Ragıp Zarakolu
M. Güneş Şahiner Yalnız Değil!
sadece şiirler kalacak geriye
bir zamanlar hayat olan
M.G.Ş.
Almanca yazılımı ile Memo G. Schachinger’in Bir Zamanlar Hayat Olan / Was einmal das Leben war adlı şiir kitabı çıktı posta kutumdan tam doğum günümde.
Şiirden daha güzel ne hediye olabilir ki?
Sanki yaşama düşülmüş notlar. 1965-2015 arası.
Emine Sevgi Özdamar haklı, şöyle derken: "Kelimeler 56 yıl ağır hapis getirmiş sana. Şiirlerini ne kadar sevdiğimi bir bilsen. İyi yapmışlar beklemişler eski ayakkabılarının içinde ya da bir çekmecede, eski gözlük camlarının yanında. İyi ki atmamışsın. Şiirler geliyor, geliyor, yürüyor kalbimizin sokaklarına. Konuşuyor hayatımızın içinden."
Memo’ya "Kayıp Japon Neferi" diye takılırdım. Cephe örgütlenmesi için Avrupa’ya çıkmıştı. 1971 yılında, arkasında bir çok yıllık mahkûmiyet. 56 yılı biriktirivermişti genç yaşında.
Aynı Fakültedeydik: İÜ İktisat ve aynı zamanda FKF’li. Alpay Biber, Işıtan Gündüz, Taner Kutlay ortak arkadaşımız.
Benim de içinde yer aldığım ANT yazarları için istenen hapis cezaları 700 yılı bulmuştu.
12 Eylül iyice katladı sol basına istenen hapis cezalarını. 1000 yıllara ulaşıldı.
Şahiner Avusturya’ya kapağı atmıştı ama, ne cephe ne bir şey kalmıştı ülkede Kızıldere’den sonra. Ne de ordu. Memo, ikisinin birleşmesi için çaba harcayanlardandı.
Oysa cepheci olmuştu bir ara, yakın çevremde de birçok arkadaş FKF geleneği içinde yer alan. Müthiş bir dayanışma çevresi oluşmuştu, tüm yazar, aydın ve sanatçılar arasında. Acayip karizması vardı Mahir’in. Ve Deniz’in de.
Cephe çatlayıvermişti, ikiye bölünmüştü oysa daha ilk başta. Cezaevlerinde çok acı kırılmalara tanık oldum. Mahir’i cephecilere karşı savunmak durumunda kaldım.
Savunmalarda ne ideolojik çöküntülere tanık olundu. Demirel’e övgü bile çıktı. Elbette biraz da Ziverköy’ün yıkıcı psikolojik etkileri.
TC, silindir gibi geçmişti cephenin üzerinden, oysa daha oluşalı bir kaç ay geçmişti. Dayanışma vardı ama cephe kalmamıştı. Aynı şey ordu için de geçerli. 1970 Ankara sonbahar konferansından sonra MDD ve Mihri Belli’den kopuş yaşanmış. Herkes kendince bir yol tutturmuştu.
Kendisi müzik de yaptı ayrıca grubuyla. Matbaası bir kültür merkezine dönüştü. Tam yeri elbette. Şahiner, iyi bir müzik ve Osmanlı tarihi uzmanı olarak nam saldı Avusturya’da. Gerçek Osmanlı araştırmacılığının yararlanacağı en önemli merkezlerden biri aslında Viyana. "Düşman"ın aynasında kendini görmek gibi bir şey.
Nitekim, Diyar-ı Rum Sultanı Fatih’in "Anam" diyerek andığı, II Murat’ın nikâhlı eşi Mara Hatun Despina hakkında çok kapsamlı bir çalışma, Sırp tarihçi Mihailo St. Popović tarafından Viyana Üniversitesinde yapıldı. (*) Güneş Şahiner de önemli çalışmalar yaptı, örneğin Yeniçeri müziği, müzik aletleri, batı müziğine etkileri üzerine. Osmanlı sarayında eşcinsellik gibi tabu konulara da girdi. Ya da Osmanlı sarayındaki bir savaş esiri kölenin anıları gibi. Keşke bunlar Türkiye’deki okurlara da ulaşabilse…
Avrupa’da yükselen sağ popülizmin ilk zaferini kazandığı yer olmuştu aslında Avusturya. AB’nin bunu onaylamayacak, seçim sonuçlarını tanımayacak gücü vardı o zamanlar. Şimdi, hangi biriyle uğraşsın? Polonya ile mi, Macaristan ile mi? Sırada bekleyenlerle mi?
Ve Şahiner, bu eski/yeni dalga ile direkt yüz yüze kaldı.
Şahiner’in Yeniçeri Müzik Aletleri ve Avrupa / Yeniçeri Mehter Takımı ve Avrupa adlı çalışmalarının kapakları
Ondan aldığım bir mektupta, "1971’de Avusturya’ya gittikten yarım yüzyıl sonra Viyana’da hemen herkesin tanıdığı, çok sevilen bir sanatçı ve bilim adamıydım" diye yazmıştı bana.
"Mütevazı de olsa güzel bir hayatım vardı. Sonra ömrümün en büyük hatasını yaptım. Allahın dağında bir kültür merkezi kurup köylüleri aydınlatmağa kalktım. Bankadan kredi aldım, bütün dostlar para yardımı yaptı. Aşağı Avusturya’da bir arazi aldım. Az sonra gördüm ki Nazi’lerin yuvasına düşmüşüm. Yoğun bir şekilde saldırdılar. Belediye reisinden en küçük memura kadar hepsi örgütlü Nazi. Kültür merkezinin açılmasına hiçbir zaman izin vermediler. Sadece çok güzel bir ev yaptım, meşhur oldu, herkes gelip fotoğraf çekiyor. Sonunda Nazileri mahkemeye verdim. Mahkemeleri kaybettim. Mahkeme tazminat olarak evimi ve arazimi Nazilere verdi. Bundan sonra hastalandım. Bir kaç sene hastanede yattıktan sonra dışarı çıktım. Burada birileri para toplayıp evimi Nazilerden geri satın aldılar. Artık bana ait değil. Fakat ölünceye kadar kalmama izni verdiler."
Yani yağmurdan kaçıp doluya tutulmak gibi bir şey Memo’ninki!
Memo Şahiner yalnız değil! Yalnız kalmamalı!
"Ben ölümden korkmam" diyor Şahiner, CİM (**) adlı şiirinde.
Cim nokta karnında ölüm / Oysa hayat / uçsuz bucaksız okyanus gibi / uzanıp durmakta (İstanbul, 1970)
(*) Mihailo St. Popović, Mara Branković: Eine Frau zwischen dem christlichen und dem islamischen Kulturkreis im 15. Jahrhundert. (Mara Branković: 15. Yy.da Hristiyan ve İslami Kültür Çevresi Arasında Bir Kadın), Verlag Franz Philipp Rutzen, Wiesbaden 2012
(**) Cim, Arap Elifbasının 5. harfi.