makbul annelik

gürültülü propaganda kampanyalarıyla değil. kara propagandanın zeminine yaslanarak kurulan her cümle de hayalini kurduğumuz o topluma olan mesafeyi artırıyor.

doksanlı yılların ilk yarısı olmalı, diyarbakır’da bir panelde kadın özgürlüğü üzerine konuşurken, "bu kızlar dağdan döndüğünde onlara bulaşık mı yıkatacaksınız?" gibi bir şey söyledim. önlerde oturan bir adam, "dönsün, sırtımda taşıyacağım," dedi. öyle dediğimi yalanlamak, karşı çıkmak için falan değil, kızının dönmesi fikri karşısında aklından geçeni sesli söylercesine. beş yıl sonra falan, bir marmara şehrinde, bir etkinliğin başlamasını beklerken, kapıda aynı adam yanıma geldi, "beni tanıdınız mı?" dedi. saçları biraz beyazlamıştı ama tabii ki tanıdım, öyle bir cümleyi unutmak mümkün değil zaten. hatır sorduk falan ama tabii kızını sormaya cesaret edemedim. fakat o, sormama gerek kalmadan, gözleri ışıl ışıl, "döndü," dedi. "partide çalışıyor."

bunu duygularınızı harekete geçirmek için yazmadım. kürt siyasetini, sabah gazetesinin eski ve yeni versiyonlarından takip edenlerin belki bilmeyebileceği bir gerçek var. kürtler çok uzun bir zamandır dertlerini anlatmaya çalışıyor ama onlara kulak verilmesi ellerine silah almalarından sonra oldu, maalesef. ve bu süreçte hdp ve öncesindeki partiler, son kertede esasen siyasal şiddetin alternatifi oldu. iktidar da bunu gayet iyi bildiği için çözüm süreci olarak tanımlanan dönemde hdp ile işbirliği yaptı. aslında o günden bugüne hdp ve kürt siyaseti açısından değişen fazla bir şey yok. hdp diyarbakır il binasıyla kandil arasında bir tünel bulunması gibi iddialar, halkı aptal yerine koyan fanteziler ama örneğin pkk yöneticilerinin hdp’ye yönelik eleştirilerini, kendileriyle yapılan röportajlar aracılığıyla öğrenebilmemizi sağlayan bağımsızlık bir gerçeklik.

hdp siirt milletvekili meral danış beştaş sendika.org’a verdiği röportajda dikkate değer bir noktaya temas ederek iktidarın hdp’yi kapatmaya ihtiyacı olmadığını, onu çalışamaz hale getirmeye çabaladığını ifade ediyor. ama iktidar için hdp aynı zamanda bir yönetme aracı. ekonomik kriz yoksulluk ve işsizliğe mi yol açtı? el değiştiren belediyelerde büyük israf mı tespit edildi? cevap hazır: "bırakın şimdi onu, terör meclis’te, ona bakın." iktidar, önünde yığılı duran bütün meseleleri terörle mücadele bahanesiyle öteliyor. bu yöntemin etkili olduğu dönemler epeyce geride kaldı, bundan sonra ne kadar başarılı olacağını zaman içinde daha iyi göreceğiz.

bu noktada bizzat iktidarın çabası ve talebiyle getirilen sistemin sonuçlarını hatırlamak iyi olabilir. artık başka muhalefet partilerinin de hdp’ye yönelik iftiralara karşı en azından soğukkanlı bir tutum alması mümkün oluyor.

işte bu ortamda, kayyum darbesi sonrası, hdp’nin umulduğu gibi, beklendiği kadar yalnızlaştırılmaması yeni taktiklere başvurulmasına sebep oldu.

hatırlayalım; hdp diyarbakır il binasının önüne ilk oturan kadının oğlu, zorla evlendirilmek istemediği için sığındığı ablasının evinde basına konuştu. çocuk bırakın dağı, aile sınırlarının dışına dahi çıkmamıştı. ve gözaltına alındı! uzaktan takip etmek güç ama özür dileyip oradan gidenler olduğunu da okuduk. şimdi de iktidarın resmi "ünlüler" kıtası orada.

gerçi bu da yeterli olmamış ki, yıllardır yazan yazarlarının bile terk ettiği yeni şafak eliyle kulp patlamasıyla ilgili hdp suçlanıyor. o da yetmemiş gibi, leyla güven’in, "dışarıda beklemeyin, içeri gelin, başımızın üstünde yeriniz var," dediği konuşması bahane edilerek hakkında soruşturma açıldı.

biliyorum, hiçbir anne çocuğunun, hayatını riske atacak bir tercih yapmasını istemez, hiçbir anne çocuğunun gerillaya katılmasını da, "güneydoğu"da askerlik yapmasını da istemez. anne, çocuğunun bırakın canını tehlikeye atmasını, kalbinin kırılmasını bile istemez. ama yine biliyoruz ki, kendi annelerini dinlemeyip başka annelerin çocuklarının geleceğini düşünenler tarihi şekillendirir. toplum, insanların yetişmesi için annelerinin çok büyük bir emek vermesi üzerine örgütlenmiş ve bu emek gerçekten çok değerli. karşılığı, annelere her konuda karar hakkı tanınarak da ödenemez. anneliğin kutsallığından söz ederken şunu hatırlamakta yarar var bence. annemizi dinlemediğimiz için pişman olduğumuz şeyler olmuştur ama hiçbirimiz hayatımızı annemizin, ailemizin önerilerine göre şekillendirmedik. sıralı ölüm, yani evladın anne babasını defnedebilmesi bir toplumun güvenlik ve refah düzeyinin kanıtı tabii, ama bunu sağlamak gerçek, politik adımlarla oluyor, gürültülü propaganda kampanyalarıyla değil. kara propagandanın zeminine yaslanarak kurulan her cümle de hayalini kurduğumuz o topluma olan mesafeyi artırıyor.

çocuklarını türkiye’den suriye’ye uzanan bir çatışma ortamında kaybeden ve "türk" olarak tanımlanan annelerden beklenen acılarını birkaç parça hatırayla birlikte, yoksul evlerinin bir köşesinde duran sandıklara gömmeleri, acılarının üzerine bir de baskı görmemek için sormamaları, susmaları.

peki ya kürt anneler? onlardan ne bekleniyor? örneğin geçtiğimiz günlerde zırhlı aracın altında kalarak hayatını kaybeden ve bir yıl önce dedesi kırmızı ışıkta geçen bir toma tarafından ezilen efe’nin annesinden beklenen nedir? "çocuğumu doyamadan kaybettim ama buna da şükür, büyüyüp de hdp tarafından pkk’ye gönderilmedi," demesi mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi