Fadıl Öztürk

Fadıl Öztürk

Nurhan

Hayatın sudan ucuz olduğu zor zamanlarda birbirimize kalmış arkadaşlardık. Bir daha anladım ki, bir devrimin mutfağında asla erkekler olmamalı…

12 Eylül öncesi genci, yaşlısı, kadını, erkeğiyle kanlı bir anti faşist mücadele verildi. Bu zorlu mücadeleyi sanki sadece erkekler vermiş gibi, o kadınlar, o devrimcilerin eşleri, bacıları olarak algılanarak ikinci, üçüncü planlara itilerek adeta unutturuldular. 12 Eylül sonrası devrimcileri karalamak için yapılan ‘Bacı’ edebiyatıyla iyice ötelendiler o direnişçi kadınlar. O kadınlardan birinin hayatına dokundum kendi payıma. Kendimle yeniden tanıştım bu nedenle. Kendimin tozunu yeniden aldım hiç yorulmadan.

 

1983'te, Elazığ 2nolu Askeri Cezaevi'nde hiç tanımadan, eşiyle kendisinin vesikalık fotoğraflarını bir araya getirerek resmini yaptığım Nurhan Yıldırım Obuz'u yazacağım sizlere. İddia edebilirim ki dil, aynalardan farklı olarak insanın kalbini de gösterir, görmek isteyenlere.

*

Nuran, Türkiye’nin Bask bölgesinin Erzincan kentinde, Kenan Franko döneminde anti-faşist mücadelede yer almış, direnmiş gencecik kadın arkadaşımızdan biridir. 1938’de Dersim’den Erzincan’ın merkez köyü olan, Ermeni soykırımı ile boşalmış, adı Balsu olarak değiştirilen, Mağacur’a göçmüş alevi bir ailenin yedi çocuğundan beşincisidir. İlkokul yılları öğretmen ablasıyla geçer ve daha o yıllarda dünya klasikleriyle tanışır, onları okuyarak büyür. Bir yaşta durmaz, büyür Nurhan...

Abi ve ablaları da devrimci olan Nurhan, ortaokul ve liseye Erzincan’da devam eder. Kendi köylüleri olan Süleyman Akdağ’ın Ankara Hacettepe'de vurulup Balsu köyüne getirilmesiyle köy gençlerinin olduğu gibi, Nurhan’ın da politik ilgisini arttır. Ortaokulda okurken okul arkadaşlarıyla Erzincan Dev Genç’e giderler ama yaşları küçük olduğu için derneğe alınmazlar. Tarih 30 Mart’tır ve Kızıldere anması yapılmaktadır. Konuşmacı Nurhan’ın ağabey ve ablasının arkadaşları olan Erdinç Obuz’dur. İçinden ‘Bir gün bu dernekten içeri gireceğim’ sözünü verir kendine. Nurhan kendine söz verecek yaştadır artık...

 

Erdinç, Nurhan’ın ağabey ve ablalarının arkadaşıdır. Derneğe alınmamasının üstünde iki yıl gibi bir zaman geçer. Nurhan artık ortaokul öğrencisi değildir. Büyümüş ve politik ilgisi de bilinçlenmeye doğru gitmektedir. Abisinin arkadaşı olarak Erdinç Nuranların evlerine gidip gelmeye başlar. Erdinç’in Sünni olduğu halde devrimci olması, ailede ayrı bir saygıyla karşılanır. Sadece Alevilerin devrimci olduğu düşüncesi bir kırılmaya neden olur. Lise biter üniversiteye hazırlanır Nurhan. Bu arda bir kaç gösteride içeri alınır ve bırakılır. O sene üniversiteye giremez, bir dahaki yıla hazırlanayım derken 12 Eylül darbesi olur. Bu Nurhan’ın da okumasına darbe olur...

 

Erdinç Ankara Yüksek Teknik öğretmen okulu öğrencidir, bir devrimci görevlendirme ile Erzincan’da faaliyet sürdürmeye gelmiş profesyonel bir devrimcidir. Nurhan’ın yüksek okul kazanamadığı yıl siyasete daha içeriden ilgi gösterir ve Erdinç’le gittikçe daha samimi olurlar. Sadece güzel bir kız değil, artık bir yoldaştır da Nurhan. O yıl Erdinç Nurhan’a evlenme teklif eder. Bu söz döner dolaşır Nurhan'ın babasının kulağına gider. Baba nettir ‘kelle koltukta bir adama kızımı vermem’ der. Nurhan'ın babası, giyimine kuşamına özen gösteren takım elbise ve fötr şapkayla dolaşan bir Dersim’lidir. Aynı zamanda kendi köylerinin muhtarı olan, Erzincan bürokrasisinden misafirleri gelip giden, her makama girip çıkan modern bir babadır.

 

12 Eylül darbesinin ardından Erdinç Erzincan’dan Malatya bölgesine alınır. Nurhan'a ilgi duyduğunu örgüt içindeki arkadaşlarına açar ve onların onayını ister. O dönem Melih Pekdemir doğudadır. Ticari süs verilmiş bir dolmuşla bölgedeki faaliyetleri sürdüren Melih, bir gün Erdinç’le Erzincan’a gelir, köye gider Nurhan’ın ailesiyle tanışırlar. Melih, kararı Erdinç ve Nurhan’a bırakır...

 

Daha sonra Sivas sorumlusu kolu kesik Ertan gelir ve bir başka evde Nurhan’la görüşerek yaşının çok genç olduğunu, ailesinin maddi durumunun çok iyi olduğunu, devrimciliğin zor olduğunu, böyle rahat bir hayattan zorlu bir hayata geçmenin kolay olmadığını hatırlatır. Nurhan, Erdinç'i sevmektedir ve hayatın yavaş yavaş o tarafa doğru akacaktır. Ertan’a: ‘Devrimci olacaksam her şeyi yaşayarak öğrenmem gerekir’ der. Hayallerini bir sevmenin süzgecinden geçirmektedir Nurhan…

 

Baba kızını vermemekte kararlıdır ve bu nedenle Nurhan’a Erzincan kent merkezine inmeyi yasaklar. Bir gün, köyün dolmuş şoförü Alaattin, bir kibrit kutusu içinde Erdinç’ten ‘Ben gidiyorum, kararını verirsen yarın şuraya gel’ diyen bir not getirir. Ertesi gün dolmuş şoförü Alaattin, kar ve fırtınaya rağmen Nurhan için erkenden yola çıkar.

 

Annesi, Nurhan’ın gidince bir daha dönmeyeceğini bildiği için yalvaran bakışlarıyla ‘Ne olur gitme.!' der kızına. Aslında kızının yapmak istediğini de yapmasını isteyen bir annedir. Ama yine de kolay değildir bir annenin kızından ayrılması. Nurhan dönüp annesiyle bakışır ve ayrılır. Anca dört yıl sonra görüşebilirler annesiyle. Nurhan, annenin gözlerinde kalan bir vedalaşmadır o sabahtan itibaren...

 

Erdinç’le Erzincan içinde görüşürler, ama 12 Eylül sonrasıdır ve bütün şehir çıkışları tutulmuştur. O ablukaya rağmen çıkar ve Malatya’ya giderler. Erdinç ve Nurhan artık sevgili değil, arkadaşlarının da oluruyla Evli devrimci bir çifttirler. Yoldaşlık aşk gibi önceden öğrenilmeyen, ama yaşanan bir haldir.

 

Malatya’da Nurhan'ın ilk dikkatini çeken taksi ve dolmuşlarda çalan dertli Arguvan türküleridir. Her türkü bir kuş olup Nurhan’ın kalbine konmaktadır. Türküleri her duyduğunda gözleri sulanır Nurhan’ın...

 

Ev tutarlar Malatya’da, dağ kadrolarından arkadaşları eve gelip gitmektedir ve gelişinden 20 gün sonra Veli Eskili polisle girdiği bir çatışmada öldürülür. Nurhan gittikçe işin ne kadar ciddi olduğunu anlar ve ailesini kalbine gömüp, kendini bu koşullara hazırlaması gerektiğini düşünür.

Geldikleri gibi kapıdan hemen dönenler, bir gece kalıp giderler, çanta ve valizler, kapıya şifreli vuruşlar, ayakları yürümekten patlamış, dağdan inen yoldaşlar… Evleri bir örgüt evidir. Cuntanın her yerde operasyonlar düzenlemesi, televizyonlarda devrimcilerin vurulma ve yakalanma haberleri birbirini takip etmektedir. Tam bir korku ve abluka atmosferi içinde evini iyi kamufle eden, gizlilik kurallarına uyan, artık genç bir kadın devrimcidir Nurhan.

 

Bir akşam Erdinç'le evlerinde haberleri izlerken Merkez komitenin yakalandığı haberini verirler televizyon. Nurhan içinden inanmak istemezken, Erdinç'in dudaklarından ‘Eyvah!’ sözcüğü çıkar. Erdinç’in o halini hiç unutmaz Nurhan. Hiç beklemedikleri haberin şokunu yaşarlar. Artık, fazla kimsenin bilmediği, ama kadroların bildiği ‘Merkez Komite’ olarak bilinen örgütün ileri gelen önder kadroları İstanbul’da yakalanmıştır. Kimsenin beklemediği bir hayal kırılmasını Erdinç'le beraber yaşar Nurhan…

 

Evlerini değiştirirler, alınması gereken önlemleri alırlar, ama hayal bir kere kırılmıştır, kendilerini daha kötü günlerin beklediğinin bilinciyle devam ederler illegal devrimci hayatlarına. Doğu Anadolu sorumlusu diye bilinen ve Malatya’da kalan kişi de yakalanınca çember iyice daralır ve operasyon dışına çıkmak için Nurhan ve Erdinç Diyarbakır’daki yoldaşlarının yanına geçerler mecburen.

 

Diyarbakır’da da bilinen kadrolar, eş ve çocuklarıyla hepsi aynı evde kalırlar. Nurhan ve Erdinç'te gider ve onlara aynı evi paylaşırlar. Hep beraber aynı evde kalmanın tehlikesini bile bile bir aradan kalırlar. 12 Eylül’ün üstünden bir yıl gibi bir zaman geçmiş, siyasi faaliyetten çok korunmaya çalıştıkları için ekonomik zorluklar da onların yakasına yapışmıştır. Olan paralarını da çocuklar ve hasta arkadaşların ihtiyacına göre düzenlemişler. Yakalanırlarsa hep beraber, öldürülürlerse yine hep beraber… Başka bir seçenekleri yokmuş.

 

Oturur bir durum değerlendirmesi yaparlar. Diyarbakır'dan eski çalışma bölgesi Malatya’ya geri dönmeleri kararını verilir. Erdinç ve Nurhan Diyarbakır’dan Malatya’ya geri dönerler. Malatya’da Bir müddet İsrail arkadaşlarının baba evinde kalırlar. İmkânlarını zorlayıp tekrar yeni bir ev tutarlar. Erdinç, kod ismiyle aranmaktadır. Afişleri tren garı ve işlek yerlere asılmış bir durumdadır. Buna rağmen Erdinç dağ grubuyla ilişkiye geçerek, zaman zamanda dağa gidip gelerek kalan kadro ve ilişkilerin korumaya çalışır. Nurhan artık illegalitenin kurallarını iyice öğrenmiş, hem kendini, hem de evlerini titizlikle kamufle etmektedir. Mahalleye, komşuya, bakkala renk vermemektedir. Nurhan, ablukanın kalbinde gizlice yaşayan bir devrimcidir.

 

Nurhan’la Erdinç evde tehlikenin olmadığı anlamında, evlerinin perdeleri çekilmiş bir odasının lambasını açık bırakmak biçiminde anlaşırlar. Erdinç her geldiğinde o ışığı görür evde bir tehlikenin olmadığını bilerek güvenle eve girermiş. Bir gün Erdinç eve gelmez ve o odanın lambası öylece açık kalır. Daha önce anlaştıkları üzere, yapmaları gereken evi bir an önce terk etmektir.

 

Evde yakalanmasını istemedikleri ve taşınmayacak ne varsa banyo sobasında yakıp, ev eşyalarını bırakarak çıkarlar evden. Ama komşuları Zübeyde Abla başka bir kente ziyaret amaçlı giderken, kendisinin çok değerli acem halıları boş evde çalınır diye emaneten Nurhan’a bırakır. Nurhan evi terk etmesine terk eder ama, aklı fikri o emanetlerde kalır. Neyse çok sonra öğrenir ki, Erdinç polis sorgusunda evini vermediği için, ev basılmamış Nurhan'ın Zübeyde Ablası da uzun zaman gelen giden olmayınca, balkondan eve girip halılarını alır. Çok sonra da olsa bunu öğrenen Nurhan emanetin sahibini bulmasına çok sevinir…

 

Evden çıkar ama Erdinç’in yakalandığını haber vermesi gereken bir başka evde kalan arkadaşlarına da haberdar etmesi gerekir. Malatya’ya döndüklerinde babasının evinde kaldıkları İsrail de vardır Nurhan'ın yanında. Ama gidip haber vermesi gereken evi İsrail’in bilmemesi gerekir. Kural böyle. İsrail’den ayrılırlar ve elinde valiziyle diğer örgüt evine gider. Evde Saadet, kız kardeşi ve bir bebek de vardır. ‘Bu gece kalalım, sabah çıkarız’ derler. Ama Nurhan'ın aklı dışarıda kalan İsrail’dedir. O gecenin sabahı eşarpla kendilerini kamufle ederek, İsrail’i tren garından alarak, dört kişi, bir bebekle taksi tutup Malatya’dan çıkarlar. Arama ve kimlik kontrollerinden geçe geçe varırlar Elazığ’a, oradan da Diyarbakır’a varırlar. Bir biçimde Diyarbakır'daki arkadaşlarını bulup, hem Erdinç'in yakalandığı haberini verirler, hem de kendilerini garantiye alırlar.

 

Diyarbakır'da bu ikinci gidişleriyle durumları eskiye nazaran daha da iyi olmuştur arkadaşların. Nurhan'ın kendinden küçük kardeşi Adnan Diyarbakır Hukuk fakültesini kazanmış ve orada okumaktadır. Bir gün Nurhan'ı tesadüfen yolda görür ve ablasına sezdirmeden kendisini takip eder ve kaldığı apartmanı öğrenir. Erzincan'da Milli Eğitimde çalışan Perihan ablasını arar ve Diyarbakır'a çağırır. Abla apar topar gelir, apartmana kadar gelirler, Nurhan’ın tarifini vererek komşularından öğrenirler. Kapının zili çalar Nurhan açar ve karşılıklı kalakalırlar. Bütün duyguların kesişme noktasıdır o an. Sevicin ağlamayı, ağlamanın heyecanı, heyecanın serinkanlılığı çağırdığı andır o an. Ve bir noktadan sonra kendilerini bırakırlar, sarılıp ağlarlar. Ve bu heyecan Erzincan'daki eve de taşınır. Bazı sevinçlerin bir damlasını dahi dışarı dökmeden taşımak tam da bu haldir.

 

Yıl gelir 1983’e, Nurhan arkadaşlarının İsteğiyle Adana'ya taşınır ve arkadaşlarıyla ev tutar. O zamana kadar Erdinç'ten bir haber almamıştır. Nazım, Nurhan’ı Erdinç'ten haber alması için İzmir’e yollar, daha önce bir kere görüştüğü kayınbiraderinin Kemeraltı'ndaki dükkanına gider. Erdinç'in Elazığ 2 No’lu Askeri Cezaevi'nde yattığının haberini oradan alır. O tarihlerde ben de aynı cezaevindeydim.

 

Cezaevinde kendimce resim çalışıyordum. Sayısız cezaevi arkadaşıma, eşlerinin, sevgililerinin, babalarının, annelerinin ve çocuklarının resimlerini yapmıştım. Erdinç de Nurhan’la kendisinin birer vesikalık fotoğrafını yapmam için bana verdi. O güne kadar tanışmadığım Nurhan’la Erdinç’i bir resimde bir araya getirerek çizdim. Erdinç çizdiğim resmi gelen görüşmecileriyle dışarı yollamış. Nurhan İzmir'e geldiğinde kayınbiraderi çizdiğim o resmi Nurhan'a verir. Nurhan valizinde benim çizdiğim resimle tekrar Adana'ya arkadaşlarının yanına döner.

 

Artık Nurhan hangi evde yaşıyorsa, o resim de o evin duvarına asılıyor. Ev mi değişecek, sarılıp sarmalanarak özenle valize konan resim Nurhan'ın en kıymetlisidir artık. Yaptığım bir resmin dönüp dolaşıp beni bulacağını kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

 

Yeniden bir toparlanıp mücadele etmenin olanakları ortadan kalkınca, aranan arkadaşların yurtdışına çıkması istendi ve sağlandı. O sıralar Yaşathak Aslan, Nurhan'a Erdinç içeride olduğu için, Erdinç'in ailesinin yanına geçmesinin doğru olacağını önerir. Nurhan da toplayıp valizini Salihli'ye bilet keser. Yaşlı bir anne ve bir babanın, yeni cezaevinden çıkmış bir kayınbiraderin kapısını çalar. Nurhan, Erdinç'ten yadigârdır onlara ama hayat zordur.

 

Nurhan, Salihli'de kalmaktansa yurtdışına çıkmayı daha doğru bulur. Bu nedenle İzmir havaalanından yurt dışına çıkacak olan arkadaşı Saadet'le Salihli terminalinde buluşmak için randevulaşır ama Saadet'in otobüsü erken hareket ettiği için buluşamazlar. Ve böylelikle Nurhan'ın bütün yoldaşlarıyla ilişkisi kesiliyor. Erdinç'in Samsun'da yattığı zamandır.

Saadet’le buluşamamanın üzerinden iki ay gibi bir zaman geçer. Komşular fazla soru sormasın diye, Salihli'de yeni bir mahalleye taşınırlar. 7-8 ay sonra kayın biraderi Macit'le bir davete giderken polis çevirmesine takılırlar. Macit içeri girip çıktığı için, polislerin derdi Nurhan değil Macit'tir. Kısa bir ayaküstü sorgudan sonra araçtaki Nurhan'ı sorarlar. Macit, ‘yengem’ der polislere. 'Kimin eşidir' sorusuna? Verilen cevap 'Erdinç'in' olunca yemeğe gitmek yerine karakola giderler.

 

Nurhan’ın üzerinde Gülcan Ateş kimliği vardır. Nezarete alırlar Nurhan'ı. Kayınvalide de gelininin adının Nurhan olduğunu söyleyince sorgu başlar. Ama Nurhan ‘iyi bir hikaye uydurursam, ben buradan çıkarım’ düşüncesindedir. GBT araştırmasında kimliğin sahte olduğu çıkınca Nurhan kimliğinde ısrar etmez ve kabul eder. Alevi bir ailenin kızı olduğunu ve Erdinç Obuz'la bir evlilik yaptığı için ailesinin buna karşı çıktığı, bu nedenle sahte kimlik kullandığını söyler. Erzincan Emniyetine sorulur, Erzincan emniyeti Nurhan’ı sorgulamak için Erzincan'a ister…

 

Ama ertesi sabah ifadeler alınmış, savcılığa çıkmak üzereyken, bekçi olan, Erdinç’in kız yeğeninin eşi Mustafa, Nurhan’ı nezarete atılmış görünce tepesi atar, tabancasına çeker. Zaten deli dolu bir bekçidir. Bekçi Mustafa 'o benim yengemdir’ diye ortalığı yıksa da, bırakmazlar Nurhan yengesini. Nurhan Mustafa'yı sakinleştirir. Mustafa karakoldan çıkıp kahvaltılık malzeme alıp yengesiyle hücrede dört başı mamur bir kahvaltı yaparlar.

 

Savcılığa çıkarırlar Nurhan’ı, akşama kadar işlemler devam eder. En son akşam nöbetçi bir hâkimin karşısına çıkarırlar. Savcı, Nurhan’ın anlattığı hikayeye inanmaz ama ‘çok iyi bir aileden geldiğini anlıyorum. İyi bir kadınsın, bu işlere niye karıştın? Taşıdığın kimlik neyin nesi?' der. Hâkim sevimli ve Hulusi Kentmen gibi babacan biliridir. Gözlüklerinin üstünden Nurhan'a bakarak ‘Seni serbest bırakıyorum, sakın bir daha bu tür işlere karışmayasın' der ve serbest bırakır. Ama savcı Nurhan’ın peşindedir. Savcı tarafından tutuklanır ve Salihli Cezaevi, kadınlar koşuşuna götürülür. İnsan tutuklanmasına hiçsevinir mi?.. Nurhan Erzincan'a götürülmediği, tutuklanıp cezaevine atıldığına sevinir.

 

SALİHLİ CEZAEVİ:

Koğuş kapısından içeri girerken kendini çok kötü hisseder Nurhan. Çünkü yatanların hepsi adli mahkumlardır ve tek bir siyasi yoktur aralarında. Siyasi kadınların bir süre önce İzmir Buca Cezaevine yollandığını öğrenir. O gece kadın mahkûmlar bir yer hazırlarlar, minder verirler. Sabah kayınpederlerinden kendine yatak ve benzeri şeyler gelir. Adli mahkûmlarla iyi bir diyalog yakalar. Nurhan’ı sevmişlerdir. Onların mektuplarını yazar, telgraflarını çeker. Okunması, yazılması gereken neleri varsa imdatlarına yetişir. O kadar severler ki Nurhan’ı, cezaevinden çıkmasını bile istemezler.

 

Karadeniz’den Salihli’ye taşınmış bir ailenin kızıdır Necla. Birine aşık hamile kalır. Daha sonra beraber olduğu sevgilisinin evli olduğu ve Necla'yı kandırdığı ortaya çıkar. Ailesi kızlarının bu durumu bilinmesin diye hamileliği boyunca Necla'yı bir bağ evinde tutar ve doğumunu orada yapar. Doğumdan iki üç ay sonra kendi başına bu işi getiren adamı, yine bir bağ evinde bulur ve vurur. Ellerini yıkar ve gider polise teslim olur. 25 yıl Ceza alır Necla çocuğunu da ailesi büyütür. Nurhan’a o cezaevinde kol kanat gerer Necla, tıpkı çingene Gülbahar gibi. Dersim’li olup orada gardiyanlık yapan kişiden de kitap, dergi, gazete konusunda çok yardım görür Nurhan.

 

Fötr şapkalı, beyaz tenli tekim elbiseli Nurhan'ın babası, Erzincan'dan kalkar kızının görüşüne gelir. Demir parmaklıkların iki tarafında baba ve kız gözyaşı dökerler karşılıklı. Kızına ‘ Kapım sana hep açık olacaktır, bilesin’ der. Ailesinin öngörüsü ve anlayışı Nurhan’ın kalbinde hiç toz tutmaz bir yerdedir. Salihli hapishanesinde dört ay yatar Nurhan. Beş yıl aradan sonra, artık kendi gerçek ismiyle Erdinç’e, üzerinde ‘görülmüştür’ mührü olan mektuplar yollar, mektuplar alır. Mektuplar insanın iç aynasıdır.

 

Nurhan dört ay sonra Salihli cezaevinden çıkar ve iki ay gibi kayınpederinde kaldıktan sonra. Erzincan’a, baba ocağına gider Aradan yıllar geçmiştir. Babası kızının evliliğini kabullenmiştir, ama Salihli'ye gitmemesini, eşi çıkıncaya kadar kendilerinde kalmalarını ister Nurhan’dan.

 

Bartın’a Erdinç’in görüşüne gider, Erzincan’dan. Resmi nikahları yoktur ve bu durumda görüşmeleri bile ihtimal dâhilinde değildir. Bartın'da Savcıya gider, Erdinç’in nişanlısı olduğunu, 4-5 yıldır görüşmediklerini söyleyerek görüş izni ister. Savcı bu durumu hayretle karşılar ve görüşme izni verir Nurhan’a. Görüşte, askerler arasında karma karışık duygular yaşarlar Nurhan ve Erdinç. ‘ Nasılsın? İyi misin?’lerle geçen bir kapalı görüşme...

 

Nurhan'ın, kayınbiraderi Macit’le beraber, Bartın'a ikinci gidişi, Erdinç’in tahliyesi sırasındadır. Erdinç askerliğini yapmamıştır. Çıkar çıkmaz, birçok devrimcinin başına gelen, onun da başına gelecektir. Tahliye olur olmaz, kelepçeli bir biçimde askeri birliğe yollanır… Nurhan’ın bütün çabası, Erdinç askere yollanmadan ona izin koparmaktır. İkamet için köy muhtarlarından evrak alır, cezaevi savcısına dilekçe yazar, derdini anlatır bütün bu çabaları beş günlük bir izin koparmasını sağlar. Nurhan beş güne bile razıdır.

 

Bartın’dan Salihli’ye, oradan Erzincan’a. Beş günlük izni bitiren Erdinç, Amasya’da acemiliğini tamamlayıp, Ağrı’ya sevk edilir. Nurhan bu sefer de Erdinç'in 18 Aylık askerliğin bitmesi için gün sayar. Ağrı’dan Erzincan’a gidiş geliş daha kolay olduğu için, Nurhan bu sürede Erzincan'da baba evinde kalır, annesini gözlerinin önündedir artık ...

 

Erdinç gördüğü işkencelerden dolayı askerde bir kaç ameliyat geçirir. Ameliyat sonrası aldığı hava değişimi raporunu, Erzincan’a gelerek, Nurhan'ın yanında geçirir. Asker dönüşünde aileler arasında bir nikah yaparak evliliklerini resmileştirirler. Nurhan'la Erdinç, bir dönem kayınpeder ve kayın biraderlerde kalırlar. Daha sonra bir düzen kurmak için İzmir’e geçerler.

İkisi de işsizdirler. Geçinmek gibi devrimden küçük, ama devrimden zor bir dertle yüz yüzedirler Cuntaya direnir gibi, yaşamak için direnirler. Kolay olmaz ama tutunurlar hayata, kimseye muhtaç olmadan. 10 Ekim 1991’de tek çocukları olan Ekim Yaşathak doğar ve üç kişi olurlar. Hayatları tam buradan debisi düzgün bir akarsuya döner. Nurhan yağlı boya resim kurslarına gider. Bunun sonucunda karma bir resim sergisinde eserleri yer alır. Bununla yetinmez Nurhan, evlerinin tavan arasını atölye olarak dizayn eder. Ve o atölyede ürettiği resimleriyle 1-7 Haziran 2017 tarihleri arasında Tarihi İzmir Havagazı Fabrikası'nda ilk kişisel sergisini açar.

 

1983’te Elazığ 2.Nolu Askeri Cezaevi'nde yatarken, Arkadaşım Erdinç Obuz’un o güne kadar tanışmadığım eşi Nurhan’la Erdinç’in vesikalık resimlerini yan yana getirerek resimlerini yapmış ve içerde diğer arkadaşlarıma yaptığım diğer resimler gibi unutup, gitmiştim. İzmir’e yerleştikten, ailece görüşmelerimiz başladıktan sonra, Nurhan ve Erdinç onlara yaptığım resmi hatırlamışlardı bana.

 

1-7 Haziran tarihleri arasında Nurhan’ın sergisine eşimle beraber gitmiştik. Bir sürpriz bizi bekliyormuş. Serginin bir kenarında benim 1983’te Elazığ 2 No’lu Askeri Cezaevi’nde onlara yaptığım resim yanında da Nurhan’ın yaptığı benimle eşimin yağlı boya tablosu yan yana duruyordu sevinçle hüzün arasında gidip gelmiştik eşimle. Hayatın sudan ucuz olduğu zor zamanlarda birbirimize kalmış arkadaşlardık. Bir daha anladım ki, bir devrimin mutfağında asla erkekler olmamalı…

...

Fadıl Öztürk

[email protected]

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fadıl Öztürk Arşivi