Kral Macron'un beti benzi sapsarı

Sarı Yelekliler hareketi birinci ayını doldurdu. Önemli değişimler geçiriyor. İktidar ise afallamış durumda. Fransız medyası yavaş yavaş Penguenlere mi yaklaşıyor yoksa?

Fransa'da 17 Kasım'da başlayan Sarı Yelekliler isyanı 4. haftasını tamamladı. Hareketin içeriği, katılımcıları, hedefleri zaman içinde kaçınılmaz olarak bazı değişimlere uğruyor. Öte yandan iktidarın yani Macron'un politika ve uygulamalarında da değişiklikler gözleniyor: Ekonomik, mali, siyasi taleplere cevap olarak cop, panzer, göz yaşartıcı bomba, gözaltı, tutuklama...

İlk üç hafta, daha doğru bir deyişle ilk üç Cumartesi günleri yapılan gösteriler sayesinde Sarı Yelekliler çoğaldı, yaygınlaştı, meşrulaşıyordu. Klasik sol partiler ile işçi sendikaları ilk başta, çeşitli siyasi gerekçelerle Sarı Yelekliler hareketine uzak duruyordu. Hareketin toplumsal tabanı genişledikçe, talepleri belirginleştikçe katılımcılarının sayısı arttı ve niteliği zenginleşti. Artık sadece aşırı-sağın ya da aşırıcıların yönlendirdiği/çoğunlukta olduğu bir eylem olmaktan çıktı Sarı Yelekliler.

''Casseurs'' denilen vurdu-kırdıcılar, gösterilerde dükkân yağmalama, cam çerçeve indirme operasyonları gerçekleştirirken, ki çoğu Sarı Yelekli değildi, göstericiler bu küçük gruplara hiç müdahale etmedi. Kenar mahalle gençleri, Champs Elysée'deki lüks ürünler satan mağazaları talan ederken, işin siyasi ve toplumsal yanını da ihmal etmemişlerdi: Haydi siz de gelin, vergilerinizi geri alın! 68 Mayıs'ı kadar olmasa da duvarlarda ve Sarı Yeleklerin sırtında sloganlar çiçekleniyor: Sefalet ekersen, öfke biçersin! Çatal bıçak için yarım milyon Euro harcadın ama beni davet etmedin yemeğe! Macron bizi aptal yerine koyma!

3. hafta meydana gelen bu şiddet eylemleri iktidarın canını çok sıkmaya başlamıştı. Çünkü, birçok insan, ''Bu kadar ağır vergi salarsanız, Macron böyle tepeden bakıp halkı hor görmeye devam ederse, hiçbir şeyi olmayan gençler de işte böyle cam çerçeve indirir'' diyordu. Hatta kamuoyu anketlerinde, katılımcıların yüzde 60'ından fazlası şiddet eylemlerini benimsemediğini ancak anladığını bu nedenle de mahkûm etmediğini açık açık beyan ediyordu.

Fransız medyasındaki nispi dönüşüm de ilginç: İlk başlarda sağ ve sol gazeteler ile özel TV kanallarında harekete nispeten yansız hatta belki biraz da sempati ile bakan genel yayın politikaları, 3. haftadan sonra sürekli olarak itidal çağrılarına ağırlık verdi, şiddet eylemlerini kınadı, iktidarın söylemlerini ön plana çıkardı. Çünkü sonuç olarak egemen medya da, tıpkı iktidar gibi, düzenin bozulmasından rahatsızlık duymaya başladı. Paris sokaklarında TRT'yi teşhir edip kınayan Türkiyeli gösterici ne diyordu? ''Macron da gidecek, Tayyip de gidecek, SİZ DE GİDECEKSİNİZ!''. SİZ, iktidar yanlısı medyanın nazik adıydı.

Acrimed (Medya Eleştiri Eylemi) sitesinde Fransız medyasının durumu hakkında çok iyi bir derleme yayınlandı.

Fransız medyası 3. haftadan itibaren dolaylı ya da açık bir şekilde şu mesajları verdi:

- Sarı Yelekliler aslında samimi bir toplumsal hareket. Ama içinde küçük bir grup var, bu azınlık, hareketi yönlendirip hükümeti devirmek amacında.

- Gösterilere katılmayın, çünkü vurdu-kırcılar, sorumsuzlar provokasyon yapıyor, yapacak.

- Bu durumda güvenlik güçleri karşı-şiddet kullanmak zorunda kalacak ki, bu da yasal ve meşrudur.

- Herkesi sükûnete çağırın...

Biz bu mesajları bir yerlerden daha önce çok duyduk, okuduk değil mi?

Sorumsuzlar demişken araya bir duvar yazısı: ''Sorumsuz olun, zenginleri yiyin!''. Burada insanın aklına hemen Victor Hugo geliyor: ''Fakirlerin cehennemini zenginlerin cenneti yaratır''.

Fransız medyası, tıpkı iktidar gibi, çalışmadığı ve bilmediği yerden gelen soru karşısında afalladı: Kim bu Sarı Yelekliler? Liderleri kim? Sözcüleri kim? Sınıf tabanı kimlerden oluşuyor? Müttefikleri kim? Talepleri ne? Çünkü çıplak gözle bakınca ve eski, klasik toplumsal/siyasal/ideolojik kalıplarla ölçünce Sarı Yeleklileri bilinen, geçmişi olan, öngörülebilir herhangi bir sosyal/siyasal kategoriye sokmak güçtü. İktidar eskiydi, Sarı Yelekliler yeni! Macron iktidarının ne tür bir iktidar olduğu belliydi, 1.5 yıllık icraatı ile Macron, Cumhuriyetçi görünümlü bir monarktı, hâlâ bankacıydı, ve bankacı kafasıyla koca Fransa'yı, holding yöneticisi bakan ve milletvekilleriyle bir şirket gibi idare etmeye (Sorry, manage etmeye) çalışıyordu.

Fransız tarihçi Stéphane Sirot diyor ki, ''Emmanuel Macron, Etats Généraux (Genel Meclis) döneminde (1789) toplumun üç farklı kesiminden (Ruhban sınıfı, Soylular, Halk) gelen şikâyetler/dilekler defterlerini okuyan ama okuduklarından hiçbir şey anlamayan Kral 16. Louis oldu''. Adı geçen hükümdar, zaten 3 yıl sonra giyotin...

Bu aralar Macron'un partisinin içi de kaynıyor: Çok sayıda milletvekili, ''Halktan kopuğuz'', ''Teknokratik yöntemlerle hükümet ediyoruz'', ''Üst yönetim bizi hiç dinlemiyor'' gibi serzenişlerde bulunuyor.

Kamu radyo ve televizyonları düzeni koruma misyonunu usturuplu ve profesyonel bir şekilde yapıyor. Mesela France Culture radyosu''Halk nedir? Kimdir? Halk adına ne demek? Felsefeciler halk gerçekliğini sorguluyor'' başlıklı 5 bölümlü bir program yayınladı bu aralar. E teori de lazım değil mi?

''Paris yanıyor mu?'' manşetlerinin atıldığı, dünya TV'lerinde Fransa'nın savaş meydanlarına dönüşen görüntülerinin gündeme geldiği 4. hafta sonunda, ''Jüpiter'' ya da ''Kral'' kod adlı Macron, Cumartesi akşamı Twitter hesabından güvenlik güçlerini kutlayan bir mesaj yayınlamakla yetinebildi. Polisimiz destan yazmıştır, türü bir açıklama... Pazartesi akşamı yeni önlemler açıklaması bekleniyor.

Bu arada, Fransız medyası tarafından ''düzen koruma uzmanı'' sıfatına layık görülen Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sarı Yelekliler ve Fransız polisiyle ilgili açıklamaları bıyık altı gülümsemeye yol açan bir şekilde Fransız medyasında yer aldı. Trump'ın benzeri bir açıklaması ise küfürle karşılandı.

Bizim 3. havaalanındaki hakiki sarı yelekli mağdur işçilere aldırış etmeyenlerin, Fransa'daki Sarı Yeleklilere aşırı ilgi göstermesini kınıyor bazı çevreler. TRT gibi biz daha çok dış dünyaya ilgi gösteririz değil mi?

Bu arada Fransa'nın yurtdışındaki belki 200'e yakın diplomatik temsilciliğinden bir tek İstanbul Başkonsolosu'nun Cumartesi günü, ''Bugün Paris'te ve tüm Fransa'da gösteriler oluyor ve olacaktır. Protesto etmek tarihimizin bir parçasıdır ve barışçıl bir şekilde yapılıyorsa temel demokratik bir haktır'' şeklinde mesaj yayınlaması önemli. Mesajın hedefi değersiz olsa da... Unutmayalım, Fransa, 1789, 1830, 1848, 1871, 1936, 1968 gibi kitlesel isyanların memleketi.

Sarı Yelekliler, Fransa'nın yanı sıra Belçika ve Hollanda'da da boy gösterdi. Dahası geçtiğimiz Cumartesi Bulgaristan, Sırbistan ve Irak'ta da Sarı Yelekliler çıktı sahneye. Ama bu sembolik eylemler Sarı Yeleklilerin global bir muhalefet, dünya çapında bir alternatif yarattıkları anlamına gelmiyor. Sadece uluslararası bir dayanışma işareti.

Sarı yeleğin mesajı açık: Gör bizi! Bak bize!

Sarı Yelekliler aslında baştan beri, öyle ince eleyip sıkı dokumasalar da, alternatif medya gibi alanlara meyletmeseler de, büyük medyaya muhalifler. Zaten büyük medyanın iktidarın medyası olduğunu çok iyi biliyor birçok insan.

İktidarın galiba 68 Mayıs'ından bu yana ilk kez aldığı çok sert güvenlik önlemleri 4. hafta eylemlerinde katılımı belirli ölçüde düşürdü. İktidar panikte, çünkü çözüm bulamıyor, muhattabı yok, müttefiği yok. Macron iktidara gelirken bizzat kendisi ''Ne sağcıyım ne solcuyum'' diyordu. Bu sloganı bugün Sarı Yelekliler benimsemiş durumda. Bu da Macron'u artık kıskançlık krizine mi sokuyor nedir? İktidarın en büyük korkusu Sarı Yeleklilerin, sağ ile solu yani tüm Macron karşıtlarını bir cephede birleştirmesi. Paniğin bir başka nedeni, bu 4 günlük gösteri ve eylemlerin Fransız ekonomisini ciddi bir şekilde yavaşlatması. Bir kere yabancı turistlerin yüzde 70'i rezervasyonlarını iptal etti. Hotel, lokanta ve turistlerin alış veriş yaptığı dükkânların iş hacmi yarıdan fazla düştü. Cumartesi aslında alışveriş günü. Ama dükkânların çoğu ya kapalı ya da talana uğramış durumda. Pazartesi iş başı yapan insanların, patronların talep ettiği randımanı vermesi giderek zorlaşıyor, çünkü işyerlerinde herkes en az öğlen yemek molasına kadar Cumartesi eylemini konuşuyor, tartışıyor.

Hareket süreç içinde, solcu unsurların da katılımıyla, Fransız bayraklarının yanı sıra Bröton bayrakları dalgalansa da, eski ırkçı, yabancı düşmanı yaklaşımlardan bir ölçüde uzaklaşmışa benzer. Üstelik, polisin liseli gençlere reva gördüğü muameleye karşı, şahane bir dayanışma gösterisiyle, yüzlerce Sarı Yelekli, Paris'in göbeğinde dizlerinin üstüne çöküp ellerini başının üzerinde kavuşturunca iki kesimin birlikteliği somutlaştı.

Toplumbilimci Edgar Morin'in bir tesbiti de önemli: ''Bu olağanüstü olaylar, sıradan açıklamalarla anlaşılamaz. ''

Yeni, doğal, orijinal, ilginç ve kuşkusuz toplumsal ve kitlesel bir hareket Sarı Yelekliler. Yaşasın ya da Kahrolsun demek yerine hareketin seyrine/gidişatına bakmakta yarar var. Belki de, daha çok ''Bir iktidar köşeye nasıl sıkıştırılır?'' sorusuna yerinde bir yanıt olarak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi