kudüs meselemiz
büyük kudüs mitingi, bir hayalden, üstelik de emperyal bir hayalden ibaret olan büyük türkiye’ye, küçük osmanlı’ya ya da artık her neyse ona hizmet eder.
"filistin hatta müslüman düşmanı o… çocuklarını rahatsız etmiş mitingdir. nedense kaç gündür sürekli b.k atıyorlar. ayrıca mesele burada filistin halkı değil mescidi aksa, haremi şerifdir. özetle filistin için değil müslüman aleminin kutsal mekanlarından birisi için yapılmaktadır," diyor ekşisözlük yazarı gezegeni gezen. aslında bütün yazı bundan da ibaret olabilirdi ama biraz daha detaylandırmaya çalışacağım.
filistin davasının türkiye’deki farklı siyasal kesimlerin belki de tek ortak noktası olduğu düşünülürse "büyük kudüs mitingi"nin çok daha kalabalık olması beklenirdi.
birleşmiş milletler eğitim bilim ve kültür örgütü unesco, bu ay, insanlığın ortak kültürel mirası sayılan kudüs’ün israil egemenliğinde olamayacağını kabul eden tasarıyı onayladı. ayrıca, aksa’nın altında, yine israil tarafından yürütülen gizli kazıların, açılan tünellerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ifade etti. mescid-i aksa, dini anlamından öte, filistin kimliğinin bir parçası ve israil’in gerek askeri gücü gerekse militer yerleşimcileri aracılığıyla buraya yaptığı saldırılar bu kimliği hedef alıyor ve uluslararası koruma altında ve yine uluslararası yasalara göre bm’in yönetiminde bulunan kudüs’ü yahudileştirmeyi hedefliyor. donald trump’ın adaylığı sırasında kudüs’ü israil’in başkenti olarak tanıma sözü verdiğini ancak geçen ay, abd’nin israil büyükelçiliğini tel aviv’den kudüs’e taşıma kararını askıya aldığını, diğer yandan rusya’nın batı kudüs’ü israil’in başkenti olarak tanıdığı yönünde bir açıklama yaptığını da hatırlatayım.
yani mesele aksa ile sınırlı değil, mesela aksa’nın işgaliyle açıklanamaz, meseleyi tarihsel filistin’in işgal altında olduğu gerçeğinden bağımsız olarak anlamak mümkün değil. ama -izninizle tırnakların yerini değiştireceğim- "büyük" kudüs mitingi’ni düzenleyenler konuyu mescid-i aksa’nın müslümanların eline geçmesi çerçevesinde ele alıyor. dikkat ederseniz, geçtiğimiz yıllarda filistin konusu aynı kesim tarafından sadece gazze üzerinden tartışılıyordu; örneğin batı şeria’nın adı bile geçmezdi. şimdi konu kudüs’le, hatta aksa ile sınırlanır oldu. bu değişiklik tesadüfi değil.
türkiye cumhuriyeti mavi marmara konusundaki anlaşmanın ardından israil ile normalleşme sürecine girdi ki bunun sebebi diplomatik gereklilik falan değil, israil ile birlikte filistin’in doğal gazını satmak projesi. ayrıca gazze ablukası kalkmadığı halde, bu sanki erdoğan hükümetinin çabalarıyla kalkmış gibi gösterildi, üstelik yapılan anlaşma yüzünden mavi marmara davası düştü, israil’in ödediği tazminatın, orada yakınlarını kaybetmiş olanlara verilmesinde nasıl büyük sorunlar yaşandığını hatırlarsınız. yani gazze artık "istifadeli" bir tema olmaktan çıktı.
ama filistin davasının kudüs’ün ve mescid-i aksa’nın müslümanların eline geçmesine indirgenmesi filistinlilerin taleplerinden de koparılması anlamına geliyor. birincisi, filistin, bir din davası değil. siyonist yerleşimcilerin, "sen yahudisin, yahudilere ihanet edemezsin!" diye saldırdığı yahudi barış eylemcilerinin görüntülerini görmemiş olabilirsiniz ama metal aksamla sarılan aksa’nın çevresinde toplu namaz kılan müslümanların arasında, ayakta incil okuyan hristiyan filistinliyi, direnişe destek veren filistinli hristiyan din adamlarını görmüşsünüzdür. filistin, müslümanlara değil her inanç ve görüşten filistinlilere ait. bu benim değil, filistin direniş hareketlerinin fikri. dünyanın pek çok yerinde uluslararası filistin’le dayanışma hareketleri ve bds (israil’e yönelik boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar hareketi) gruplarında çalışan birçok hristiyan ve yahudi var. (türkiye’nin normalleşme anlaşması imzaladığı israil’e karşı venezuela’nın tutumunu zaten biliyorsunuz.) kaldı ki filistin davasının derdi "yahudi" ile değil, siyonizmle. filistinliler, işgal altındaki topraklarına, başka bir ülkenin, 30 temmuz mitingi’ne yapılan gayrı resmi çağrılarda dillendirildiği gibi bir "cihad" yapmasını da talep etmiyorlar. ama dünyanın dört bir yanına dağılmış tüm filistinlilerin geri dönüş hakkı filistin davasının en önemli taleplerinden biri.
ve daha önemlisi şu; filistinliler kudüs’ün ziyaret edilmesini değil, tam aksine turizm de dahil her alanda israil’in boykot edilmesini savunuyor. (zaten bds karşıtı bir bakanlığı bulunan israil, başta boykot eylemcileri olmak üzere, filistin’le dayanışma faaliyeti gösteren başka ülke vatandaşlarını kabul etmiyor.) buna karşılık 2015’te diyanet işleri başkanlığı, umre turuna kudüs’ü de kattı; yani mehmet görmez’e hakkını helal etmeyenler arasına filistinliler de olacaktır, şüphesiz. oysa aynı yıl el ezher üniversitesi rektör vekili abbas şuman ve mısır ortodoks kilisesi sözcüsü paules halem, islam işbirliği teşkilatı genel sekreteri iyad emin el-medeni’nin kudüs’ü ziyaret çağrısını, israil işgaline güç vermemek gerekçesiyle geri çevirdi. halem, "kudüs ziyareti konusunda tavrımız bellidir. müslüman kardeşlerimizle birlikte olmaksızın kıptilerin ziyaretine izin vermiyoruz," dedi. (içinizden biri bunları altan tan’a da aktarır, umarım.)
tabii şunu da hatırlatayım; bugün israil bu kadar güçlü olmasının en önemli sebeplerinden biri, başta suriye olmak üzere arap ülkelerinin içinde bulunduğu durum. (ayrıca israil’in sadece filistin’i değil, suriye’ye ait golan tepeleri’ni de işgal ettiğini, lübnan’a tehditler savurduğunu hatırlatayım) oysa bu mitingi düzenleyenler arasında suriye’deki tekfirci çetelere destek verenler, suriye’de israil ile savaşan suriye ordusu’na, lübnan’da israil ile savaşan hizbullah’a büyük düşmanlık besleyenler var.
yani büyük kudüs mitingi, bir hayalden, üstelik de emperyal bir hayalden ibaret olan büyük türkiye’ye, küçük osmanlı’ya ya da artık her neyse ona hizmet eder. ve tabii ki türkiye siyasi arenasına yönelik bir çıkartmanın aracı; filistin’le dayanışmanın değil.