İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

Ölüler üzerinde şahlanan ülkeyiz

Öyle alıştık ki, vekaletimizi taşıyanların öfkemizi katlayan bir rahatlıkla sandığa havale ettikleri cesetlerimizin üst üste yığılmasını izliyoruz.

AKP iktidarında dile yerleşen sözcükler, kavramlar topyekûn yozlaşmanın kanıtı.

Siyasetin kirlenmişliğini, kötülüğün örtülmesini, hukuksuzluğun sıradanlaştırılmasını perdeleyen silah haline getirdikleri bir dili hakim kıldılar.

Kadınlar diyor ya "eşitlik dilde başlar", çünkü şiddet de dilde başlar.

Dildeki şiddet muhatabını sindirme, kişiliğini parçalama, mantıklı düşünme yetisini sistematik biçimde tahrip etme yöntemidir. Sonuç alınamamışsa şiddet sözden eyleme dönüşür ve nihayetinde imha etmeye yönelir. Kadınlar bu şiddet zincirinin hiçbir aşamasında korunmadığı için öldürülürken, niye ayrılmadığını sorgulamaya kalkanlar sistematik işkencenin yarattığı travmayı hiç bilmeyenler muhtemelen.

Asıl söylemek istediğim bu değil ama yakından ilgili.

Küçük bir kesim hariç hepimiz sözel şiddetin muhatabıyız. Çok farkında olmasak da ağır mobbing altında olmamızın yanı sıra ağır hatta ölümcül şiddet eylemlerinin de hedefiyiz. Bilincinde olmayabiliriz ama bilinçaltımız sürekli tehdit, sürekli travma depoluyor.

Ipsos'un Dünya Ekonomik Forumu (WEF) için 30 ülkede yaptığı araştırmada Türkiye’de 5 kişiden 3’nün akıl ve ruh sağlığının bozulduğu ortaya çıkıyor. Ülke ortalamalarında Türkiye açık ara birinciliği alıyor. Araştırma pandemi dönemiyle sınırlı tutulsa da, diğer ülkeler arasında birinci oluşumuzu açıklamaya yetmediği ortada. 

Çünkü hiçbir araştırma "vicdan" ve "ahlak"tan bu kadar çok söz edilen bu ülkede deneyimlediğimiz ya da tanık olduklarımızın 20 yıl boyunca yüklediği psikolojik tahribatı ölçemez.

Sıradan yurttaşları geçin, muhalif siyasilere bakın. İktidar dilinin muhalefetteki etkisi ve siyasette yarattığı yozlaşmayla arasındaki paralelliği görmek gerçekten ürkütücü.

İsrafı yolsuzluğun, vicdanı hukukun yerine kullanarak, iktidar kavramlarına teslim olmuş hiçbir siyasi oluşum hakiki muhalefet yapamaz. İsraf dersen yolsuzluğun hesabını soramazsın, vicdan dersen hukukun, yasaların güvencesinden vazgeçmiş; iktidarın insafına terk edilmiş "öğrenilmiş çaresizlik"i yırtıp atamazsın.

Dinsel bir kavram olan vicdan insanın doğuştan getirdiği yetenek değil bireyin çocukluk çağından başlayarak öğrendiği değer yargılarının, iyi-kötü tanımının, aldığı eğitimin karşılığı. İdeolojiden bağımsız oluşmuş vicdandan söz edilebilir mi?

Tersi mümkün olsaydı ailesine verebileceği tek şey olan 12,5 lirayı bırakıp kendini öldüren insan için bu "yerli milli" ülke ayağa kalkar, hatta sorumlular istifa ederdi.

Çocuğuna süt alamadığı için; ‘pazara gidelim" diyen eşine "param yok" diyemediği için intihar edenler ülkesinde bu kadar vicdandan söz edilmesi dramatik bir tezat değil mi?

Sadece pandemi mi bu hale getirdi insanları?

Mesela çocuklarını ısıtamadığı ve doyuramadığı için, onları bir yatağa yatırıp, ısınmaları için yanlarına saç kurutma makinesini bırakıp intihar eden kadın pandemiye bile yetişemedi.

Hadi onları kurtaramadık, çocuklarının başına neler geldi acaba, merak eden oldu mu?

Ya o gri pasaportla yurt dışına kaçanlardan birinin "et yiyemiyordum. Burada her gün et yiyorum" sözleri… Her biri ülkeyi sarsması gereken öyküler.

Ama biz hep beraber alıştık.

Öyle alıştık ki birer birer değil yüzer yüzer ölürken hep beraber susuyoruz. Öyle alıştık ki, vekaletimizi taşıyanların öfkemizi katlayan bir rahatlıkla sandığa havale ettikleri cesetlerimizin üst üste yığılmasını izliyoruz. Yemek bulabilmek için kafilelerle kaçılan ülkenin Cumhurbaşkanı da bu yılı "ekonomik şahlanış yılı" ilan ediyor.

Oradan bakınca doğru tabii. 128 milyar doların gittiği kişi ve kurumlar, vergisi silinen holdingler, kamu arsa ve binalarının peşkeş çekildiği müteahhitler, kendi şirketinden kendi bakanlığına dezenfektan alan işbitiriciler, insan kaçıran belediyeler şahlanıyor. 

Açlıktan intihar edenlerin, köle düzeninde çalışan emekçilerin, çocuğunu bırakacak kimsesi olmadığı için tek başına eve kilitlemek zorunda kalan sağlıkçıların; aşı olamadığı için, yoğun bakımda yer olmadığı için ölenlerin ülkesindeyse koca bir boşluk var.

 Evet, "çok şükür" ölüler üzerinde şahlanan ülkeyiz artık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi