Kürdistan’ın Bağımsızlığı ve Şengal

Bu tabloda, KBY’ye göre geriye bir tek Türkiye ve İran kaldı. Aslında ne Türkiye’nin ne de İran’ın mevcut uluslararası konjonktürde bağımsızlık ilanını doğrudan engelleme kapasitesi var.

Arzu YILMAZ

Post-IŞİD dönemin hazırlıkları hız kazanırken, Irak Kürdistanı’nda takvimler bir kez daha bağımsızlık ilanına ayarlandı…

‘Bir kez daha’, çünkü bağımsızlık ilanının takvime bağlanması ilk kez yaklaşık üç yıl önce gündeme gelmişti. IŞİD’in Haziran 2014’te Musul’u saldırmasıyla birlikte Irak ordusu 2005 Anayasası’na göre ‘tartışmalı’ kabul edilen alanlardan çekilmiş ve bu alanlarda kontrolü tümüyle ele geçiren Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY), siyasi sınırlarının nihayet doğal sınırlarla buluştuğu varsayımıyla bağımsızlık hazırlıklarına girişmişti.

Ama IŞİD Musul’dan sonra Bağdat’a doğru ilerleyecek diye beklenirken, Ağustos 2014’te Şengal’e girince işler değişti. KBY tartışmalı alanlardaki kontrolünü bir bir kaybetti; neredeyse Erbil bile IŞİD’in eline düşecekti…

Bu kritik aşamada peşmergeye en erken destek PKK’den geldi. Önce Şengal’de Rojava üzerinden açtığı koridorla binlerce Ezidi’nin hayatını kurtaran gerilla, ardından Mahmur’da IŞİD’e karşı peşmergeyle yanyana savaştı. Hatta KBY Başkanı Mesud Barzani Mahmur’a giderek gerillaya bizzat teşekkür etti. Ağustos 2014’te Irak Kürdistanı’na geldiğimde bazı kontrol noktalarında peşmerge ve gerilla birlikte nöbet tutuyordu…

Sonuçta KBY kaybettiği alanlarda kontrolü yeniden sağladı. Bu süreçte asıl tayin edici rolü ise koalisyon güçlerinin verdiği destek oynadı. Zira koalisyon gücünün oluşturulması kararı da Erbil tehlikeye düştüğünde, Obama’nın ABD ordusuna IŞİD’e karşı ilk hava saldırısı emrini vermesinin ardından gelmişti…

Bu arada Kerkük, Mahmur ve Diyala gibi tartışmalı alanlarda küçük gruplar halinde kalsa da, gerilla KBY bölgesinden büyük ölçüde geri çekildi. Fakat Şengal’de kaldı ve özellikle Kürdistan Demokrat Parti’nin (KDP) yaptığı tüm çağrılara rağmen çekilmemekte ısrar etti. Peşmergenin yeniden Şengal’e girdiği Kasım 2015’ten bu yana ise KDP ve PKK arasındaki gerginlik her geçen gün biraz daha arttı.

Nihayetinde bu gerginlik geçtiğimiz hafta bir çatışmaya dönüştü. PKK’nin kurduğu Ezidi Direniş Birlikleri (YBŞ) ve KDP’nin Irak Kürdistanı’na sığınan Suriye Kürtlerinden oluşturduğu Roj Peşmergeleri arasında yaşananlar, Kürtler arası yeni bir savaşın fitilini ateşledi. Şimdilik çatışma durdurulmuş olsa da yarın yeniden başlamayacağının garantisi yok. Bugüne kadar taraflar arsında bir uzlaşma sağlamak için ortaya konulan çabalar işe yaramadı. Bundan sonra yarayacağı da şüpheli…

Peki ne oldu?

Neden bugün oldu?

Anlaşılan o ki, bu soruların yanıtı KBY’nin Musul Operasyonu çerçevesinde takvimlendirilen bağımsızlık ilanıyla ilişkili. Aslında KBY Musul Operasyonu’ndan önce Ekim 2016’da bağımsızlık niyetiyle bir referanduma gideceğini duyurmuştu. Ancak, Obama yönetimi Musul Operasyonu’nun başarısı için kaçınılmaz olan peşmerge ve Irak ordusu işbirliğini tehlikeye sokacak bu kararın ertelenmesini istedi. Zira öncelikli ve acil olan IŞİD’in Irak’tan çıkarılmasıydı. Daha da önemlisi, ABD Başkanlık seçimine giderken Irak’ın toprak bütünlüğünün ortadan kalkmasının doğuracağı siyasi sorumluluğu bir ‘Topal Ördek’in alması beklenemezdi.

Nihayetinde uzun süren müzakereler sonunda Bağdat’ta bir araya gelen KBY Başkanı Mesud Barzani ve Irak Başbakanı Haydar el Abadi, Musul Operasyonu çerçevesinde bir anlaşmaya vardı. KBY Başbakanı Neçirvan Barzani’nin ifadesiyle, ‘Musul Operasyonu Kürtlerin Irak için yaptığı son fedakarlık’tı. Öte yandan, Abadi ise ‘Bağımsızlık Kürtlerin hakkı, ancak biz Irak’ın birliğini korumak için çabalıyoruz’ diyerek referandumda bağımsızlıktan yana çıkacak bir karara Bağdat’ın karşı çıkmayacağı sinyalini verdi.

Bu tabloda, KBY’ye göre geriye bir tek Türkiye ve İran kaldı. Aslında ne Türkiye’nin ne de İran’ın mevcut uluslararası konjonktürde bağımsızlık ilanını doğrudan engelleme kapasitesi var. Ama Şengal’deki PKK varlığının, bu her iki ülkeye de farklı biçimlerde ve dolaylı da olsa süreci erteleme fırsatı verdiği muhakkak…

Zira Musul Operasyonu’na Haşdi Şabi’nin dahil olmasıyla siyasi ve askeri etkisi Şengal’e kadar uzanan İran, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KBY) ve Goran ile ilişkileri üzerinden Soran’da Kürdistan’ın birliği aleyhine oluşturduğu baskıyı, Şengal’de de PKK üzerinden kuruyor. Bu durum, her ne kadar askeri kontrolü yeniden ele geçirmiş olsa da, 2014 yılında IŞİD saldırıları karşısında Ezidileri yalnız bırakarak Şengal’de psikolojik üstünlüğünü kaybetmiş olan KBY’yi zora sokuyor. Öyle ki, Şengal’e adım attığınız andan itibaren sizi ‘Hem Araplaştırmaya hem Kürtleştirilmeye Karşıyız. Burası Ezdixhan’ yazıları karşılıyor. Bugün Ezidiler Kürdistan’ın bağımsızlığından çok Şengal’de özerk bir yönetimin kurulmasını destekliyor. Ama KBY için Şengal Kürdistan toprağı olduğundan bağımsızlık durumunda Kürdistan birliğinin dışında kalması tartışılamaz bile. Diğer yandan, YBŞ’nin askeri olarak Haşdi Şabi’den destek aldığı, hatta yakın zamana kadar maaşlarının Bağdat tarafından ödendiği de sır değil.

Türkiye ise PKK’nin Şengal’deki varlığını Irak Kürdistanı’na bir kara operasyonu yapmanın gerekçesi olarak kullanmaya hazırlanıyor. Aslında sağar sultan bile biliyor ki, PKK’nin Şengal’deki askeri varlığı en fazla 500 gerilladan ibaret. Böylesi bir operasyonun doğuracağı siyasi ve askeri maliyeti göze almaya değecek bir rakam değil. Ama zaten Türkiye’nin derdi de o 500 gerilla değil; Şengal’e girerek Güney’inde oluşan Kürt koridorunu bir de Doğu cephesinden boğmak. Tabii bu arada İran’ın neredeyse Telafer’i de içine alan genişlemesine karşı bir direnç noktası oluşturmak da işin cabası…

Türkiye’nin Irak Kürdistanı’na bir kara operasyonu yapması durumunda KBY’nin bağımsızlık ilanını ertelemesi ise kaçınılmaz. Bu tehlikeyi gören KBY bir yandan PKK ile müzakereler yürütürken, bir yandan da gazeteler üzerinden ‘PKK’yi Şengal’den çıkarmak için gerekirse güç kullanacakları’ uyarısı yapıyordu. Ama ne müzakereler ne de uyarılar işe yaradı…

Günün sonunda, Şengal’de yaşanan çatışma özellikle KDP’nin bağımsızlığı bir kardeş kavgası (Brakuji) pahasına da olsa gerçekleştirmekte kararlı olduğunu gösterdi. Son birkaç yıldır Kürtler arası gerilimin silahlı bir çatışmaya dönüşmesinin önüne geçen üç önemli faktör vardı: Birincisi Mesud Barzani’nin kişisel taahhüdü, ikincisi gün geçtikçe gelişen ulusal bilince bağlı olarak Kürt kitlesinin her bir parçadaki kazanımların korunması yönündeki aktif tutumu, üçüncüsü ise IŞİD’le mücadele sürecinde ABD’nin Kürt askeri güçlerinin eşgüdümlü hareket etmesine duyduğu acil ihtiyaç…

Mesud Barzani’nin sözkonusu tutumuna artık bel bağlanamayacağı açık. Kürt halkının ise hem Kürt partilerine karşı aldığı mesafeli duruş hem de halihazırda içine girdiği resesyon nedeniyle kardeş kavgasının önüne geçecek nitelikte aktif bir tutum alması şimdilik uzak bir ihtimal görünüyor. ABD’nin ise Post-IŞİD sürecinde aynı çabayı gösterip göstermeyeceği meçhul. Irak ve Suriye’de Kürtlerden vazgeçmeyecek olsa bile, Post-IŞİD sürecinde özellikle İran’la işbirliği yapan Kürtlere silah doğrultulmaması konusunda kendini çok yormayacağını tahmin etmek zor değil. Şengal’de bugüne kadar susan silahların, Musul ve Rakka operasyonlarında sona yaklaşılırken patlamasını bu açıdan okumakta gelecek günler açısından aydınlatıcı olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arzu Yılmaz Arşivi