiş olanıyla sosyalist bir ülkeden söz ettiğimizin farkındayım.

berlin duvarı’nın yıkılmasıyla temsil edilen sürecin ardından abd tek güç haline geldi, denetleyemediği topraklara saldırılar düzenledi. yaygın olarak ortadoğu adı verilen batı asya’ya özellikle hiç huzur vermedi. bu süreçte abd’nin karşısında bulduğu güçler oldu. rusya’nın sahayı inmesinin suriye’de ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. keza, iran’ın da bu anlamda bölgede önemli bir etkisi var ve kendi adıma sık başvurduğum bir kavram olmamakla birlikte, bir direniş ekseninden söz edilmesinin ardındaki mantığı anlamak güç değil.

ama bölgedeki güç ilişkilerini sorgulayanlar gibi geniş bir kategoriden söz ettiğimizde bile şu soru anlamlı bence; bu ülkelere bakış açısı, bu ülkelerle ilişkileniş tarzı, bir zamanlar çeşitli komünist partilerin sscb ile ilişkilenirken yaptığı hataları yüklenmek zorunda mı?

geçtiğimiz yıllar boyunca, bu soruyu aklımıza defalarca getiren gelişmeler oldu. ama iran’ın üç kürt gencini idam etmesiyle ilgili tutumlar bunu bir kere daha gündeme taşıdı.

şunu kısaca hatırlatmak yeterli bence: devletin taammüden cinayet işlemesi anlamına gelen idam insanlık suçudur ve kişinin bedensel bütünlüğünü bozan diğer cezalarla –örneğin kırbaçlama, bir uzvun kesilmesi- birlikte, kabul edilemez. hukukun epeyce tartışmalı bir disiplin olduğunun farkındayım ama bu cezaların parçası olduğu bir yasal sistem, yasalar manzumesi, artık her neyse, hukuk sayılamaz. evet, politik konularda bazı önceliklerimiz var, zamanımız, enerjimiz sınırlı. o yüzden her haksız tutuklamaya karşı çıkamıyoruz. ama hayatından yıllar bile gitse, haksız olarak tutuklanmış kişi bir gün özgürlüğüne kavuşur, yaşamına devam eder. idamsa öyle değil çünkü geri dönülmez, telafi edilemez bir "ceza", nitekim türkiye’de ve başka ülkelerde cinsel şiddete karşı en fazla mücadele vermiş siyasal akım olan feministler, bu tür suçlara idam uygulanmasına karşı çıktı.

hepimizin bildiği gibi, iran’da, idam da dahil, kişinin bedensel bütünlüğüne zarar veren cezalar hem yasal hem de uygulanıyor. bunun, barbar ve ceberut bir devlet alameti olmaktan başka ne anlamı olabilir? ayrıca abd ve israil’in iran üzerindeki baskısına karşı, içki içeni kırbaçlamanın nasıl bir etkisi olabilir? (bu arada abd’nin birçok eyaletinde de idam cezasının uygulandığını hatırlatayım.)

iran’da geçen hafta hüseyin panahi, lokman ve zanyar muradi adındaki kürt gençler idam edildi. panahi komala üyesi, muradilerin de öyle olduğuna dair işaretler var. komala 1969 yılında kurulmuş, solcu, çok etkili ve güçlü olmayan bir kürt örgütü. bir süre önce bölündü, bir kesim hâlâ silahlı mücadeleyi savunuyor. katledildiğinde 24 yaşında bile olmayan panahi de silahlı eğitim almış ama silahlı bir eylem yapmakla suçlanmadı, devrim muhafızlarının dur emrine uymadığı için ateş açılan bir arabada yakalanıyor, yanındaki üç arkadaşı ölüyor. ağır işkence görüyor, televizyonda kendisine yönelik suçlamaları "itiraf" etmesi isteniyor, kabul etmiyor. ailesindeki başka komala mensupları da daha önce idam edilmiş. birkaç ay önce yeğeni niştiman panahi, idam kararını protesto etmek için intihar etmişti, panahi de idamından bir süre önce açlık grevine başlamış ve ağızını dikmişti! bu gencin hayatta kalabilmek için bu kadar zor bir şeyi yapmış olması bana en az idamı kadar ağır geliyor. onuna aynı sırada idam edilen de muradi kuzenler, 2009 yılında meriwan’da gözaltına alınıyor. cezaevine gizlice sokulan bir telefonla yapılan röportajda, zanyar, komala üyesi olan babasına baskı yapmak için tutuklandığını, kendisinden iki gün sonra kuzeni lokman’ın da alındığını, kendilerine dokuz ay boyunca komala üyesi olduklarını kabul etmeleri için işkence yapıldığını anlatıyor. ardından suçlamaların değiştiğini ve bir imamın oğlunu öldürmekle suçlandıklarını, işkencenin artarak sürdüğünü söylüyor. muradiler sorguda suçlamayı kabul ediyorlar. ancak daha sonra mahkemede bu ifadeyi işkence altında verdiklerini söylüyorlar. 12 eylül’ün yıldönümü de gelmişken, işkence altında aynı cinayeti on kişinin kabul ettiği durumları hatırlayalım. 2012 yılında iki gence idam cezası veriliyor.

bu bilgileri ingilizce basından edindim, farsça bilen arkadaşım bir kısmını teyit etti. aksi yönde bilgiler varsa, burada yer vermeye hazırım.

bir ülkenin halkına nasıl bir hayat yaşattığı, refah ve hukuk, en az dış siyaseti kadar önemli. idam vb. insanlık dışı uygulamalar ne kadar fazla ülkede uygulanırsa o kadar meşrulaşıyor. ve hangi ülkede kimin iktidarı ele geçireceği, kimi hedef alacağı belli olmuyor! idama karşı çıkmak aynı zamanda kendi güvenliğimizi de savunmak demek; aynı zamanda politik olarak ne vaat ettiğimizin bir göstergesi. bunlar yakın geçmişte önemli oldu, önümüzdeki dönemde de belirleyici olacak ilkeler. şuna da şüphe yok bence. abd düşmanımız, kürtler kardeşimiz ve kardeşimizin kanını akıtanları savunmak için düşmanlarımızı bahane edenleri affetmek çok zor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi