Murat Aksoy
Laik kesimin siyasetle imtihanı
Son dönemde üzerinde sessizce düşünülen, kimilerinin sosyal medyada açıkça yazıp, pozisyon aldığı konu var: siyasete küsmek. Daha açık ifadeyle sandığa gitmemek, oy kullanmamak.
Bunu açık açık ifade edenlerin büyük kısmı ana muhalefet partisine yakın olanlar. Elbette başka parti seçmenleri de var.
Kuşkusuz bu tepkinin en görünür nedeni, özellikle 24 Haziran akşamı seçmene hissettirilen terk edilmişlik ve uğratılan hayal kırıklığıdır.
Bu ve benzer tepkilerin siyaseten anlamı, ülkeyi, verilmek istenen mesajdan daha kötü bir durumla karşı karşıya bırakacağıdır. Unutulmaması gereken bu tepkilerin sonuç olarak, siyaseten karşı olunan iktidara, iktidarda olanlara yarayacaktır.
Acı olan ise bu tür tepki vereceğini ifade edenlerin büyük çoğunluğu için siyasetin salt sandığa gidip oy vermekten ibaret olması. Bizatihi siyasetin içinde olanlar, bu tür tepkilere göreli olarak daha uzak. Uzak olmayanlar ise çoğunlukla parti içi muhalif ve küskünler.
SİYASETE KÜSME LÜKSÜMÜZ YOK
Ne yazık ki, içinde bulunduğumuz koşullarda hiçbirimizin siyasete küsme lüksümüz yok. Hele hele siyaseti salt oy verme olarak görenlerimizin hiç.
Tam tersine şimdi siyasete sahip çıkma ve daha çok siyasetin içinde olma zamanı.
Dahası hepimizin sadece siyaset içinde olması değil bu vesileyle siyaseti öğrenmesi de gerekiyor.
Çünkü laik kesim olarak çoğumuz ne yazık ki, siyasete uzağız ve siyasetin ne olduğunu da çok bilmiyoruz. Bilmiyoruz, çünkü neredeyse hiç ihtiyacımız olmadı. Bunun nedeni ise, normal şartlarda siyasetle elde edebileceğimiz hak ve özgürlüklerin içinde doğmamız. Son yıllar dışında bu konularda sorun yaşamadık. Bu haklar için kamusal alanda mücadele etmedik.
Bu yüzden olsa gerek siyaseti, salt oy verme olarak görüyor, umut ettiğimiz sonuç çıkmayınca, temsil edilmediğimizi düşündüğümüzde kolayca küsüyoruz.
Siyasete küsme ve oy kullanmama eğilimi tam olarak bu duyguların sonucu gibi.
ÖNCE SİYASETİ ÖĞRENECEĞİZ
Gezi sürecinde yazdığım yazılarda, bu protestoları genel anlamda bir isim verilecekse bunun; "laik kesimin siyasetle tanışma süreci" olduğunu yazmıştım.
Kendimi de dahil ettiğim bu grubunun meydanlarda olma nedeni, yaşam tarzı, temel hak ve özgürlükler konusunda hissettiği samimi kaygı, endişe ve korkuydu.
Gezi protestoları bu anlamda, bizlerin yani farklı fikirlerde olsalar da aynı değerleri savunanların, bu taleplerini siyasallaştırması ve kamusal alanda dillendirmesinin miladı olmuştur. Bu bir anlamda bizlerin, siyasetle tanışması, siyaset yapmaya başlamamızdı.
Yani muhafazakâr kesimin 1980 ve 1990'larda yaşamaya başladığı sekülerleşmeyle, biz laik kesimin tanışması, siyaseten özne olma talebiydi.
Ancak yarım kaldı.
ÖZGÜRLÜKÇÜ VE LAİK KUŞAK
Bizler çok kabaca "laikliğe", bir tür "seküler din" kabul ederek, içine doğduğumuz yaşam biçimini "tek ve biricik" görüp, farklı yaşam biçimlerinin varlığını önemsemedik.
Tıpkı şimdi siyasi iktidarın kendi kültürel kimlik ve sahip olduğu değerleri, tek ve biricik görmesi ve farklı olan bizleri siyaseten yok sayması gibi.
Gezi protestoları katılanlar arasında o günlerde yapılan bir araştırmanın gösterdiği en önemli sonuç; çoğunun öğrenci değil çalışan (yüzde 60), yüksek eğitim almış, beyaz yakalı olmasıydı. Bu gençlerin aileleri, çok büyük olasılıkla yukarıda sınıf olarak tanımlamaya çalıştığım laik kesimdendir.
Yine araştırma bu genç kuşağın, kendilerini "özgürlükçü" ve "laik" tanımladıklarını gösteriyordu. Ama onlar için özgürlük, bir ‘değeri’, laiklik ise ‘yaşam tarzını’ ifade ediyordu ki bu çok önemliydi.
Ne yazık ki, bu toplumsal kuşağı hiçbir siyasi parti ve hareket tam olarak kapsayamadı. Bu açıdan da o dönem ortaya çıkan siyasallaşma enerjisi boşa gitti.
ŞİMDİ SİYASET ZAMANI
Kısaca laik kesim, siyasallaşmanın yani sekülerleşmenin ilk dalgasını Gezi ile ortaya koydu. Şimdi sırada ikinci dalga var. O da, siyaset küserek değil daha çok sahip çıkarak gerçekleştirilebilir.
Yani siyasetle daha çok hemhal olarak. Siyasetin sadece bize benzeyenle değil bizden farklı olanla kurulabileceğine inanmak, onun için mücadele etmekle.
Şu anda gerek siyasi partilerin içinde gerekse siyasi partilerin dışında sivil toplum alanında büyük bir enerji var. Bu enerjiyi örgütlemek hepinizin elinde. Böylece şikayet edip, küstüğünüz siyaseti değiştirebilirsiniz.
Türkiye’nin iktidarı ve muhalefetiyle hapsedildiği kimlik siyasetinden kurtulmanın umuda da bizatihi böyle bir siyasallaşmanın kendisindedir.
Bu siyasallaşma, sivil toplum alanında filizlenecek veya siyaseti dönüştürecek ya da kendi siyasetini kuracaktır. Bunu yapması gerekenler, buna öncülük etmesi gerekenler ise sosyal medyada, siyasete küstüğünü, artık oy kullanmayacağını söyleyenler ile verili siyasi düzeni dönüştürmek isteyenler olmalıdır.
Başkaları değil.