Koray Düzgören

Koray Düzgören

‘Öfkeyle kalkan zararla oturur’ ya da ‘Biz ayrılamayız!’

Putin bir kere daha Şam’dan yana olduğunu ilan etti. Ankara biat politikasına devam ederek, ‘Rusya ile stratejik ilişkilerimiz var, çatışmaya gerek yok’ dedi.

İdlib’te Sarakib yakınlarında 8 genç insanın pisi pisine (Bunları özellikle vurgulayarak yazıyorum!) ölüme gönderilmesinden birkaç gün önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan bölgedeki son gelişmelerle ilgili olarak ne demişti?:

"Bu konuda Rusya da eğer biz birbirimize sadık ortaklar isek, tavrını belli edecek. Ya Suriye ile olan süreci farklı yürütecek ya da Türkiye ile olan süreci farklı yürütecek, bunun başka yolu yok."

Ankara bu açıklamadan sonra, İdlib’te topraklarını cihatçı çetelerden temizlemeye çalışan Şam yönetiminin güçleri üzerine alelacele bir destek birliği gönderdi.

Üstelik de Suriye ordusunun arkasında güçlü bir Rus desteğinin olduğu bilindiği halde ve böyle bir karardan Rusları haberdar etmeden…

Haber verildi, verilmedi tartışmalarının, yalan söyleniyor iddialarının bu noktada hiçbir anlamın yok.

Ruslar adeta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yukardaki sözlerine cevap vermiş gibi oldular. Yani taraflarını zaten ilan etmişlerdi bir kez daha açıkça duyurmuş oldular.

8 genç de maalesef öldükleriyle kaldılar. Sonrasında, "Misliyle mukabele, biz de onlardan 65’ini temizledik" vb. gibi lafların inandırıcılığı bulunmuyor.

Sadece bu olay da değil...

Rus uçakları, Minbiç civarında Halep’e doğru Suriye ve Rus ordusu mevzilerine saldıran, Ankara’nın ÖSO’cu (Özgür Suriye Ordusu) olarak nitelendirdiği cihatçı grupları da bombaladı.

Mesajı anlamak istemeyenler, daha da net anlayabilsin diye herhalde.

Böylece Moskova, süreci nasıl yürüteceğini çok açık bir şekilde ifade etmiş oldu.

Bir önceki yazıda, ABD’ye "Ya ben ya YPG" dedi, Rusya’ya da "Ya ben ya Esad" diyor! demiştik

Ve, "Beklenen, ABD ile ne olduysa Rusya ile de aynısının olması" diye de devam etmiştik.

Evet, yine aynı şey oldu.

Rusya, "Bizim için Suriye daha öncelikli" dedi.

Ankara da cevabını aldıktan sonra. "Ya öyle mi, peki" deyip yoluna devam etmeye karar verdi!

ABD’ye yaptığı gibi…

MOSKOVA’NIN KARARLILIĞI VE SERTLİKTEN YUMUŞAMAYA

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk defa Rusya’yı hedef alan ve Astana ile Soçi süreçlerinin bittiğine işaret eden konuşmasından saatler sonra, gelişen olayların ciddiyeti üzerine söylemini değiştirmeye, hatta yumuşatmaya başladığını görüyoruz.

Ukrayna’ya hareket etmeden önce de havaalanında, hedefinin doğrudan Rusya yetkili makamları olmadığını özellikle belirttikten sonra, "Burada muhatabımız siz değilsiniz, rejimdir ve bizim önümüzü kesme gibi bir durum da söz konusu olmasın." demek zorunda kaldı.

"İdlib konusunda Rusya ile bir görüşme olacak mı?" sorusu üzerine ise "Dışişleri Bakanımız olsun MİT Başkanımız olsun, Savunma Bakanımız olsun kendi muhataplarıyla görüşme kanallarını aralıyorlar. Çok daha önemlisi bu süreçte eğer istediğimiz neticeyi alamazsak tabii ki ben de muhatabımla görüşmek suretiyle işin ciddiyetini kendilerine özellikle ifade edeceğiz." dedi.

Yani bırakın ipleri koparmayı, Putin’le görüşmenin yollarını aradığı anlaşılıyordu.

Ukrayna’da Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesini tanımadıkları açıklaması ya da askerleri Neo-Nazi sloganıyla selamlaması işin şekliyle ilgili gösterilerden ibaret.

Moskova asıl Ukrayna’ya verilen 200 milyon dolarlık askeri yardım ile silahlı-silahsız insansız uçaklara içerlemiş olabilir.

(Buna asıl Türkiye’den büyük tepki gösterilmesi gerekirdi. Hazinede para olmadığı için memurlara yüzde 6-7 zam yapan bir ülkenin gösteri uğruna Ukrayna’ya 200 milyon dolar vermesi anlaşılır bir durum değil.)

Erdoğan’ın buna rağmen Ukrayna’da, Rusya’yı kızdırmak pahasına yaptığı bu gösterilerden sonra dönerken yaptığı açıklamalarla Moskova’ya yumuşak mesajlar göndermeye devam ettiğini görüyoruz.

Rusların Şam yönetiminden yana yaptığı tercihte herhangi bir değişiklik olmadığını, hatta eskiye göre çok daha kararlı olduklarını görmesine rağmen Erdoğan’ın kullandığı uzlaşmacı dil dikkat çekici.

"İdlib’de yeni bir savaşa, sivil katliamına ve göç dalgasına müsaade edemeyeceğimizi de onlara (Moskova’ya) bildirdik. Bugün de Dışişleri Bakanımız, Rus mevkidaşı Lavrov’la bir görüşme yaptı. Hem sahada hem de masada gerekli adımları atıyoruz." diyor.

Çatışma değil, uzlaşma istiyormuş gibi görünüyor.

Uçaktaki Saray görevlilerinden birinin, "Rusya’ya bu şartlarda ne mesaj vermek istersiniz?" danışıklı sorusu üzerine ilginç açıklamalar yapıyor:

‘BİZİM RUSYA İLE ÇATIŞMAYA GİRMEMİZE GEREK YOK’

"Bizim Rusya ile şu aşamada bir çatışma ya da bir ciddi çelişki içerisine girmemize gerek yok. Bunu niye söylüyorum? Biliyorsunuz bizim şu anda Rusya ile çok ciddi stratejik girişimlerimiz var." diyerek esas meseleye geliyor.

Bunlardan bir tanesinin Akkuyu Nükleer Santrali olduğunu hatırlatıyor. Bunun çok önemli olduğunu vurguluyor.

İkincisinin, Türk Akım Projesi olduğunu söylüyor. Tabii bu da çok önemli bir mesele. Ama asıl mesele, Türkiye’nin doğal gazda Rusya’ya bağımlı olması.

Şöyle belirtiyor bu konuyu:

"Bir diğer adım, şu anda doğalgazımızı, bildiğiniz gibi çok ciddi bir oranda Rusya'dan alıyoruz. Bu da bizim için önemi ifade ediyor, çünkü stratejik bir yatırım."

Tabii bir de S-400’ler meselesi var. Malum bu konuda geri adım atmaları söz konusu değil!

Ayrıca Rus turistler Almanya’yı geçip birinci sıraya yerleşmiş durumda…

Bu nedenlerle Erdoğan, "Bunlar bizim için önem arz ediyor. Bu bakımdan bunları biz görmemezlikten gelemeyiz. Onun için de tabi her şeyi oturacağız konuşacağız." diyor.

"Öfke ile değil. Çünkü öfke ile kalkan zararla oturur. Ama tabi nerede öfke, nerede zarar bunların da tespitini yapmak, istişare ile kararını vermek önem arz ediyor."

Bu durumda Türkiye Rusya’dan nasıl kopabilir?

Putin’in İdlib konusundaki kararlığının, Ankara’nın Suriye’de iyice çıkmaza girmesine, hatta ciddi kayıplar vermeye başlamasına rağmen devam edeceği muhakkak.

Bütün kozlar Putin’de ve Erdoğan’ın elinde herhangi bir kart olmadığını en iyi bilen de o…

En fazla mülteciler meselesini gündeme getirerek Avrupa’yı korkutmaya çalışarak İdlib’de kendisini desteklemelerini isteyebilir. Bunu bir süredir zaten yapıyor ama şimdiye kadar Almanya’nın dışında fazla ilgilenen olmadı.

Üstelik son günlerde Rus medyasının, Ankara’nın Suriye’deki cihatçı, El Kaide kökenli örgütlerle içli dışlı ilişkilerini yeniden piyasaya sürdüğü düşünülürse… Ankara hiç Putin’den vazgeçebilir mi?

Ayrıca zaman zaman gündeme gelen, Rusya’nın 15 Temmuz ve Erdoğan darbesi konusunda önemli bilgi ve belgelere sahip olduğuna ilişkin iddialar da işin bir başka boyutu…

Öyleyse, "Biz ayrılamayız" durumu var.

Tabii şimdilik…

İdlip Ankara’ya rağmen cihatçılardan temizlendiğinde ne olur şimdiden bilemeyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi