İnci Hekimoğlu
‘Muhalefet’ dediğin seçimlere kadardır
Millet İttifakı seçimlerden önce bir mutabakat anayasası bile ilan etmişti. İttifak’ın niteliğine bakınca umut verici, epey ilerleme kaydedilmiş bir metin olduğu bile söylenebilirdi.
Seçimler biter bitmez, herkes kendi derdine düştü.
"Kendi dertleri"nin milletin dertleriyle doğrudan bir ilgisi olduğunu söylemek de zor.
Bazı İYİP’lilerin Meclis’e girince ilk yaptığı şey, Devlet Bahçeli’nin elini öpmeye koşmak, bazılarının da CHP ile ittifak yanlıştı diye yakınmaya başlamak oldu. Kimileri istifa etti, nedeni merkez-ülkücü çatışmasına bağlandı.
Bütün bunlar olurken İYİP Genel Başkanı Meral Akşener’in, seçim gecesinden başlayan ‘buharlaşma’ siyasetini sürdürdüğü görülüyor. Kampanya süresince etkin bir muhalefet yürüten Akşener yerine başka parti yetkilileri açıklama yapıyor, basının karşısına başka isimler çıkıyor. Akşener gibi iddialı bir siyasetçi için dikkat çekici bir durum.
SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu en son Erdoğan’ın başkanlığını kutlarken görüldü.
Ana muhalefet CHP ise rutin tartışmalarla meşgul. Genel başkanın kim olacağı, yönetim anlayışı, tüzük değişikliği vs gibi.
Bu arada milletvekili seçilenler Meclis’teki ceylan derili koltuklarında seçim yorgunluğunu atıp, milletvekili ayrıcalıklarının keyfini çıkarıyorlar. Aralarında şakalaşıyor, gülüşüyor, sonra ertesi günü gazetelerden Bakanlar Kurulu’nun son işinin, Kamu İhale Kanunu’ndaki ‘ihale’ kısmını tümüyle işlevsiz hale getiren bir KHK çıkarmak olduğunu okuyor.
600 milletvekilinden oluşan Meclis’in sembolik bile bir önemi kalmadığını gösteren bundan daha çarpıcı bir örnek olamaz.
İşler bundan sonra böyle yürüyecek, milletvekilleri de seyredecek. Muhtemelen bir süre sonra Meclis’e gelen milletvekili sayısı hızla düşecek, yasayla lağvedilmiş Meclis, fiilen de kendi varlığını imha edecek.
Özellikle 2012’den beri millet iradesini değil AKP iradesini gerekirse tekme-tokat hakim kılan iktidar artık tek kişide toplandığı için kendi milletvekillerine bile ihtiyacı kalmadı.
Prof. Metin Günday’ın İrfan Aktan’a verdiği röportajda tanımladığı gibi "Saddam usulü başkanlık"ta ihtiyaç duyulacak hükümranlık aygıtları, kısmi bile olsa demokratik kurumlar, meşruiyet sağlayacak araçlar değil resmi-sivil silahlı güçler, istihbarat şebekeleri ve diğer tüm güvenlik tahkimatları olacaktır.
Muhalefet ise bu yeni rejimin hiç farkında değilmiş gibi davranmaya devam ediyor.
"Daha demokratik bir Türkiye" iddiasıyla yola çıkıp, CHP’nin genel başkanlığına aday olmakta karar kılan Muharrem İnce, Erdoğan’ı tebrik ederek "demokratik bir ülkede seçimleri kazanan kutlanır" dedi.
Meğer Muharrem İnce seçimler boyunca yalan söylemiş. Meğer demokratik bir ülke olan Türkiye’de, demokratik bir seçim yapılmış. Bu durumda Adil Seçim Platformu falan da zaten gereksizmiş.
Meğer 24 Haziran sabahından 25 Haziran sabahına kadar, sandık güvenliği için seferber olanlar, hırpalananlar, tehdit edilenler bir toplumsal paranoyanın kurbanı olmuşlar.
Muharrem İnce’nin sözleri, seçim gecesi ortaya dökülen CHP skandallarını daha da anlaşılır hale getirdi.
Seçim gecesi için hazırlığı yapılan ama tam da o gece işlemeyen Adil Seçim Mobil Uygulaması rezilliği de, bu rezillikten sorumlu olanların hesap vermeyişi de CHP’ye hakim olan aynı muhalefet anlayışında düğümleniyor.
Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu ise adeta yeni bir "Yenikapı Ruhu"yla, 15 Temmuz mesajı veriyor.
Her şey bir yana, sadece 15 Temmuz şehitlerinin ailelerinden bazılarını konuştursa yeterdi. Ya da sadece Erdoğan’ın kampanyasını hazırlayan Erol Olçok ve oğlunun ölümündeki sır perdesini sorgulasa.
Hadi Kemal Kılıçdaroğlu takip etmiyor, CHP’de 15 Temmuz dava dosyalarını okuyan hiç kimse yok mu?
Bir ana muhalefet partisi başkanından doğal olarak beklenen, TC devleti yerine RTE devletinin kurulmasını sağlayan "Allah’ın lütfu" bir günde, 15 Temmuz’a ilişkin bir dizi soruyu gündeme getirip, kamuoyu önünde yanıt istemesidir.
Gözüken o ki, muhalefetin arada bir ‘çok sert konuşmak’, muhatabının tartışılmasını bile yasakladığı "15 Temmuz araştırılsın’ türünden, sahibini komik duruma düşürmekten başka işe yaramayan önergeler vermek gibi şekil muhalefeti dışında bir eylem planı olmayacak.
Parlamenter rejime dönüş gibi, olabilecek en geri talebi bile gündemde tutmayı başaramayan muhalefet partilerinin tabandan yeni bir örgütlenmeye gitmek, demokratik hukuk devleti için yeni mücadele yöntemleri üzerinde çalışmak, yani sanal bir Meclis’te değil gerçek mücadelenin içinde, sokaklarda olmak gibi bir niyeti yok.
Asıl umutsuzluk yaratan tam da bu zaten.