Ragıp Zarakolu
“Ne Gavuru Kaldı Ne Mahallesi” ama Mıgırdıç Margosyan ölümsüz
Herahalde en zorlandığım yazılardan biri oldu bu. Kilitlendim. Ülkeden uzakken, en zor şeylerden biri de dostların vedalaşma haberleri oluyor. Bazen bu haberleri, aradan bir yıl geçtikten sonra alıyorsun.
Örneğin Kuzguncuklu İzzet Tanju’nun veda haberini yeni aldım. Cemil Meriç ile buluşmalar sırasında tanımıştım İzzet Abiyi. Mütevazi entelektüel herhalde ona en uygun tanım.
Mıgırdıç Margosyan’ın veda haberi ile aynı sırada öğrendim bu haberi de. Ve kilitlendim.
Mıgırdıç Margosyan.
Gözlerindeki hüzün… Riyakarlığa, iki yüzlülüğe, yalana, sahte sıcaklığa, sahte özre soğuk bakışla, soğuk gülümsemeyle yanıt…
Bu dünyadan bir Mıgırdıç Margosyan geçti…
Bir bilge, bir öncü, bir öğretmen, bir usta…
Aras Yayınlarındaki odasında onu ziyaret her zaman ferahlama anlarım olmuştu.
Tıbravank lisesinin en çılgın yılları ile baş etmeyi becermiş.
Bir yanda sıfır tolerans bir devlet, öte yanda asi 68, 78 kuşağı…
Ne çok şey verdi onlara ve nasıl kolladı onları.
Bir Diyarbakırlı, bir Amedli, bir Dikranikertli…
Onunla ilk tanışmam, daha Aras Yayınları kurulmadan, Türkçe ilk kitabı olan "Gavur Mahallesi"nin tanıtımı için düzenlenen bir toplantıda olmuştu. Bunun Belge’nin Marenostrum dizisinde çıkmasını isterdim. Ama kısa süre sonra Aras Yayınları kuruldu.
Ermeni toplumunu gettodan çıkaran öncülerdendi. Bir çeşit "Ermeni Rönesansı" oldu Aras yayınlarının ve Agos’un kurulması. Hem de 90’ların zor yıllarında.
Kitap 1988 Eliz Kavukçuyan ödülünü almıştı. Ermenice yazına verildiğine göre, kitap ilkin Ermenice yazılmış olmalı. Bebekus’un Kitaplığı Türkçesini 1992 yılında yayınladı. 90’ların başında kurulmuş, devam etmemiş bir yayınevi.
Kardeşi Ardaşes, Masis Kürkçigil, Yelda ile birlikte çok daha eskilerden arkadaşımdı. Yelda 90’ların ortasında bizim IHD çevresi içinde Ermenice öğrenmeğe başlayan tek kişiydi. İlk 6-7 Eylül sergisini açan Azınlık Hakları Komisyonu üyelerinden. Sonra adı değişti komisyonun.
Aras Yayınları bugün ülkede Türkçeyi en uygun, hatasız kullanan yayınevi diye tanımlayabilirim. Bunda Ardaşes’in ilk kuruluş yıllarında büyük katkısı oldu. Ama o kadar mükemmeliyetçi idi ki, kitapların çıkışı gecikiyordu.
"Gavur Mahallesi" bir deprem etkisi yarattı diyebilirim. Birçok dile çevrildi. Aras ne iyi yaptı, bir anlamda bütün macerayı toparlayan "Fıllaname" yi yayınlayarak, 80. Yaş armağanı, oluşturduğu harika takımın.
Fılla gavur’un Kürtçesi. Ermeni, Süryani, Keldani fark etmez. Cihû ise Yahudi demek. Eski Amed’in en alttakilerinden Ezidilerden sonra. En kadim halkları Kürt illerinin hepsi.
Bir keresinde "Diyarbakır Yahudileri üzerine bir şey yapmayı düşünmüyor musun?" diye sormuştum Rıfat N. Bali’ye. Yanıtı şu olmuştu: "Yüzümüze nasıl tükürdüklerini mi anlatayım Cihû diye?"
Margosyan Evrensel’de ilk çıkışından itibaren düzenli yazdı. "Kirveme Mektuplar" dı köşesinin adı. 1999 yılında Yayın yönetmeni olduğum Özgür Gündem’in devamı olan Özgür Bakış’ta yazmayı kabul etti. Bu da bir cesaretti o yıllarda. Daha sonra oradaki yazılarını Belge Yayınlarından çıkan "Çengelliiğne" de topladık, gurur duyarak.
Sur’un yıkımı çok üzdü Margosyan’ı. "Ne Gavur’u ne Mahallesi, ne Kilisesi kaldı" diyecekti.
Ermeni toplumu uluslararası düzeyde büyük bir kaynak yaratıp ana kilisenin onarımını sağlamıştı.
Margosyan, onur konuğu olarak Diyarbakır Belediyesinin açılış töreninde girmişti kiliseye. Raffi Hovannisian ile birlikte izlemiştik kalabalığın arasında töreni. Kısa süre sonra tutuklanacaktım zaten, akşam evimin kapısı önünde kaçırılırcasına.
Kilisede, avlusunda dolanırken resimler çekmiştim. Yüzler de sevinç değil hüzün vardı. Şimdi ne var arta kalan?
Verilen mesaj: Turist olarak gelebilirsiniz. Sakın ola ki yıktığımızı onarmaya kalkmayın!
İHD’den çalışma arkadaşım Dikranikert belediye başkanı Osman Baydemir Londra’da sürgünde, hala oradaysa. Sur belediye başkanı Abdullah Demirbaş, Avrupa’da. Ararat karşısında bizim duduk dinlememizi sağlayan Bazîd belediye başkanı Mukaddes Kubilay hapiste…
Yarım kalan son yazısı 5 Nisan’da Evrensel’de çıktı: "Kirvem, yurdumuzun genelinde maddi manevi meselelerimizin her geçen günün ardından giderek tadından yenmez boyutlara ulaştığı şu sıralar, vatandaşlarımızın kahir ekseriyetinin sinirleri maalesef laçka olmuş durumda" diye giriş yapıyordu Bitmeyen Yazı’ya…"Şu günlerde ülkemizin havasına suyuna baktığımızda, açık seçik görünen o ki, kazın ayağı hiç de sanıldığı gibi değil…Nitekim yirmi yıldan beri ülkemin tahtında, en yüce makamında oturan muhterem zevatın ikide bir dur durak demeden memleketimizin halinin, ahvalinin her geçen günün…" Son yarım cümleyi siz tamamlayabilirsiniz…
Son sözü 2011 yılında Evrensel’de "Gavuru Gitti Mahallesi Kaldı" diye yazan Baron Margosyan’a bırakalım. 2018 yılında Agos’ta çıkan son söyleşide şöyle diyordu:
"Gavur Mahallesi bugün artık yok. Yerle yeksan olmuş durumda. Gerçi oraya girmek hala mümkün değil. Ben özel bir izinle gitmiştim. Orada bakıyorsunuz gavur gitti, mahallesi gitti, ismi gitti. Kala kala neyi kaldı? Hiçbir şey kalmadı. Bu da insanı kahrediyor. Onun için, orada konuk muyum değil miyim onun ikilemi içerisindeyim. Çünkü kendi mahalleme de giremedim, kendi evimi de göremedim. Lütfetmişler sokağa ismimi vermişlerdi. Ne o sokağım kaldı ne tabela var, beni geçtim Ahmed Arif’in sokağı da gitti, onların hepsi gitti." https://www.agos.com.tr/tr/yazi/26934/gavur-gitti-mahallesi-gitti-ismi-gitti
Hepsi senin kitaplarında yaşamaya devam edecek Baron Margosyan.