'Özgür' ve 'Özgürlüğü çalınan' Demirtaşlar

Demirtaş (Özgür olan) alınmasın, gocunmasın. Herkes cesur olamıyor, biliyoruz. Beklemiyoruz da… Herkes Demirtaş (özgür olmayan) gibi anlamıyor, yaşamıyor, mücadele etmiyor hayatta, lakin böyle olunca da "bir şeyler" düzelemiyor işte.

18 Nisan, Salı gecesi yaklaşık 7 yıldır Edirne F Tipi Cezaevi’nde siyasi rehine olarak tutulan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ekonomist Prof. Dr. Özgür Demirtaş'ın "Hiçbir siyasetçi ile akrabalık bağım yok" açıklamasına cevaben esprili bir tweet attı.

"Niye böyle olduk amca oğlu? Sen özgürsün, ben rehineyim diye mi?" diye yazdı.

Demirtaş'ın (özgür olmayan) bu sarkastik tarzına uzun zamandır aşinayız.

Siyaset yaparken zaman zaman sorunları hiciv ve nükte ile ele alması, mücadele ettiği "şeyleri" müstehzi üslubu ile eleştirmesi birçoğumuzun hoşuna gidiyor. Kaldı ki bu tarz onun siyasetini “yumuşatmıyor” aksine tabir yerinde ise daha sert vuruyor bu tavrı ile Demirtaş.

Lakin, siyasi hiciv yapmak için de, onu anlamak için de, hem farklı hem de berrak bir zekaya ihtiyaç var. Bence biraz da cesarete.

Demirtaş’ın (özgür olmayan) mevzubahis cevabından sonra, Demirtaş'tan (Özgür olan) manifestoyu andıran '3 maddelik bir açıklama' geldi.

"1) Selahattin Demirtaş burada bir MİZAH fırsatı yakalayıp bu twiti atmış. Selahattin Demirtaş'ın bile dayanamayarak ESPRİ konusu yaptığı bu asılsız iddiadan hareketle bir kere daha hatırlatmak istiyorum: Benim hiçbir siyasetçiyle yakından veya uzaktan akrabalık bağım YOK. +"

ESPİRİ büyük harflerle, YOK da büyük harfler ile…

TAMAM ANLADIK: Demirtaş (Özgür olan) Demirtaş (özgür olmayan) ile akraba değil.

Gerçekten tüm takipçiler anladı. Asayiş berkemal. Genç neslin sevdiği tabirle "Sıkıntı yok!"

Demirtaş (Özgür olan) bu açıklama ile de yetinmedi, "Bu tweet ülkenin MİZAHA ne kadar AÇ olduğunu gösteriyor. Halbuki zaman esprilerden ziyade ülkenin Sorunları ve Çözümlerine odaklanmak zamanı” dedi ve Demirtaş (özgür olmayan) da dahil tüm siyasetçilere seçime 1 ay kala ciddi konulara eğilme çağrısı yaptı.

Kendisini, bu espriyi espri ile karşılayamaması ve olası akrabalık bağı potansiyeli sonucu gereksiz paniğe kapılması sebebi ile eleştiren sosyal medya kullanıcılarını (ben de dahil) kendisine haksızlık yaptığımız konusunda eleştirdi.

Oysa tepki gösterenlerin niyeti Demirtaş’ı (Özgür olan) kırmak, üzmek, incitmek değildi. Tepki gösterilen "Türk olmama" ihtimaline karşı hızlıca ve belki de çoğunun farkında olmadan giyinmeye çalıştığı koruyucu kalkandı…

Hâlâ “Velev ki Kürdüm”, hâlâ “Velev ki akrabayız” diyememekti…

Hatta bir çoğumuz, ülkesi için 7 yıldır cezaevinde tutulan, orada bile şikâyet etmek yerine bize güç veren bir motivasyonla siyaset yapan bir lidere “Akrabalık sadece kanla mı, bugünden tezi yok kardeşimsin!” denme ihtimalinin ne kadar güzel olabileceğini düşündük, yazdık…

Demirtaş (Özgür olan) alınmasın, gocunmasın. Herkes cesur olamıyor, biliyoruz. Beklemiyoruz da…

Herkes Demirtaş (özgür olmayan) gibi anlamıyor, yaşamıyor, mücadele etmiyor hayatta, lakin böyle olunca da "bir şeyler" düzelemiyor işte.

Demirtaşlar arasında bu tweetleşme yaşanırken, aklıma yıllar yıllar önce yaşanan bir olay geldi, sonra baktım benim gibi Ermeni olan birkaç arkadaşın da aklına gelmiş.

Anlatayım size.

Nubar Terziyan'ı ve filmlerde canlandırdığı sevimli ihtiyar karakterleri sanırım hâlâ hatırlıyoruz…

Terziyan, Yeşilçam'da evladı gibi sevdiği, kendisine "babam" diyen Ayhan Işık’ın 1979’daki beklenmeyen ölümüyle yıkılır.

Oğlundan ayırmadığı Ayhan, henüz 50 yaşındayken beyin kanaması sebebiyle hayata veda edince Terziyan, Hürriyet gazetesine şu ilanı verir: "Oğlum Ayhan, Dünya fanidir ölüm herkese nasip ama sen ölmedin, zira geride bıraktığın bizlerin ve milyonların kalbinde yaşıyorsun. Ne mutlu sana. Çok kısa oldu senin için hayat. Ruhuna Fatiha nur içinde yat. Amcan: Nubar Terziyan"

1951 yılında Yıldız dergisinin açtığı yarışmada birinci seçilen Ayhan Işıyan, sinemaya geçerken kendisi ve yanındakilerde bir endişe belirir; soyadı onun Ermeni sanılmasın neden olabilir rahatsızlığı ile soyadı 'Işık' olarak değiştirilir.

Terziyan’ın ilanın yayımlanmasının ardından ailede, Ayhan sinemaya yelken açtığı ilk yıllarda beliren korkular hortlar. Işık'ın vefatından sonra bile Ermeni olarak algılanmasından endişe duyan ailesi bir "açıklama" yapma gereği duyar ve aynı gazeteye şöyle bir ilan verir:

"Önemli bir düzeltme. Amcan Nubar Terziyan imzasıyla çıkan ilanla sevgili varlığımız Ayhan Işık'ın hiçbir ilişkisi yoktur. Görülen lüzum üzerine üzüntüyle duyururuz. Ailesi."

Işık'ın ölümüyle çok sarsılan Terziyan son darbeyi kaldırmaz, hüngür hüngür ağlar bu ilanı görünce, ne yapacağını bilemez. Acısına bir de derin kırgınlık eklenir.

Ben bu ve buna benzer hikayeleri, Yeşilçam’daki Ermeni, Rum ve Yahudileri araştırdığım dönemde okumuş, dinlemiştim. Bu hikayeler sadece Yeşilçam’da değil tüm Türkiye'de olup biteni, kimlik ikilemlerini, Ermeniliğin ve farklı etnik aidiyetlerin neden cüzzam gibi saklandığını, sanatçıların kimliklerini neden özgürce yaşayamadıklarının çok güzel bir özetidir….

"Velev ki…" diyemedikçe düzelmeyecek işler…

"Ne mutlu Türk'üm" diye bağırmalı mıyız, bağırmamalı mıyız kavgasını sıcak tuttukça düzelmeyecek…

Çok yıl kaybetti, çok tecrübe yaşadı Türkiye.

Korkuya esir oldukça, bu toprağın farklı kimlikleri kabullenmedikçe, şakadan anlamadıkça, rahatlayamadıkça düzelmeyecek…

Hepimiz farklı, hepimiz eşit demediğimiz ve bunu içimizde hissetmediğimiz sürece düzülmeyecek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alin Ozinian Arşivi