İşxan Miroyev
Kürtler ve onlara karşı yürütülen uluslararası diplomatik alçaklık
20 yıl önce Kürt ulusal lideri Abdullah Öcalan uluslararası bir komplo sonucunda, uluslararası yasalara rağmen, Türkiye tarafından esir edildiğinde tüm dünya basını "Kürt sorunundan" söz etmeye başladı. Tüm dünya basını Kürtlerin rahat durmayan bir ulus olduğunu ve terörist olduklarını dile getiriyorlardı.
Türkiye, Kürt köylerini bombardımanlara tabi tutmasına rağmen herkes sessiz kalıyor. Hatta güney Kürdistan köylerini bile bombaladığı zaman herkes Kürtlerin Ankara için sorun olduğunu söylüyordu. Şimdi yine "Kürt sorunu" diye tutturmuşlar ve yine Türkiye tüm uluslararası kanunları çiğneyerek komşu Suriye sınırlarını ihlal ederek Kürtlere saldırıyor.
Peki sorun nedir? Sorun Kürtlerde mi yoksa Türkiye’de midir? Ya da sorun olan uluslararası kanunlar mıdır ki herkes, dünyanın tüm devletleri ihlal ediyor, hatta BM bile ihlal ediyor?
Yaklaşık 50 milyon olan Kürt halkının toprakları dört ülke tarafından parçalara ayrılmış. Kürtlerin tüm ulusal ve etnik hakları ihlal edilmiş. Halbuki Kürtler Türklerin bu topraklara gelmesinden çok daha önceleri burada yaşıyorlar buralar onların öz topraklarıdır. Hem antik çağ tarihi, hem orta çağ tarihçileri ve Fars tarihçileri de bunu söylüyor. Kürtler hep kendi devletlerini kurmak istemişler ve bunun için mücadele etmişler. 1952 yılında BM Konseyi VII oturumu 637 sayılı kararla "Halkların kendi kaderini tayın etme hakkını" kabul etti. Bu yasa sadece hak tanımakla kalmayıp tüm devletlere bu hakkı yerine getirme sorumluluğunu yüklemiş. Yani Kürdistan topraklarını parçalayan devletler, BM’nin bu kararını ihlal ediyor. XX. yüzyılda da bu böyleydi şimdi XXI yüzyılda da bu böyle.
Türkiye resmî olarak Kürtleri terörist ilan etmiş durumda. BM’nin tüm ülkeleri ise buna göz yumuyor. BM ve onun üyeleri bununla Türkiye’nin Kürtlere karşı uyguladığı terör politikasını onaylamış oluyor. Türkiye bunu sadece kendi topraklarında değil komşu ülkelerde de bunu uyguluyor.
Bedirhan Bey'in Kürdistan'ın birleşmesi için mücadele etiği zaman İtalya’nın birleşmesi için ulusal savaş yürüten Giuseppe Garibaldi eğer şimdi yaşasa idi onu da terörist ilan ederlerdi ve İtalya kurulamazdı.
BM Genel Konseyi yasaları toprakları için mücadele veren halkların, Filistin Kurtuluş Örgütü olduğu gibi, toplumsal-politik örgütleri kurmasına izin veriyor. 1974 yılında BM’ye üye ülkelerin çoğu FKÖ’yü kabul etti ve bu örgüt BM’de statü kazandı.
Kürtlere gelince hiç kimse böyle bir hak tanımak ve kabul etmek istemiyor. Hiç kimse bu soruna yaklaşmak istemiyor. Hem politikacılar, hem basın ve herkes sessiz kalarak çok milyonlu halkın haklarını görmezden geliyorlar ki bu halk dünyanın devletsiz olan en büyük halkıdır. Bu halkın evlatları herkesin gözü önünde planlı bir şekilde acımasızca öldürülüyor. Bu en büyük alçaklıktır.
BM öyle Birleşmiş Milletler falan değil. BM birleşmiş hükümetler örgütüdür. BM’nin ismini değiştirmek lazım.
Moskova’nın pozisyonuna gelince. Türkiye’nin Suriye topraklarına müdahalesine karşı Rusya yönetimi de çok pasif pozisyon konumundadır. Kremlin, Erdoğan’ın sözüm ona teröre kaşı mücadele için Suriye topraklarına girdiği açıklamasını yeterli buldu.
Hiç kimse Erdoğan’dan niye sekiz yıldır IŞİD terörüne karşı savaşan ve bir kere bile Türkiye sınırlarını ihlal etmeyen PYD'ye karşı savaş açtığını sormadı.
Bu da Rusya yönetimine sorulmalı. Kötülük er veya geç cezasını bulur. Kürt kanı tüm dünya insanlığının sorumluluğundadır. Tanrı cezası sorumlu olan herkesi bulur.