Ergun Babahan
Ne olacak bu Türkiye’nin hali
Rakı masasına oturmaya, iki-üç kadeh içmeye gerek yok. Üç Türkiye yurttaşının bir araya geldiğinde tek konusu bu. Çünkü pazar günü yapılacak referandumun sonucu Evet de çıksa, Hayır da çıksa; Türkiye’nin girdiği bu yoldan çıkışı çok zor.
Ekonomik reformlar boşlanmış vaziyette. Referandum öncesi başlatılan popülist politikalara devam zorunlu çünkü ya bir erken seçim ya da 2019’daki başkanlık seçiminin başka türlü kazanılması mümkün değil.
Hukuk deseniz artık kırıntısı kalmadı. Rehin alınan, el konulan bebekler, yolsuzlukları kaleme aldığı için darbecilikle suçlanıp haklarında müebbet hapis istenilen gazeteciler, bir tweet yüzünden tutuklanan sıradan yurttaşlar, siyasi soykırıma uğratılan bir Kürt hareketi…
Evet de çıksa, hayır da çıksa bu tablo değişmeyecek. İkisinde de daha kötüye gidecek. Dibe vurana kadar freni olmayan bir gidişat bu. Her geçen gün biraz daha karanlık olacak, insanlar biraz daha yoksullaşacak, Türkiye’nin okumuş kesimleri daha fazla sayıda ülkeyi terk edecek.
Öyle çabuk geçecek bir dönem değil bu. Ve risklerle dolu. Siyaseten bir şeyleri değiştirebileceğine ilişkin umudunu tamamen kaybetmiş bir Kürt hareketi gerçeği, iktidarın gerçek İslamcı çizgiden koptuğuna ikna olmuş Siyasi İslamcı bir gençlikle karşı karşıya kalacak Türkiye.
Tek çözüm olarak şiddeti gören, barışçıl-legal politikayı gayri-meşru kabul eden geniş bir kitle olacak.
Buna bir de Erdoğan’ın başkanlığını meşru görmeyecek yüzde 50’ye yakın bir kitleyi ekleyin. Kırılgan, barut fıçısı gibi bir ülke olacak Türkiye.
Bu ortamda dostlarının sayısını hızla azaltmaya çabalayan bir zihniyet hakim devletin organlarına. Zaman gazetesi iddianamesi, doğrudan Amerika’yı sorumlu tutan bir anlayışla kaleme alınmış. Hukuki bir metin olmaktan çok, ideolojik bir tutum açıklama belgesi niteliği taşıyor.
İnsanları yazdıkları yazıdan başka suçlayacak hiçbir somut delil kırıntısı yok ortada ama istenilen cezalar vahim. Ergenekon’un rövanşçı zihniyeti açıkça hissediliyor.
Ve Türkiye halkının önemli bölümü neye oy verdiğini bilmiyor. Yasama ve yargı güçlerinin buharlaşıp her türlü Yetkin'in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bedeninde somutlaşan Tanrı-Kral’da toplanacağı gerçeğini göremiyorlar. 2030’a kadar Erdoğan’a emanet edilmiş bir toplum modeli hedefleniyor, elbette bu model iflas edip çatlamazsa.
İnsanlar bilgi alamıyor çünkü ülkenin tüm televizyon kanalları onun konuşmalarını yayınlıyor, onun sözlerini manşet yapıyor. Eleştirel durabilen tüm gazeteciler hapsedilmiş, işsiz bırakılmış veya yazacakları mecralar elinden alınmış. Bütün toplumun beyni sürekli yıkanıyor. 15 yıllık iktidarın ardından ülkeyi bölünme noktasına getirdiğini itiraf eden bir anlayışın kendilerini kurtaracağına ikna edilmiş durumda geniş yığınlar.
Bundan sonra tüm yargı sisteminin Başkan’a bağlı olacağı, yargıç teminatının ortadan kalkacağı bir ülkede eleştirel tavır almak, muhalif olmak imkansız hale gelecek. İnsanlar sürekli tutuklanmak, işinden olmak endişesi taşıyacak ve tek başarı ölçüsü başını belaya sokmadan hayatını idame ettirmek haline gelecek.
Düşünen ama düşündüğünü ifade etmekten bir köle toplum modeli ortaya çıkacak. Bu model, zaten çürümüş ahlakı ve tüm kurumları tamamen çökertecek.
İçerden herhangi bir gücün değiştirmesi imkansız bir modelin en büyük sakıncası, dış risklere açık halinin daha da artması olacak. Suriye ve Amerika’da görülmekte olan Zarrap davası yeni dönem Türkiyesi’nin en büyük baş ağrısı olmaya aday iki konu. Türkiye, Zarrap davasını bir şekilde kapatmayı başaramazsa, ağır bedeller ödeyeceği bir döneme girecek. Bu davanın yansımaları tahminlerin ötesinde büyüyecek.
Amerika ve Rusya’nın korumasındaki YPG ve DSG güçlendikçe içerideki Kürt politikası sertleşecek, baskının yaratacağı tek sonuç ise daha fazla şiddet olacak.
Evet-Hayır’ın ötesinde ağır sıkıntıları var Türkiye’nin. Bunların başında da toplum olma niteliğini hızla kaybediyor olması geliyor. Yaşayacak ve göreceğiz sonuçlarını.