Ragıp Duran
'Merkez sağda siyaset yaptım, TV açtım, kapattım'
İlk duyduğumuzda sevinmiştik. Başta Süleyman Sarılar olmak üzere arkadaşlarımız meslekdaşlarımız yeni bir televizyon kanalı kuruyordu. Yayın politikalarını da gayet açık ve net bir şekilde ‘’habercilik’’ ve ‘’tüm odaklara eşit uzaklık’’ olarak açıklamışlardı. Gayet doğru ve iyi. Yılların televizyoncusu Nuri Çolakoğlu’nun ekibe danışmanlık yapması da ayrıca bir avantaj idi.
Tüm bu olumlu beklentilere rağmen, ben ve bir çok arkadaşım, mevcut iktidarın böyle bir girişimi engelleyeceğini öngörmüştük. Ve maalesef bu öngörümüz gerçekleşti. Tek Adam rejimi, bırakın bağımsız gazeteciliği, kendi içinde bile en küçük farklı sese tahammül edemiyor. Hukuk uzun süredir iptal olduğu için, iktidar, kendi aleyhine gördüğü her girişimi kolaylıkla, yasal ya da yasadışı ve gayrımeşru bir şekilde bastırıyor, engelliyor.
Olay TV hem kahraman hem de ironik ve aslında sardonik alkışlarla, ömrüne canlı yayında son verdi. Geçmiş olsun…
TV’nin kapanmasının ardından çeşitli şahıslar açıklamalar yaptı, medya dünyası konuyu yorumladı. Bu değerlendirmelerin büyük bir çoğunluğu en az kanalın kapatılması kadar vahim, yanlış, iki yüzlü…
Miami’de bir otel odasından yayın yaptığını duyuran şımarık bir çocuk, gazetecilerin de artık iş insanı olması gerektiğini öne sürüp, Ufuk Güldemir ile Acun Ilıcalı’yı örnek gösterdi. Habertürk’ün hali ortada, öteki de TV’den haber bültenlerini kaldıran adam diye geçti kayıtlara. Miamili delikanlı, ‘’iktidarı döven medya’’dan söz etti(?). Patronları suçladı, dahası Olay TV’nin kapatılmasını ‘’faili meçhul cinayet’’ olarak niteledi. Aman iktidara toz sürmeyeyim de ne olursa olsun!
İnternet haberciliği yaptığını sanan, beyaz sakallı gözlüklü bir iktidar sözcüsü ise Olay TV’nin iktidar baskısı yüzünden değil, kadronun başarısız olması ve HDP’nin Meclis Grup toplantısını naklen vermesi nedeniyle kapatıldığını söyledi. İkinci gerekçe önemli. Değerlendirmesinde ikide bir İmamoğlu’nun adını zikreden bu kişi, Olay TV’nin patronu ve oğlu ile görüştüğünü ve iktidarın baskısının sözkonusu olmadığını iddia etti. Demek ki Cavit Cağlar’ın bizzat kendi yaptığı ilk açıklama ile Sarılar’ın aktardığı bilgiler yanlış, bu şahsın söyledikleri doğru. Öyle mi? Bu ‘’Öyle mi?’’ sözcüğü her geçtiğinde hemen ekliyorum: ‘’Öyle mi alay komutanı?’’
Olay TV’nin ekran yüzlerinden biri de çok anlamlı olmayan görüşler savunuyor: Temel mesele RTÜK’ün lisans verme imtiyazı imiş. HDP’nin TBMM Grup toplantı haberini Meclis TV’den almıştık. Bu şahıs bir de ‘’Burası Zambiya mı?’’ demez mi!
''Vallahi ırkçı değilimdir, ama açık söyleyeyim Arapları ve zencileri pek sevmem.'' diyenler de var.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bütün içeriği doğru olmasa da anlamlı bir tepki gösterdi: ‘’Özgür medya, demokrasimizin vazgeçilmez bir unsurudur. Ve Türk milleti her zaman, demokrasisine el uzatanların bileğini bükmeyi bilmiştir. #Olaytv'yi kapatarak demokrasimize el uzatanlar bu gerçeği akıllarından çıkarmasın."
Çağlar’ın yaptığı son açıklama ilk açıklamasını inkar ediyor ama aslında baskının ne kadar ağır olduğunu itiraf etmiş oluyor. Sarılar ve Çolakoğlu hakkında söylediklerinin inandırıcı hiçbir tarafı yok. Çapsız, ilkesiz, omurgasız burjuva kimdir, nedir diye soran olursa…
İktidar ya da medya sözcüklerinin geçtiği her mekana sızıp resmi açıklamalar yapan yerli ve milli Goebbels kartvizitli şahıstan hiç ses seda çıktı mı? ‘’Hayır, iktidarımız hiçbir medya kuruluşuna ve işverenine bırakın baskı yapmayı bu anlama gelebilecek imada bile bulunmaz, bulunmamıştır, bulunmayacaktır’’ dedi mi?
Medyadaki sniper’lar hemen yetişti, iktidarı zan altında bırakmaktan kurtardılar. ‘’Hadi sağolasın Nagehan’’ demiştir Çağlar.
Biz de bu açıklama ve tekziplerle inandık, müsterih olduk ki, bu ülkede medyaya, gazetecilere, habercilere zerre kadar baskı yapılmıyor. Mevcut iktidar o kadar demokratik, o kadar özgürlükçü ki, değsen duygulanıp ağlayacak, lime lime param parça dağılıp toz olacak nezaketten, incelikten…
Bugün bütün dünyada medya mülkiyeti meselesi tartışılıyor. Mali sermayenin klasik/geleneksel gazeteciliğe el koymasından bu yana kamu yayıncılığı, Vakıf bünyesinde gazetecilik, çalışanların yönetiminde kooperatif… gibi modeller uygulanıyor, tartışılıyor.
Olay TV’nin somut durumuna baktığımızda öyle çok karmaşık, anlaşılmaz bir durum yok medya mülkiyeti açısından. Adam kendi söylüyor: ‘’Ben merkez sağda siyaset yaptım’’. Sonra da Erdoğan ile gülüşerek el sıkışırken fotoğrafları yayınlanıyor.
Şimdi o alana girmeyeyim ama Türkiye’de 1923’den bu yana esas olarak ekalliyetin malını mülkünü gasp ederek ve devlet teşvikleriyle bir burjuvazi yaratılmaya çalışıldı. Sonuç ortada. Bilançoyu, Güler Sabancı’nın müstafi Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ı öve öve bitiremediği konuşmasında görebilirsiniz. Sabancı’nın bitiremediği Albayrak’ı rejim bitirdi. Affını rica ettiği günden beri ortada görünmüyor delikanlı. Ötekisi hala iktidarı destekliyor. Ne zaman tam olarak kimi destekleyeceğini bilemese de…
Varlığıyla yokluğu tartışmalı Türk burjuvazisinin tartışılmaz en önemli özelliği bağımsız hatta özerk olmamasıdır. Demirel’le zenginleşen Çağlar, Erdoğan’la fakirleşmek istemiyor.
Medya mülkiyeti derken…Koskoca Aydın Doğan dayanamadı iktidarın baskılarına. Satmak zorunda kaldı mı desek, yoksa ona da ekalliyet muamelesi mi yaptılar henüz kesin olarak belli değil. Bu arada rahmetli Demirören’in telefonda ağladığını da unutmayalım.
Türk burjuvazisiyle (Var mı bu sıfatı gerçekten hak eden bir kesim?) yola çıkılmaz. Çünkü bu pejmürde, prefabrik sosyal kesimin düşünce, ifade ve basın özgürlüğü diye bir değeri, ilkesi yoktur. Kendi çıkarı tehlikeye düşse, tehdit altında olsa bile, iktidara, hükümete, devlete karşı koyacak ne gücü vardır ne de niyeti. Türk burjuvazisi babasına hayrandır. Ona dokunmaz, dokunamaz.
Çağlar, yoluna başka bir ekiple devam etmekten söz ediyor. Gerek var mı? aHaber neyinize yetmiyor?
Bir çok insan da belki haklı olarak sordu: Çağlar gibi tecrübeli bir medya patronu, nasıl olur da yüzde yüz Reisçi yayın yapmazsan seni yaşatmazlar ilkesini bilmiyordu? Hesaba katmadı mı?
Çok paranız varsa, bir zamanlar iktidarla iyi ilişkileriniz olmuşsa, Saray’a yakın geçmişte yapmış olduğunuz bir-iki kıyağı hatırlayarak, ‘’Bana dokunmaz Reis, beni sever’’ dersiniz. Egemenlerin ya da kendini egemen sananların böyle bir özgüveni vardır. Bugün artık öz de kalmadı güven de gitti! ‘’Kulağından çeker atarım’’ demişti. N’ooldu? Kulak kaldı mı bari? Yalan yanlış tekziplerle kendini kurtarmaya çalışıyor. Patetik ama müstehak.
Çağlar’dan sonra Olay TV’nin diğer ortağı, bir başka iş insanı da yola devam edebilirmiş. Hatta kanalın kapanmasının sebebi Çağlar ile sözkonusu ortağının arasındaki ihtilafmış. Trabzonlu tekstilci aynı ekiple yola devam etmek istiyormuş. Tavsiye etmem. Medya işi, artık anladınız herhalde, overlokçuluktan çok farklı. Bu işin sonunda son ütücü yok Silivri var.
120 arkadaşımız işsiz kaldı yine. Bir güvenceleri var mıydı acaba? Türk burjuvazisine güvenmeye devam edebilir miyiz?
Ben meraklı olduğum için izliyorum. Dünyada gazetecilikte binlerce meslekdaş, bu patron baskısından, devlet kuşatmasından, ideolojik kelepçelerden kurtulmak için yeni, orijinal formüller yaratıyor ve uyguluyor. Büyük ve başarılı örnekler olarak İngiltere’den Guardian, Almanya’dan Tageszeitung ve Fransa’dan Mediapart’ın adı geçiyor literatürde. Bu üç örneğin dışında, küçük ya da orta çaplı, yerel, İnternet teknolojisi temelli çok sayıda ilginç ve başarılı örnek var. Aslında sihirli değnek yok, her derde deva ilaç da yok. Ama izlenecek yol üç aşağı beş yukarı belli: Sendika mı, meslek örgütü mü, Meclis mi, hangisi uygunsa ya da hepsiyle birlikte eş zamanlı olarak bir araya gelip ortamın koşullarına uygun bir şekilde medya mülkiyeti, çalışma koşulları, genel yayın politikaları tartışılmalı. Yurttaşları, meslek örgütlerini, akademiyi mutlaka bir şekilde sürece dahil etmeli.
Gazeteciler/haberciler merkez sağda filan değildir. Merkezindedir onlar gazeteciliğin. Kamu çıkarı için, doğru haber, zengin yorumlar için, sessizlerin sesi olabilmek için, iktidarların dışında ve her türlü iktidara karşı.