Nazım Alpman
Mağduristan İmparatorluğu
Zor bir dönemden geçiyoruz. Özellikle biz gazeteciler açısından hassasiyet katsayısı çok yüksek bir zaman diliminde bulunuyoruz. Şunu da hemen belirtmeliyim ki, söz konusu güçlükler "Sorumlu Gazetecilik" yapanlar için geçerli.
Eski moda Babıali gazeteciliğinde direnenlere göre hava hoş. Onlar hâlâ "kötü haber, iyi haberdir" kalıplarından çıkamadılar. Dolu dizgin muhalefet yapmayı habercilik zannediyorlar. Önlerine gelen her duyumu anında birinci sayfalarına yerleştiriyorlar.
Hiç düşünmüyorlar, bu haber ülkemizi nasıl etkiler? Hükümeti zor duruma düşürür mü? Reis buna ne der? Eğer kızarsa tepkisi hangi boyutlara ulaşır?
Bunlar hep bizim derdimiz. İktidarın dünyaya karşı verdiği "bağımsızlık savaşının" yanında yer alan sorumlu gazeteciler için gerçekten zor, zalim ve acımasız bir dönemde tarihe tanıklık ediyoruz.
Şimdi yeni bir "ev ödevi" daha geldi:
-Mağduriyet destanları makale yarışması!..
Herkese açık bir yarışma değil tabii. Davet usulü ihale gibi, yeterlilik kabiliyetine bakılıyor. Konu son derece bereketli:
Emekli amirallerin yayınladıkları bildiri.
Ne demişler bilmiyorum. Okumadım. Çevremde okuyana da rastlamadım. Zaten gazete sayfalarında bildiri içeriğiyle ilgili hemen hiç haber yer almıyor. Hem alsa da okuyacak halimiz mi var? Biz köşe yazarları sadece yazarız, okumak, okurların işi.
İşin içinde yüksek rütbeli subaylar var. Hükümete uyarı var. Bildiri var. Gece yarısı var. İktidar için tam olarak ceza sahasına yuvarlanmış bir gol pası niteliğine sahip.
Bu bir "askeri darbe" olarak pazarlanabilir mi?
Elbette olur, hem de bal gibi olur. Ülkemizde bol miktarda askeri darbe yapılmıştır. En çok da iktidardaki anlayışa karşı… 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007, 15 Temmuz 2016. Amiraller Bildirisini de bu zincire ekledik mi, "şahane bir darbe" olur!
İktidarda bulunanların tümü yerli yerinde oturuyor, ama biz askeri "darbe olmuş gibi" yazılar yazacağız.
Dediğim gibi zor bir dönem. Tabii bizim için. Eğer yeterli kıvamda yazılar döktüremezsek halimiz duman. Kapının önüne koyarlar bizi… Eski merkez medyada bizim şimdiki işimizi yapanlar gibi bir anda "muhalif medya" imkanına sahip olamayız.
Mağduriyet üzerine yazmamız lazım. Ama nasıl olacak? Mağduriyet der demez, akıllara HDP eski eş başkanları Selahattin Demirtaş-Figen Yüksekdağ gelecek. Silivri’de 4 yılını dolduran Ahmet Altan gelecek. Yine onun durumunda olan Osman Kavala gelecek.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde seçilmiş HDP’li belediye başkanı bırakmadık. Hepsini görevden aldık. O kadarla da kalmadık, hapse attık. Sadece belediye başkanları değil, parlamentoda HDP’li milletvekili de kalmayacak bu gidişle. Hatta HDP bile. Meclis'in üçüncü büyük partisi olarak seçimlerden çıkan HDP için "kapatma davası da" açtık.
Bir tweet atarak içeri girenlerin haddi hesabı yok. Kamuoyu sadece HDP Kocaeli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu biliyor, Meclis’ten ve evinden biraz (!) hoyratça gözaltına alınmasına bakarak…
Saydıklarım görmezden geldiklerimizin yanında buzdağının su üstündeki kısmı. Bu koşullarda nasıl bir "mağduriyet yazısı" kaleme alabiliriz ki? Hem de saydıklarımın hepsini gözünü bile kırpmadan yapabilen bir iktidar için!..
İşte o yüzden bizim işimiz çok zor. Sorunlu gazetecilik -pardon- sorumlu gazetecilik yapmak giderek dayanılmaz hale geliyor. Ama çaresiz yazacağız. Emir büyük yerden. Öncelikle dikkat çekici bir başlık bulmalıyım. Geçmişin güçlü yanlarıyla geleceğin kadersizliğini birleştiren bir başlık:
-Mağduristan İmparatorluğu!