Ragıp Duran
Öldü fakirlerin futbolu
Bu memlekette futbol uzmanı 3 günlük gazete çıkıyor. Bütün televizyonlar her gün saatlerce maç muhabbetleri yayınlıyor. Okulda, işte, evde, sokakta varsa yoksa Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş. Ya da Trabzonspor, Bursaspor hatta Amedspor.
Yayın hakları tutarları, transfer rakamları, reklamlar, borçlar artık milyon dolarla ölçülüyor.
Önemli maçlarda "Türkiye nefesini tutuyor’’. Futbol adamları açıklamalarında "İnşallah, Maaşallah’’dan sonra mutlaka "Milli birlik ve beraberlik’’den sözediyor. Tribünler "Şehitler ölmez’’ diye inliyor.
Futbol sadece Türkiye’de değil bütün dünyada çok popüler ve kaçınılmaz olarak çok boyutlu bir fenomen! Son dönemlerde para, milliyetçilik ve şiddet daha çok su yüzüne çıkmaya başladı.
Futbolun anavatanı İngiltere’de futbol dünyası da ayan beyan "Kentsel Dönüşümün’’ kurbanı oldu. İngilizcesi "Gentrification’’ olan bu deyim, Türkçe’ye "Soylulaştırma’’ diye çevrilmedi. Ne yani biz soysuz muyuz? Avrupa’da resmi yetkililerin maç izlediği tribünler genelde "Protokol Tribünü’’ olarak adlandırılır. Bizde ise orası "Şeref Tribünü’’dür. Çünkü, yoksa en ucuz biletle girilen mesela Eski Açık "Şerefsizler Tribünü’’mü ki?
Her şey aslında neo-liberalizmin küreselleşmesiyle başladı. 80li yılların sonu 90lı yılların başı. Köken olarak bilhassa İngiltere’de, işçi sınıfının erkek kesiminin en popüler, en temel hem eğlence hem de sosyal ilişki alanı, bir ölçüde de kimlik sahası olan futbol ve stadları, insanları bir süreliğine de olsa siyasi-ideolojik mücadeleden uzak tutabiliyordu. Sınıf ölçütleri muğlaktı o zaman futbolda. İşçi ile fabrika sahibi aynı takımı aynı tribünde destekleyebiliyordu.
Bizde 60lı yıllardan itibaren Orhan Şeref Apak’ın, "Futbolu Anadolu’ya yaymak’’ gibi cömert ve bölgeselci görünümlü girişimleriyle modern ve kitlesel afyon ruhu taşraya da ihraç edilmiş oldu. İlk meyvesini de 17 Eylül 1967 günü oynanan Kayserispor-Sivasspor maçında verdi: 43 ölü!
İngiltere’de uzmanlara göre bugünkü olumsuz dönüşümü tetikleyen iki olay var: 29 Mayıs 1985’de Brüksel’deki Heysel stadında Juventus-Liverpool maçında çıkan olaylarda 39 taraftarın can vermesi. Bir de 15 Nisan 1989 günü Sheffield’de oynanan Nottingham Forest-Liverpool maçında benzeri olaylar sonucu 96 taraftarın hayatını kaybetmesi.
İlginçtir her iki faciada da İngiltere’nin liman kenti ve "İşçi Sınıfının Kahramanı’’ şarkısını söyleyen Beatles’ın kenti Liverpool’un adı geçiyor. Araya bir parantez: Sadece Liverpool değil bir çok İngiliz takımı "Hooligan’’larıyla da anılıyor. Bira ya da uyuşturucu müptelası bu gençler ki çoğu zaman ırkçı dazlaklar grubuna da değiyor, aslında proleter babalarının işsiz ve gelecekten umutsuz çocukları. Babaları İngiliz stadyumlarında eskiden "Terrace’’ adı verilen en ucuz ve koltuksuz tribünlere gider ve maçı ayakta izlerdi. Bizim Mithatpaşa stadında da toprak sahanın seviyesinin neredeyse altında "Duhuliye’’ tabir edilen ayakta maç izlenen bir bölüm vardı.
Kitlesel ölümlere yol açan faciaları gerekçe olan kullanan egemenler, stadları yeniden dizayn etti. "Terrace’’ bölümleri kaldırıldı. VIP locaları artırıldı, koltuklar modernleştirildi, stadlar "mabed’’ olarak anılmaya başlandı. İçinde alış-veriş merkezleri ve lüks restoranlar açıldı. Futbol artık seyirciye değil zengin tüketicilere yönelik bir temaşa haline getirildi. Bu fırsattan istifade stadyumlara yüzlerce güvenlik kamerası konuldu. Orwell’in 1984’ünü herhangi bir İngiliz stadyumunda film olarak çekebilirdiniz artık.
Bu dönüşümün önemli bir göstergesi de futbol klüplerinin hukuki yapısı ve mülkiyetindeki değişimde kendini gösterdi. Eskiden bizim mahallenin hadi bilemediniz bizim şehrin zanginlerinin desteğiyle yaşamını sürdüren daha çok da dernek statüsündeki futbol klüplerini, Arap Şeyhleri, ABD’deki dev mali holdingler ya da Rus mafyası satın alıp geçim kapısı ve prestij kartviziti haline getirdi. Eskiden klüp başkanları vardı şimdi artık klüp patronları var. Borsada işlem görüyor hisse senetleri.
Bizde islami görünümlü alaturka neo-liberal iktidarın temel mali faaliyeti inşaat da olunca, çeşitli kentlerdeki Atatürk stadlarını da ortadan kaldırmaya da yaradığı için bir çok kente kocaman stadyumlar yapıldı. Yeni model hepsi.
E bu kadar yatırım yapınca ve taraftar yerine tüketiciye hitap ediyorsanız maç bilet fiyatları da artırılmalıydı, değil mi? Türkiye’de Pasolig ucubesi yaratılarak hem yandaşın kasası dolduruldu hem de taraftarı tüketiciye dönüştürme süreci hızlandırıldı. Artık öyle isteyen istediği zaman maça gişeden biletini alıp gidemiyor. Futbol dünyası soylulaştırılmıştı.
Kombine tabir ettiğimiz yıllık maç aboneliği olsun, tek maç biletleri olsun artık sıradan bir yurttaşın kolay kolay verebileceği bir tutar değil. İngiltere’de mesela Arsenal’ın yıllık en ucuz kombinesi 1200 Euro civarında (TL karşılığını veremiyorum benim bu rakamı yazmamla sizin okumanız arasında geçen sürede fark olacak!). Bu tutar bir aylık asgari ücrete tekabül ediyor. Bu sene bir tek Liverpool maçını izlemek için alacağınız biletin bedeli 44 Euro. Oysa ki 1990'da bu biletin değeri 7 Euro idi. Kıyaslama için bir kaç rakam daha: Yıllık kombine PSG’de 450, Marseille’de 190, Barcelona’da 132 Euro. Bizde Euro son zamanlarda çok değer kazandığı (!) için en ucuz kombinenin 200-250 Euro olması Avrupa klüpleriyle kıyaslama açısından pek bir anlam ifade etmiyor. Bu tutarı asgari ücretle (Yaklaşık 222 Euro) kıyaslayınca daha net bir fikir sahibi olabiliriz.
Kuşkusuz neo-liberalizmin bu futbol taaruzuna karşı hakiki futbolu yani sokak futbolunu, amatör ve endüstriyel olmayan futbolu savunanlar da var. Fransa ve İtalya’da münhasıran futbol sosyolojisi üzerine çalışan akademik birimler ve uzmanlar mevcut. Özellikle İnternet üzerinden yayın yapan solcu taraftar grupları aktif.
Sadece 2 sene önce, 6 Şubat 2016 günü ünlü Anfield Road stadında Liverpool-Sunderland maçının 77. dakikasında 10 binden fazla seyirci "Açgözlü hıyarlar, bu kadarı da fazla’’ sloganını atarak tribünleri terk etti. Sebep? Liverpool klübü kısa bir süre önce halk tribününde maç bilet fiyatını 59 pound’dan 77 pound’a (100 Euro) çıkartmıştı. Seyirci de 77. dakikada tepkisini gösterdi. Daha da güzeli 2010 yılında bir Amerikan şirketinin satın aldığı Liverpool klübünün yönetimi bu seyirci protestosundan sonra bilet zammını iptal etti.
Dersimiz direniş ve mücadele olunca sonuç kısmen başarılı!