Mehveş Evin
Müşkülpesent okura bir çift söz
'Artık hiç haber takip etmiyorum. Gazete almıyorum, televizyonu da açmıyorum. Sosyal medya? Eh işte, ara sıra...'
Son zamanlarda benzer itirafları giderek daha çok duymaya başladım. Bir zamanlar bunu söyleyenlerde alttan alta, hafif bir utanma duygusu sezinlerdim. Ancak OHAL Türkiyesi’nde neredeyse gururla bu tarz açıklamalar yapılıyor.
"Olan biten saçmalıklara dayanamıyorum, bunaldım, daraldım" diyenlere bir yere kadar hak versem de içimden 'iyi halt ediyorsun' diyorum. Tartışmaya değecek bir durum görürsem 'Böyle bir hakkın var mı, kafanı kuma gömerek içini gerçekten rahatlatabiliyor musun?" diye çıkışıveriyorum.
Elbette bağımsız yayınların ayakta kalmak için verdiği olağanüstü çabaları, içinde bulundukları tehlikeli koşullara rağmen doğru, eleştirel haberi okura/izleyiciye ulaştırmaya çalışanları herkesin fark etmesini beklemiyorum. Ama kendini‘okumuş, kültürlü’ addedenlerin habere, medyaya toptan küsmesi şımarıklık değil de ne?
Haliyle 7/24 cep telefonunda vakit geçiren, en aleni komplo teorilerine prim veren, en manasız konularda yerli yersiz yorum yapan ve en mükemmel açı hesaplanarak çekilen sayısız selfiyle karşıma çıkanlara daha da sinirleniyorum.
KUMANDANIN ESİRLERİYİZ
Mavra yapmayalım, eğlenmeyelim, kafa dinlemeyelim demiyorum, yapmazsak insan değiliz... Sözüm,‘Ne var ki okuyacak, izleyecek?’iddiasında bulunup, sosyal medyada fenomen avına, abidik gubidik işlere harcadığı enerjiyi, işini düzgün yapamaya çalışan yayınlara ayırmayanlara.
Hayır efendim, bal gibi var, siz görmek istemeseniz de var iyi gazeteciler, bağımsız kaynaklar... Sayıları az, hiçbiri mükemmel değil, ama var.
Ama kafalar yekten sınıflandırmaya, ayrıştırmaya alışmış. Misal, Cumhuriyet’te farklı görüşlerden yazarların yazmasına kızıp, gazeteyi toptan cezalandıranlar, tam da Cumhuriyet’i ele geçirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürdüğünün farkında mı?
Yahut Birgün, Evrensel, Agos gibi gazetelerde çıkan kaliteli haberleri, yazarları takip etmeyip merkez medyayı ‘Ay bunlar da iyice yandaş oldu’ diye hababam çemkirmenin ne anlamı var?
Geçti o günler, Gezi’den sonra zaten bitti büyük medya! Tek tük bir ses, bir haber duyulursa ne ala. Buna karşın büyük baskı gören, ayakta kalmaya çalışan yayınları takip etmek varken nedir bu müşkülpesentlik, anlayan beri gelsin!
İnternet mecrası daha da çeşitli, çoğulcu. Hadi gazete almıyorsunuz, bari dijital yayınları okuyun. TV seyretmiyorsunuz, bari web üzerinden yapılan işlere –‘yerli, milli, Saraylı’ medyanın arasında hala varolmaları bir mucize-bir göz atın. Medyascope, ArtıTV, webiz, Evrenselweb’de hala bazı şeyler konuşulabiliyor, ama siz hala kumandanızdaki düğmelerin esirisiniz.
HALA ‘BANA NE’ DİYENLERE
Son KHK’lerle kapatılan Kürt yayınlarının ismini, yaptıkları işleri kaç ‘muhalif’ bilir? 15 Temmuz sonrası kapatılan yüzlerce yayının arasından doğan Dihaber ve Gazete Şujin, yayın hayatlarına 1 yıldır devam ediyordu.
Bu süreçte en çok tehdit, baskı ve yıldırmayla karşılaşanlar da yerelde, sahada çalışan gazeteciler oldu. Ne var ki Batı’da pek çok okur, ideolojik duruşları nedeniyle hepten yok saydığı, küçümsediği bu tür yayınların aslında onların da hayatına dokunan, önemli haberler yaptıklarını bilmiyor.
Ayşegül Tözeren, Evrensel Pazar’a tam da bunu yazmış. Sadece kadınların çalıştığı Gazete Şujin, kısacık yayın hayatında pek çok çocuk istismarı skandalını, kimseciklerin duyurmadığı kadın cinayeti ve şiddeti vakalarını ortaya çıkardı.
Dihaber olmasaydı, Nevroz’da gün ortasında polisin vurduğu genç, kamuoyuna ‘saldırgan terörist etkisiz hale getirildi’ diye yansıtılacaktı. Isparta’da HES mücadelesi veren yaşlı kadını da kimse duymayacaktı.
Ha, hala ‘bunlardan bana ne?’ diyorsanız, o zaman kendi mahallenizde, çevrenizde yaşananları, sizi doğrudan ilgilendiren meseleleri kimse haber yapmadığında şikayet etmeye hakkınız yok.
Bazılarımız, elinden geldiğince halkın haber alma hakkına sahip çıkmaya sürdürecek. Ama okurlar haber alma hakkınıza sahip çıkmazsa bilin ki bu çaba giderek sönümlenecek.