Koray Düzgören
Kürt düşmanlığı ve iktidar hırsı Suriye bataklığında
Ne zamandır konuşuyorduk ve endişelerimizi paylaşıyorduk.
"Kürt düşmanlığı ve iktidar hırsı uğruna Türkiye’yi Ortadoğu savaş bataklığına sokacaklar" diyorduk.
Bunu hem ülke içinde, hem de dışarıda aklı başında herkes görüyor ve uyarıyordu iktidarı.
Sonunda Kürt paranoyası iktidar hırsı ile birleşince Afrin’e yönelik haksız ve yanlış bir savaşa girişildi. Oysa savaş açtıkları topraklar Suriye toprağı, insanlar Suriye halkları.
O bölgede hakim güç olan Rusların bir sürü karışık çıkar hesaplarına dayanarak verdiği izinle başlayan harekat, 32’inci günün sonunda, Kürtlerin sert direnişi nedeniyle ‘Bir arpa boyu yol alabildikten’ sonra çıkmaza girdi.
Kürtlerin, Esad rejimini kendi topraklarını savunmaya çağırması üzerine de Türkiye Şam yönetimi ile karşı karşıya gelmiş oldu.
Afrin’e harekat düzenleyerek Suriye bataklığına adım atan Türkiye böylece bataklığın ortasına doğru gidip iyice batağa saplanabilir.
Bu noktadan sonra sağduyulu davranıp geri çekilmesi en tutarlı yol olur ama iktidardaki savaş koalisyonu bunu yapabilir mi?
Erdoğan’ın dünkü Meclis konuşmasına baktığımızda bunun zor olacağı ortada.
Belli ki Erdoğan’ın oy oranını ve desteğini arttırabilmek için hala savaşa ihtiyacı var. O nedenle Erdoğan değil durmak, savaşı genişletmenin hesaplarını yapıyor.
BİR ÜLKE SAVAŞLA ESENLİĞE KAVUŞUR MU?
Peki bir ülke, hem sınırlarının içindeki hem de sınırların ötesindeki Kürtleri bekası için tehdit olarak görür ve bu nedenle savaşa başvurursa ya da savaşın genişletirse ne olur?
Bu ülke, böyle bir savaşı kazansa bile esenliğe, barışa, refaha, mutluluğa kavuşabilir mi?
Türkiye’yi yöneten ya da yönettiğini zanneden zevat ve bunları destekleyen elitler, 100 yıldır çeşitli dönemlerde uygulandığı halde hiçbir işe yaramayan bu ırkçı, ayrımcı savaş politikalarından medet ummaya devam ediyor.
Sonuç ortada. Suriye’ye yönelik harekatın her gününde Ortadoğu savaş bataklığına biraz daha giriliyor. Türkiye silahlı kuvvetlerine güvenerek hergün savaşın çıkmaz sokağında ısrarla ilerlemeye çalışıyor.
İktidar koalisyonu böyle de ana muhalefet farklı mı?
Onlar da aynı anlayışla, Kürt paranoyasına sarılarak ülkenin bataklığa sürüklenmesini destekliyor. ‘Bekamız tehlikeye giriyor’ safsatasına dayanarak iktidarın savaş politikalarının peşinden gidiyor.
Böylece savaşın faturası çıktığı zaman bu faturanın sorumluluğunu iktidarla paylaşmış olacak.
Şimdi Afrin’e yapılan askeri müdahalenin 32’inci gününde gelinen nokta çıkmazı, bataklığı işaret etmesinin ötesinde son derece tehlikeli bir süreci de başlatabilir.
Erdoğan ve iktidar sözcüleri Esad güçlerinin Afrin’e müdahalesi olursa buna karşılık verileceğini açıkladılar. Nitekim rejim yanlısı milis güçleri dün Afrin’e girerken Türkiye’den açılan topçu ateşi ve silahlı insansız hava araçlarıyla engellenmek istendi.
Bu müdahale devam ederse Rusya ve İran’ın, hatta ABD’nin de devreye girmesiyle işlerin daha da karışması kaçınılmaz hale gelebilir.
Türkiye, Suriye’nin asli unsuru olan, Kuzey Suriye halklarından olan Kürtleri yaşadıkları topraklardan çıkartarak Afrin’de bir etnik temizlik yapmak istiyor. Bölgeyi Kürtlerden, diğer halklardan ve topluluklardan arındırarak Suriyeli mülteci kisvesi altında AKP’nin beslediği cihatçı militanları o bölgeye yerleştirmeyi amaçlıyor. Böylece sınırların ötesinde bir Sünni cihatçı kuşak oluşturarak güvenliğini sağlayacağını sanıyor.
Buna karşı direnen Kürt savaşçılar ise terörist olarak nitelendiriliyor. O nedenle bu savaşa ‘Terörle mücadele’ diyorlar.
Ama buna kimseler inanmıyor.
Her geçen gün Türkiye’nin bu konudaki haksızlığı uluslararası medya ve camiada daha fazla vurgulanır oldu. Türkiye Suriye’de 7 yıldır süren savaşı daha da kızıştıran ve ortalığı daha da karıştıran bir güç olarak nitelenmeye başlandı.
Gelinen noktaya baktığımızda sonuç ortada.
Türkiye içte ve dışta Kürtlere karşı açtığı umutsuz savaş nedeniyle yine kaynaklarının büyük bir bölümünü savaşa, silaha ve savunma harcamalarına ayırıyor.
Gençlerini çok rahat ölüme gönderiyor. İnsanlarına acı çektiriyor.
10 yıl sonra, bu yaşadığımız günler için, tıpkı 80’li, 90’lı yıllar için söylediklerimizi söyleyeceğiz. 100 milyarlar, 300 milyarlar hatta çok daha fazlası boş yere savaş için harcandığı için hayıflanacağız. Ölenleri hatırlayıp kahrolacağız. Acı çekenler için üzüleceğiz.
Bir ülke bir yanlışı kaç defa yapar?
Kürt düşmanlığı ve iktidar hırsı ülkeyi Suriye bataklığına iyice çekmeden önce keşke bu gerçekler hatırlanabilse.
Bu yanlışa bir kere daha düşülmese.
Gerçeği görmek için kafayı bir kere daha duvara vurmak şart mı?