Eser Karakaş
Kronik tarım sorunumuz (1)
Türkiye’nin çok önemli bir tarım sorunu var, çok uzaklara gitmeye, sorunu görmek için çok derin analizlere falan gerek yok, bütün dünyada tarım ürünleri fiyatları düşerken Türkiye’de büyük bir hızla yükseliyor, genel fiyatların ortalama artış seviyesinin üzerinde bir oranda yükseliyor bizde tarım ürünleri fiyatları.
Sadece bu manzara bile ciddi bir tarım sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor ama sorunun kökeni çok derinlerde muhtemelen.
Özetle şunu söyleyebilirim, yazıların sonunda söylemem gereken şeyi ilk başta söyleyeceğim, Türkiye’nin temel tarım sorunu vahim, çok vahim bir verimsizlik sorunudur, evet yanlış okumadınız, Türkiye tarımının temel sorunu verimsizlik sorunudur.
Verimsizlik derken muradımın ne olduğunu yarınki yazımda detaylı ve mukayeseli bir biçimde açmaya gayret edeceğim, biliyorum, Türkiye’nin zengin bir tarım ülkesi olduğu fikri ile büyüyenler için bizim tarım sektörümüzün vahim bir verimsizlik sorunu yaşadığını duymak biraz şaşırtıcı ama gerçek galiba bu.
Rahmetli Necmettin Erbakan Türkiye-AB (o zaman AET) ilişkileri konusunda yeminli bir AB (AET) karşıtı idi ve bu karşıtlığını dile getirirken hayallerindeki ağır sanayi modeline vurgu yaparak “Biz Avrupa’nın manavı, kasabı olmak istemiyoruz” derdi.
Bunu derken de şayet Türkiye ekonomisi AB (AET) ekonomisi ile bütünleşir ise işbölümünde bize tarım, hayvancılık düşecek, Avrupa ise bizim sanayileşme hamlemizi çökertecek demek isterdi.
Oysa konuya biraz daha yakından ve iktisat teorisinin aletlerini kullanarak baksa idi Türkiye’nin Avrupa’nın her şeyi olabileceğini ama asla manavı, kasabı olamayacağını görürdü çünkü Türkiye ve Avrupa arasında tarım sektörleri arasındaki verimlilik farkı sanayi sektörlerine oranla çok daha fazla Avrupa’nın lehine idi ve bu fark bugün hala devam ediyor.
Türkiye’de tarım sektörü söylencelerle, efsanelerle dolu bir sektör, bugün dahi hala ekranlara çıkıp tarım sektörü sorunlarına yönelik yorum yapanlar, bunlara öğretim üyeleri bile dahil, yakın geçmişte, nedense ne zaman olduğu hiç söylenmez, Türkiye’nin dünyada tarımda kendi kendine yeterli yedi ülkeden biri olduğunu söyler.
Ama söylenmeyen, en azından ben hiç duymadım, bu bilginin kaynağı, referansı; bir de diğer altı ülkenin hangi ülkeler olduğunu da hiç bilmiyoruz.
Türkiye’de tarım ekonomisi ile bir biçimde ilgilenenler tarımımız için söylenegelen şu ifadeyi çok iyi bilirler: “Biraz buğday, biraz koyun, gerisi oyun”.
Evet, bu ifade maalesef doğrudur; Türkiye çok uzun senelerdir ortalama olarak yılda yirmi milyon ton buğday üretir ve tüketir, büyük hatalar yapılmaz ise bu denge kendini hep üretebilir yani makarna sanayimize rağmen buğday temelli bir kendine yeterlik üç aşağı, beş yukarı vardır ülkemizde, tekraren ifade ediyorum, büyük bir yanlış yapılmaz ise karnımızı ekmek ile doyurmak hep mümkündür, ama dünyada kullanılan tarımda kendine yeterlik kriterleri farklıdır, taze C vitamini, deniz ürünleri, hayvansal gıda tüketimi gibi kriterler öne çekilirse bizde kendine yeterlik gibi bir durumun ne dün ne de bugün gerçek olmadığı görülür, uygulanan çok yanlış tarım politikaları nedeniyle durum son yıllarda daha da kötüleşmiştir ama bu durum yeni bir durum da değildir.
Gelelim tarım ekonomisi sorunumuzun altında yatan temel faktörün vahim bir mukayeseli verimsizlik olduğu konusuna.
Yarınki yazıda detaylarına gireceğim bu konuyu Türkiye, Avrupa Birliği ve ABD tarımsal üretim, tarımsal istihdam ve ortalama tarım işletme büyüklüğü verilerine dayanarak yansıtmaya çalışacağım.
Bu yazı bir gazete yazısı olacak, bir master ya da lisans bitirme tezi değil, bazı büyüklükleri anlaşılabilirlik, karışıklığa yer vermemek kaygılarıyla yuvarlayarak verebilirim, ABD, AB verilerini mukayese ederken dolar/avro paritesini bir(1) alabilirim ama bu genellemelerin, yuvarlamaların sonucu değiştirmeyebileceğini de söyleyebilirim.
Göreceksiniz, yazının sonunda gelinen nokta bizim ülkemizde bir dizi nedenden hiç konuşulmayan bir konu.
Kendimi bildiğim bileli Türkiye’de tarım fiyatları konusu tartışılır, aracılar, kabzımallar suçlanır ama kimse konunun özüne gitmez, gitmeye kalkanlara da suçlamalar yöneltilir.
Daha çocuktum, ilkokul dönemi, yani üzerinden yaklaşık altmış sene geçmiş, Kadıköy Mühürdar’da, Kadıköy iskelesine yakın bir yerde oturuyoruz, Annem öğretmen, yaz aylarında beraber Kadıköy çarşısına alış-verişe gidiyoruz, Annem dahil herkes fiyatlardan ve özellikle de kabzımallardan şikayet ediyor, o zaman Kadıköy meyva-sebze hali şimdiki Karaköy iskelesinin karşısındaki Belediye Konservatuar binası, kabzımallar orada, ben de ne zaman halin önünden geçsem kabzımallara kızarak geçerdim.
Aradan altmış sene geçti, hala hal giriş-çıkış fiyatları tartışılıyor, şikayetler aynı ama bu durum bana esas sorunun başka bir yerde olduğunu düşündürüyor, bu iş kabzımal sorunu olsa altmış senede çözülürdü diye düşünüyorum.
Yarınki yazıda görüşmek üzere.
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.