Kurudu tamamen göl burası artık bir çöl

Hukuka aykırılık ile hukuk dışılık çok farklı konumlar. Çöldeyken, göldeymişiz gibi düşünüp hareket edemeyiz. Konum, tayin edici.

Gazeteci, dava dosyasında elle tutulur hiçbir somut suç delili olmadığı halde aylardır içeride ve her duruşmada, tutukluluğunun devamına…

IŞİD militanı açık bir şekilde Cihad’a devam edeceğini beyan etmesine rağmen, en fazla 2-3 duruşma sonra tahliye…

Çocuk tacizcisi yakalanıyor, Savcı ifadesini alıyor, ne hikmetse serbest bırakıyor ya da hakim karşısına çıktığı ilk duruşmada hapisten çıkarılıyor.

Dini bir takım referanslarla çocuklar ve kadınlar aleyhinde akıl almaz hakaretlerde bulunan çakma imamlar gözaltına bile alınmıyor, mahkemeye çıkarıldıklarında hakim ‘’İfade Özgürlüğü’’ diyor!

Yeğeninin okul taksidini bir bankaya yatırdığı için onlarca aydır içeride adam, bir başka adam sözkonusu bankanın açılışını yapmış, banka sahibini öve öve bitirememiş o dışarıda ve tepemizde.

Daha binlerce örnek var.

Memlekette hak, hukuk, adalet evrenine, 1. derece ya da Yüksek Mahkemelerin çalışmalarına, verdiği kararlara ve gerekçelerine baktığımız zaman, iki önemli ve ayrı anlamlara sahip kavram gündeme geliyor: Hukuka aykırı (İllegal) ve Hukuk dışı (Extralegal).

Son olarak değerli meslekdaşlarımız Şahin Alpay ile Mehmet Altan’ın yargılandığı Ağır Ceza Mahkemesinin, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı uygulamaması ve açıkladığı gerekçenin yanısıra hükümetten ve Saray’dan gelen açıklamalar bir konumu kesinleştirdi: Türkiye’de artık hukuka aykırılık yok, hukuk dışılık var!

Aslında bu konumlanma, OHAL ve KHK’lerle başladı. Önemli bir adım, Anayasa Mahkemesinin KHK’lerin Anayasaya uygunluğunu denetlemeyeceğini açıklamasıyla atıldı. Yani Anayasa Mahkemesi kendi varlık nedenini inkar etti. Şimdi de alt mahkeme, Anayasa Mahkemesinin kararlarını ciddiye hatta kaale almıyor ve bu tutumuna da sözümona hukuki bir gerekçe bulup açıklıyor. Sen KHK’leri denetlemezsen, al sana, alt mahkeme gelir seni denetler, üstelik de aldığın kararı menfi olarak değerlendirir!

Bunun geçmişi var: Bir hukuk alimi(!), kararları temyiz edilip bozulan 1. derece mahkemeleri direnmeye çağırmıştı. Ağır Ceza şimdi işte bu talimatı uyguluyor. Yargıtay’ın bozma kararına direnebilirsin de, Anayasa Mahkemesinin kararına direnemeyeceğin, hemen uygulaman gerektiği yasada açık bir şekilde belirtilmiş. Ama çölde yasa yok ki.

Hukuk dışı bir konumda yani hukuksuzlukta, savcılar hakimler, hukuk mantığını, yasaları, meşruluğu, kamu vicdanını değil, siyasal iktidarın görüşlerini dinler ve uygular. Çoğu zaman, öyle telefonla talimata filan da gerek yoktur. En tepedeki adam, hakkında henüz iddianame bile hazırlanmamış kişilere, medyada ağır suçlamalar yöneltirse, savcı da hakim de, aptal değil ya, anlar o kişiyi nasıl yargılaması gerektiğini. Adil, bağımsız ve tarafsız bir yargılama yapsa başına gelecekleri biliyor. Bir sürü örnek var. En hafifi o davadan alınır, en ağırı FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle hapse atılır.

Hukuk Fakülteleri üç maymun. Hukuk profesörleri, birkaç istisna dışında sus pus. İktidarın, hukukçu görünümlü avukatları, televizyonlarda boy gösterip Saray’ı aklamaya çalışıyor.

Muhalefet cephesinde ise, sanki her şey normal bir siyasi atmosferde cereyan ediyormuş gibi, 2019 Başkanlık seçimleri için aday ve strateji tartışmalarına takılıp kalmış kısır bir polemik sözkonusu. Seçimin yapılıp yapılmayacağı bile henüz belli değilken.

Muhalefet derken sadece, tıpkı Anayasa Mahkemesi gibi varlık sebebi ortadan kaldırılmış olan Meclis’deki ana ama şaşkın muhalefetten söz etmiyorum. Sol cenahta da uzman ya da değil, çeşitli şahsiyet ve kurumlar bazı olayları, memleketteki gelişmeleri tahlil ederken ‘’Olmaz, Anayasa’ya aykırı!’’, ‘’Bunun kanunda yeri yok!’’ ya da ‘’Bu yöntem Hukuka tamamen aykırı!’’ gibi gerekçeler öne sürüyor. Yanlış. Neden mi?

Meseleyi baştaki çöl ve göl metaforu ile izah etmeye çalışayım:

Çölde yüzülmez. Gölde de yürünmez.

Çölde iken, göl kriterleri, göl yani su parametreleri ile düşünülmez ve hareket edilmez. Edilirse bir sonuç çıkmaz. Keza gölde de, çöl mantığı işlemez.

Hukuk artık yok! Çöldeyiz.

Göl, eskidendi. Bitti, kurudu.

Gölü çölleştiren siyasiler ve cübbeliler, bugünkü konumlarına güvenip ya da belki korktukları için, bu işlemi yapıyor. Ama unutulmasın ki, her şey kayıt altındadır. Hiçbir kötülük cezasız kalmaz. Ve her şeyin zamanı vardır.

Şimdi artık güneşe ya da aya bakıp yolumuzu yönümüzü belirleyelim. Ve susuzluktan ölmeden, kavurucu sıcaktan yanmadan ya bir vahaya varalım ya da mümkünse bir ırmak, belki yeni bir göl hatta deniz kıyısına…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi