otoriterliğin sınırları

milyonların yoksulluğunun baş sorumlusu otoriter emek rejimi, hazinenin durumunun en önemli sorumlusu selin sayek böke’nin kastettiği özelleştirme ve ihale hamleleri.

chp genel sekreteri selin sayek böke, geçtiğimiz hafta halk tv’de fatih ertürk’ün konuğu oldu ve hazine garantisiyle özelleştirme yapmış olan beş müteahhitlik şirketine chp iktidarında kamulaştırılacağını söyledi. sayek böke, türkiye’deki bütün kaynakları rantla yemiş olan beş şirketten bahsettiğini vurguladı ve daha sonra twitter’da kastettiği şirketlerle ilgili, " avanta kredi, haksız destek, yandaşlıkla ihale, ahbap çavuş ilişkileriyle aldıkları dövize endeksli hazine garantisiyle halkın parasını emen mega yandaşlar" ifadelerini kullandı. siz de okumuşsunuzdur. türkiye siyasetinde uzun zamandır, kamulaştırma terimine rastlamadığım için heyecan verici buldum.  

daha geçen hafta 6-7 eylül’ün yıldönümüydü, 1955’te gerçekleşen bu kanlı saldırı, özünde servetin el değiştirmesi hareketiydi. muhtelif mülkün, paranın, işyerlerinin sahibi o saldırıdan sonra başkaları oldu. sermayenin belli bir kesiminin talepleri doğrultusunda yürütülen hemen her şiddet eyleminde olduğu gibi, bunu da yoksullar gerçekleştirdi. 

sermayenin, kapitalizmin rekabet koşullarının dışında dinamikler oluşturularak el değiştirmesinin, her zaman o kadar ağır olmasa da, birçok yıkıcı sonucu oluyor. akp’nin kendine yakın sermayeyi güçlendirdiği, büyüttüğü sürecin de birçok sonucu oldu, devletin ve halkın sırtına büyük yükler bindi. selin sayek böke’nin anlattığı, belki bunu değiştirecek bir karar, zaten beş şirketten söz ediyor. bu kadar sınırlı bir kamulaştırma bile mümkün olur mu, yapılabilir mi, bunu kestirmek zor. chp’nin tercih ettiği iktidar ortaklarının, yani cumhur ittifakı dışında kalan sağ partilerin bunu destekleyeceği hepten şüpheli.  

basına yönelik baskıların önemli bir kısmının bu işlerin girdisinin çıktısının yazılmasını engellemeye yönelik olduğunu biliyoruz. 

ama ekonomiyle ilgili söylenecekler bundan ibaret değil. demokratikleşmenin esasen, - ümit akçay’dan bir kere daha ödünç alacağım ifadeyle- otoriter emek rejiminin değişmesi olduğunu da unutmamalı. akp iktidarı, diyanet’ten milli eğitim’e bir sürü kurumun yapısını, işlevini değiştirdi, kadın hareketinin kazanımlarına el koymak için elinden geleni yaptı, özellikle son yedi yılda hukukun geldiği hali hak ettiği açıklıkta yazsam, hukukla bizzat muhatap olurum, zaten bildiğiniz için uğraşmıyorum. ama en az bunlar kadar önemli olan, emekçilerin kölelik koşullarında çalışmak zorunda olduğu, her türden iş ve sosyal güvencelerinin ellerinden alındığı, git gide küçülen asgari ücretin olağan ücret haline geldiği emek düzeni. 

siyasi hamlelerin ardındaki ekonomik hedefleri görebilmek önemli. bu anlamda, 24 ocak kararlarının devamının getirildiğini, 12 eylül’ün başlattığı işin tamamlandığını söylemek yanlış olmaz. askeri cunta büyük zulüm yaptı çünkü sendikaların, sol örgütlerin ayakta, güçlü ve canlı olduğu bir ortamda 24 ocak kararları öyle rahat rahat uygulanamazdı. eh onlar olmayacaksa, "ülkücü"lere de ihtiyaç yoktu. 

bugünü de basına yönelik baskıyla, siyasete yönelik baskıyla açıklayamayız.  bunlar tabii ki çok önemli ama akp, otoriter emek rejimiyle bütün patronları, ihalelerle kendisine yakın şirketleri memnun etti. o yüzden milyonlar açlık sınırında yaşıyor, hazine tam takır, salgınla mücadeleye bütçe bulunamıyor.

hdp yöneticileri, sık sık bugünkü ekonomik tablodan savaş siyasetinin sorumlu olduğunu söylüyor. bunda büyük doğruluk payı var, iktidarın dış siyasette gerilime, kürt meselesinde şiddete dayalı politikasının ülkenin bugünkü halinde etkisi büyük; hem kaynakların nereye harcanacağı konusundaki tercihler anlamında hem de başka birçok sebeple. bu anlamda kılıçdaroğlu’nun, içerideki gerilimler ne olursa olsun, uluslararası alanda iktidarın yanında olacakları yönündeki açıklaması çok talihsiz çünkü bugün iktidar siyasetinin önemli bir kısmı uluslararası alanda cereyan ediyor. chp’li okurlar gücenmesin ama insanın içinden, kılıçdaroğlu yine bulmuş iktidarı destekleyecek bir alan, diye geçiyor. 

diğer yandan, ekonomideki sorunların sadece bu siyasetten kaynaklandığı iddiası doğru değil, milyonların yoksulluğunun baş sorumlusu otoriter emek rejimi, hazinenin durumunun en önemli sorumlusu selin sayek böke’nin kastettiği özelleştirme ve ihale hamleleri.     

seçimlerde chp’nin ortağı olmaya aday olan sağ partiler, bir seçimde kilit olabilir ama bunları söylemeleri, bunlarla ilgili öneride bulunmaları mümkün değil. yani iş başa düşüyor. chp de hazır laiklik eksenli siyasetin yani dincilik olmasın, dinsiz görülmeyelim siyasetinin ötesine bir adım atmışken, daha atacağı onlarca adım varken, hdp’nin de demokrasi ve barışa dair bir programın ötesine geçmesi çok iyi olur, diyorum. bilmem partililer katılır mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi