Aydın Selcen
Nihayet Kobane’ye harekat
Kimi çarıklı erkân-ı harp tarafından bilir bilmez ortaya atılan bazı soruları anımsayalım:
Bunca yıldır bu denli sıklıkla havadan ve karadan bombardıman edilip, yine hava indirme ve kara harekâtlarıyla hedef alınmasına karşılık PKK’nin kaç karargâh, barınak, sığınak, tünel ve deposu daha kalmış olabilir?
Eğer bunca yıldır ve bu denli sıklıkla hatta sürekli yürütülen askeri faaliyet sözkonusu hedeflerin imhasında görece etkisizse kullanılan yöntemler ve strateji gözden geçirilmeli, kâr-maliyet hesabı yapılmalı mıdır?
Irak sınırındaki yalçın dağ silsileleri gibi herhangi bir topografik engel bulunmayan aksine dümdüz olan Suriye sınırından 15 kilometre içeriye F-16 savaş uçakları kullanılarak hava harekâtı yapılması tercihi siyaseten, askeri açıdan ve halkla ilişkiler bakımlarından ne anlatmaktadır?
Kundağı motorlu obüs sistemleri, çok namlulu roketatar sistemleri, güdümlü ve balistik füzeler, SİHA’lar ve hatta cephe gerisi özel harekât gibi seçenekler neden F-16 kullanımına yeğlenmemektedir?
Suriye’ye yönelik hava harekâtında F-16 savaş uçakları sözkonusu ülkenin hava sahasına girmiş midir yoksa Suriye sınır içindeki hedefleri kendi hava sahamızda kalarak mı vurmuştur?
Yurttaşa anlatılanla alanda yapılan arasında fark var mıdır?
İçişleri Bakanı Soylu öfkeden kıpkırmızı olmuş çehresiyle TBMM’de bazı muhalefet mensubu milletvekillerine “terörist bozuntuları, hepiniz teröristsiniz” diye defalarca bağırdığına göre, yukarıdakine benzer soruları zihninde kendine bile sormaya cüret etmek abesle iştigal olsa gerektir.
Böyle anlarda, zamanlarda yurttaşa da, iktidarıyla ve muhalefetiyle yurttaşın siyasi temsilcisine de düşenin devletinin ardında yekvücut olmak gereği herhalde izahtan varestedir.
Bu tür sorular sözgelimi zihin egzersizi kabilinden geçerli bile olsa ne fark edecektir? Terörle mücadele son terörist yok edilinceye dek ilanihaye sürmeyecek midir?
Terörle mücadele ilanihaye sürecekse bizatihi siyaset müessesesinin sebeb-i varlığının iktisadi, mali, maarif vesaire işleri tedvirle mahdut olması milletin esenliği bakımından makul olandır.
Devlet topluma hizmet ve topluma hesap vermekle yükümlü bir aygıt değildir. Devlet siyaset üstüdür.
Dolayısıyla devlet politikası da yirmi yıl aynı da kalsa, gelecek seçimde değişse de seçimle işbaşına gelen hükümetleriyle yahut başkanlık sistemlerinde cumhurbaşkanıyla bağlı olamaz. Olursa terörle mücadeleden kesintiye uğrar, bu mücadeleden sonuç alınamaz. Bunun adı olsa olsa yalpalama olur demokratik münavebe değil.
Devlet yeri gelir HTŞ, Hamza Tugayı, Sultan Murad Tugayı ve bilumum cihatçı ve haraççı ve kendi sicilinde tescilli terör örgütüyle yine kendi uygun gördüğü kanallardan temas kurabilir, âli menfaatleri korumak adına eşgüdüm de yapabilir. Buradan yola çıkarak aynı devletin bir diğer terör örgütü PKK ile gün gelip görüşebileceğini varsaymak, haşa önermek ancak vatana ihanetle, gaflet ve dalaletle izah edilebilir.
Demirtaş’ın “AKP’nin Kürt oyları olmadan seçimde başarılı olamayacağını herkes biliyor. Bu nedenle bazı hamleler yapması normal. Asıl anormal olan, hiçbir hamle yapmaya cesareti olmayanların tutumudur” ifadelerine en güzel yanıt MSB’nin işbu cesur hamlesiyle verilmiştir.
Nitekim eski Genelkurmay Başkanı Org. Akar’ın bakan atanması ve Genelkurmay’ın da ona bağlanmasıyla sivilleşen MSB paylaşımında “Hesap zamanı! Alçaklardan hain saldırıların hesabı soruluyor!” denilerek iktidarın, muhalefetin, toplumun üzerinde sıralanması gereken düz çizgi en kesin biçimde belirlenmiştir.
Bu bağlamda İçişleri Bakanı Soylu’nun İstanbul’daki terör saldırısının çıkış adresi olarak önce Kobane’yi sonra Münbiç’i göstermesi, vatan mevzubahis olduğunda gözardı edilmesi aklın gereği olacak bir ikincil teferruattan ibarettir.
Kimileri Münbiç’i Rusya ve İran, başkaları Kobane’yi ABD ile ilişkilendirmektedir. Oysa bunlar Suriye toprağıysa yegâne meşru muhatap Şam ve Esat değil midir?
Başkaları Bali’de Biden’e İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerinin TBMM tarafından onayının 29-30 Kasım Bükreş NATO Dışişleri Bakanlar toplantısına yetiştirilmesi karşılığında haydi bu seferlik bir karadan gir-kal değil ama havadan vur-çık harekâtın görmezden gelinmesi tavizinin koparıldığını iddia edebilecek denli gözlerini karartabilmiştir.
İran’ın başı iç ayaklanmalarla sıkışık, Rusya Ukrayna’yla meşgul ve Türkiye’ye mecbur ve Erdoğan seçimi kazandığında Esat’la “sil baştan yapmak gerek bazen” demişken ve Astana görüşmelerinin ondokuzuncusu heyetler arasında Astana’da 22-23 Kasım’da yapılacakken harekât zamanlı olmuştur.
Vurgulamak ve yinelemekten yorulmamak gereken nokta şudur: Yarın iktidar seçimle değiştiğinde tüm defterler açılabilir. Herkesle helâlleşilebileceği gibi herkesten hukuk çerçevesinde hesap da sorulabilir. Ancak zinhar kapağı aralanması teklif dahi edilemeyecek kara kaplı defter terörle mücadeledir.
Terörle mücadele hedefine yönelik olarak şimdiye dek onyıllardır uygulanagelenden az da olsa farklı, onun yanı sıra, onu desteklemek amacıyla dahi önerilerde bulunmak, onu sorgulamaya yeltenmek, terörle mücadeleyi siyasi talimatla yönlendirmeye kalkışmak…
Bunlar seçilmişin işi de değildir, haddine de değildir. Dış politikada olduğu gibi, istihbari ve askeri bacakları olan ulusal güvenlik politikalarında da seçilmişin işi ancak en liyakatlı kadroları seçerek, onlarla mevcut politikaları sürdürmek olacaktır.
Ha, Şam’da büyükelçilik açmak filan, bu tür affedersiniz fantezi fikirler… Diplomatik konulardır.
Unutulmaması gereken Suriye ve Irak’ı kaplayan güney sınırboylarımızdan sökülüp atılması zorunlu melânetin yalnızca terör değil, yalnızca ne demek belki esasen ABD’nin ta kendi oluşudur.
İşte tüm hedefler doğrultusunda nihayet Kobane’den Derik’e, Sincar’dan Kandil’e yapılan son hava harekâtı amaç, tanım ve kapsam bakımlarından terörle mücadelenin ayrıcalıklı bir sayfasını oluşturmuştur.
* Dileyen okur Cumartesi günkü “İstanbul saldırısı bağlamında Suriye politikasını yeniden düşünmek” soruma da göz atabilir.