Paradise Papers’ı Ortaya Çıkaran Gazeteci Örgütü: ICIJ

Adaletsizliğin, kaçakçılığın küreselleştiği bir dönemde gazetecilik de kaçınılmaz olarak küreselleşti. Birlikten güç doğdu bir de sıkı habercilik!

Siyasi liderlerin, Kralların, Emirlerin, diktatörlerin, monarkların ve bunların akrabaları ile aşırı zengin iş insanlarının, mafya babalarının, üst düzey bürokratların, ünlü sporcuların ve piyasa sanatçılarının vergi kaçırmak için paralarını yatırdıkları vergi cennetlerinin iç yüzünü teşhir eden Paradise Papers bütün dünyanın gündeminde. Hakiki yani bağımsız medya organlarının da manşetlerinde. ICIJ’in (Uluslararası Araştırmacı-Soruşturmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun) 18 ay önce yayınladığı Panama Belgelerinden sonraki en büyük başarısı…

Öncelikle işin mali ve siyasi yanı hakkında bir saptama: Vergi kaçakçılığı sıradan bir mali suç değil. Sadece vergi adaletsizliği de sayılamaz. Çünkü, bu vergi cennetlerine akan paranın milyar dolarlara ulaştığı düşünülürse, bu devasa miktar doğrudan kamu bütçesinden hırsızlık anlamına geliyor. Dolayısıyla, bu miktarın normalde, kamu harcamalarına tahsis edilmesi gerekir. Örneğin, kaçırılan vergi miktarı göz önünde bulundurulduğunda, devletler, binlerce hastane, okul, konut gibi altyapılardan mahrum kalıyor. Sosyal sigorta, emeklilik fonu gibi kurumların açığı büyüyor. Devletin yoksullar, mülksüzler için yapması gereken yatırımlar, yasa dışı ve esas olarak da gayrı meşru bir şekilde vergi cennetine para yatıranların cebinde kalıyor. Kısacası, bu mesele aslında hile yoluyla hırsızlık, kamu parasına el koyma. Kamu bütçesine gitmesi gereken para zenginlerin kasalarında duruyor.

Bir başka ilginç nokta da işin sınıfsal yanı. Paralarını vergi cennetlerine transfer edenlerin listesine bakıyoruz. İşçi Hans, memur Jacques, köylü Dominique ya da öğrenci Catherine’in isimlerine rastlamıyoruz. Ama Kraliçe Elizabeth ile bir Başbakanın oğulları vesikalık sunmuşlar. Şarkıcılardan Shakira ve Madonna, film yönetmeni Jean Jacques Annaud, Donald Trump ile Trudeau’nun yakınları adı geçen diğer ünlüler. Apple, Google, Facebook, Nike gibi ünlü markalar da vakıf kurup cennet vergilerinden oturma belgesi isteyenler arasında. Listedekiler hep kerli ferli, paraca şişman, vicdan ve karakter olarak neredeyse anorexia düzeyinde insanlar ve şirketler. İşçinin, memurun vergisi zaten kaynaktan kesiliyor. Ayrıca hukuk firması kılığındaki vergi cenneti aracı kuruluşları öyle üç-beş bin dolarla filan uğraşmıyor.

Vergi cennetlerinde yatırım yapmak yasal ve meşru mu?

Zenginler, gerek Panama gerekse Paradise Papers’ın faş edilmesinin ardından kendilerini savunmaya çalışıyor:

  • Bu gizli saklı bir yatırım değil
  • Biz vergi kaçırmıyoruz, minimum vergi vermeye çalışıyoruz

Her iki gerekçe de geçersiz. Çünkü, Wikileaks ya da ICIJ olmasa, kimin, hangi cenette ne kadar parası var olduğunu öğrenemeyecektik. Çünkü bu yatırımcılar, paralarını vergi cennetine transfer ettiklerini kendi ülkelerinin maliye ve vergi yetkililerine bildirmiyor. İkinci gerekçe ilk bakışta doğru gibi görünse de yine işin içinde yasadışı bir faaliyet var. Çünkü, vergi cennetleri, kendi ülkelerinde yatırım ve istihdam gerçekleştiren şirketlere kimi zaman vergiden tam muafiyet ve farklı teşvikler öneriyor. Oysa ki, çokuluslu şirketler Bermuda, Malta, İrlanda ya da adı sanı bile bilinmeyen Pasifik Okyanusundaki mikro-devletlerde milyar dolarlık iş filan yapmıyor.

Gerek küresel düzeyde gerekse tek tek ulus-devletlerde vergi politikaları ve uygulamaları farklı olduğu için, hukuk firması görünümündeki aracı kuruluşlar, yatırımcının ülkesindeki ve vergi cennetindeki mali mevzuatı çok iyi bildikleri için, mevcut açıkları, yoruma açık hükümleri kendilerine/yatırımcı müşterilerine uygun bi şekilde değerlendirebiliyor. Hem bir de bu vergi cenneti denen ülkeler öyle tam demokratik, gelişmiş hukuk devletleri filan değil. Başkanın akrabasıydı, bayram hediyesiydi, ‘’bizim yatın motoruna 1 milyon dolar sıkışmıştı’’ gibi söylemlerle yasada yer almayan uygulamalar da pek ala gerçekleşebiliyor.

Neo-liberal küreselleşme oluşmaya ve güçlenmeye başladığından bu yana gazetecilik/habercilik de, bu düzenin adaletsizliklerini, haksızlıklarını, yasadışı ve gayrı meşru eylemlerini teşhir etme konusunda büyük güçlükler yaşadı. Çünkü, neo-liberal düzen, medyayı da, bağımsız-özgür hatta iktidar karşıtı ve kamu çıkarını savunucu bir aygıt olmaktan çıkarıp, tamamen siyasi-ideolojik ve ekonomik iktidarın bir yan kuruluşu haline getirmeye çalıştığı için, yurttaşlar bu güçlü neo-liberal düzenin habersiz, bilgisiz, bilinçsiz esirleri/mahkumları haline getiriliyor.

Haydut Devletlere, global holdinglere, baskıcı rejimlere, diktatörlüklere karşı çıkabilmek, onların adaletsizliklerini, haksızlıklarını sergileyebilmek için, tek başına bir gazeteci ya da tek başına bir medya organı yetersiz kalıyordu. Çünkü rakip globaldi, dolayısıyla muhatabı/karşıtı da global olmak zorunda.

Araya sıkıştıralım: İşte ICIJ iyi bir örnek. Demokratlar, solcular ilke olarak küreselleşmeye karşı değil. Onlar neo-liberal küreselleşmeye muhalefet ediyor. Dolayısıyla demokrasinin, bağımsızlığın, özgürlüğün küreselleşmesinden yanalar. Gazeteciler de artık milli ve yerli yaklaşımla ve böyle sınırlı bir mecrada başarılı olma şansını yitirdi.

ICIJ’in kanıtladığı bir başka gerçek, birlikten kuvvet doğar!

Bu birlik, bu işbirliği, böylesine geniş konuları haberleştirebilmek için zorunlu. Çünkü bu tür bir gazetecilik (Ki aslında zaten kolektif bir iş alanıdır) kaçınılmaz olarak hem başka ülkelerdeki meslektaşlardan hem de gazetecilik dışı alanlardan destek ve işbirliğine ihtiyaç duyuyor. Farklı diller ve farklı uzmanlık alanları için.

Süreci kısaca aktarmak gerekirse ICIJ’in çalışmasının merhaleleri şöyle gelişiyor:

  • ICIJ üyesi bir medya kuruluşuna, muhabir çalışması, sızdırma haber ya da İngilizce ‘’Whistleblower’’ (Kelime karşılığı, ‘’Düdük çalan’’ ama Türkçe sözlüklerde maalesef olumsuz anlamı hesaba katılmadan, ‘’İhbarcı’’ diye çevrilen, halbuki ‘’uyaran’’, ‘’alarm veren’’, ‘’çan çalan’’ demek daha anlamlı) denen kişilerce gönderilen, birden fazla ülkeyi ilgilendiren büyük ihbar ya da dosyalar geliyor.
  • Sözkonusu medya kuruluşu, bir iş ve uzmanlık bölüşümü yapmak amacıyla, bu belgeleri ICIJ üyelerine ulaştırıyor. Perspektif saptanıyor. Bazen milyonlarca sayfa tutan bu dosyalar sıkı bir şekilde taranıyor.
  • Sözkonusu çalışmanın konusuna göre, gazeteciler, maliye uzmanları, bankacılar, sosyologlar, siyaset bilimciler, deniz nakliyat eksperleri, sigortacılar… vs… konu kimi gerektiriyorsa o alanın uzmanlarıyla işbirliği yapıyor.
  • Taramanın amacı belgeler arasında haber değeri olan ve kamu yararını ilgilendiren belgeleri yani yasadışı ve/ya da gayrı meşru işlemleri kanıtlayan bilgi ve dokümanları süzmek/bulup çıkarmak.
  • Bu öz çıkarıldıktan sonra, her belge ilgili ülkedeki gazeteciler tarafından başka kaynaklardan da doğrulanıyor.
  • Son aşamada da haber haline getirilmiş hatta dizi haber olarak yayınlanabilecek belgeler ICIJ üyesi medya organları tarafından çeşitli dillerde yayınlanıyor.

Paradise Papers çalışması boyunca, yaklaşık 13.5 milyon belge bir sene boyunca 100’den fazla gazetecinin emeği ile taranmış, incelenmiş ve haber haline getirilmiş.

Biraz daha ayrıntı verelim:

2016 yılında kimliği belirsiz bir kaynak Alman Süddeutsche Zeitung’a 13.5 milyon belge ulaştırıyor. Kabaca dökümü şöyle:

  • 6.8 milyon belge, Uluslararası Hukuk firması Appleby’dan geliyor. Bu şirket yatırımcılara hukuki ve mali danışmanlık yapıyor. Merkezi Bermuda Adalarında ancak diğer vergi cennetlerinde de şubeleri var.
  • 556.000 belge merkezi Singapur’da bulunan Asiaciti Trust adlı yatırım danışmanlık firmasının arşivinden gelmiş.
  • 6.2 milyon belge de, 19 vergi cennetinde yatırım yapan çeşitli şirketlerin iç yazışmaları

Aslında ICIJ kendi internet sitesinde meseleyi gayet iyi bir şekilde açıklamış. Üç bölümü hızlıca çevirdim:

Sebeb-i Hikmetimiz

ICIJ gibi bir örgüte her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Küreselleşme ve kalkınma, insanlığa ve topluma yönelik olağanüstü baskılar getiriyor: Çevreyi kirleten sanayiden uluslarüstü suç şebekelerine, Haydut Devletlerden siyaset ve iş dünyasının güçlü şahsiyetlerinin eylemlerine kadar şimdiye kadar görülmemiş tehditler gündemde.

Haber medyaları, konuya gerekli önemi veremedikleri gibi kaynaklarının da yetersizliği nedeniyle, kamu çıkarına zarar vermek isteyenlere karşı yanıt veremiyor.  Büyük televizyon kurumları ve büyük gazeteler yurtdışındaki bürolarını kapattılar, inceleme-seyahat bütçelerini kıstılar ve araştırmacı-soruşturmacı haber birimlerini dağıttılar. Bu nedenlerle aslında bu aralar en çok ihtiyaç duyduğumuz halde, dünyaya bakan gözlerimiz kapanıyor, kulaklarımız sağırlaşıyor.

Bizim amacımız, rekabeti ortadan kaldırıp işbirliğini öne çıkararak farklı ülkelerden gazetecileri bir araya getirmek.  Böylelikle, hep birlikte çalışarak, dünyanın en iyi sınırötesi araştırmacı-soruşturmacı gazeteci ekibini yaratmak.

Neler yapıyoruz?

ICIJ projeleri, dünyanın çeşitli ülkelerinde çalışan 100’ü aşkın gazeteciyi ekipler halinde bir araya getiriyor. Bu gazeteciler, bizim Washington D.C., Paris, Madrid, Costa Rica ve Sydney merkezlerindeki gazeteci kadrolarımızla birlikte çalışıyor. Bu arkadaş ve meslekdaşlarımız, en yüksek adalet ve doğruluk normlarına uygun bir şekilde, çığır açan multimedya haberler üretiyor, redaksiyonunu yapıyor ve yayınlıyor. 

Geçtiğimiz yıllar içinde, bizim ekiplerimiz, çokuluslu tütün şirketlerinin kaçakçılığı,  organize suç kartellerinin faaliyetleri, özel güvenlik kuruluşlarının usulsüzlükleri, asbestos (Amyant) üreten şirketlerin işleri ve iklim değişikliğini savunan lobiler hakkında haberler yayınladı. Ayrıca Irak ve Afganistan savaşları hakkında ticari sözleşmeleri ortaya çıkarttı. Global offshore ekonomisi hakkında  yayınladığımız araştırmacı-soruşturmacı gazeteciliğimiz sayesinde çok sayıda yetkili istifa etmek zorunda kaldı, bazıları tutuklandı, bir çok ülke bu alanda politikalarını değiştirdi.

Kimlerle birlikte çalışıyoruz?

ICIJ’ın ortaya çıkardığı bilgi ve haberlerin yayınlanması için dünyanın önde gelen haber kuruluşlarıyla birlikte çalışıyoruz. Bizim medya ortaklarımız, paha biçilmez yerel uzmanlık katkısı sağladığı gibi haberlerimizi de ondan fazla yabancı dilde yayınlıyor. Ortaklarımız arasında dünyanın en çok tanınan haber markalarından BBC, New York Times, Guardian ve Asahi Shimbun gibi medya organları bulunuyor. Ayrıca bölgesel, küçük çaplı, kamu yararına çalışan, araştırmacı-soruşturmacı gazetecilik merkezleri de medya ortaklarımız arasında. Yeni işbirliklerine de her zaman açığız.’’

ICIJ’in dünya çapında toplam en az 122 medya ortağı bulunuyor. Liste için bkz.

ICIJ, şimdiye kadar Pulitzer dahil çok sayıda uluslararası ve önemli ödüle layık görüldü.

Son iki nokta:

ICIJ 70 ülkede çalışan 200’e yakın gazeteciden oluşan tam bağımsız bir habercilik kurumu. Merkezi Washington’da ve bu yıl Temmuz ayında Amerikan yasalarınca ‘’vergiden muaf kamu yararı kuruluşu’’ statüsünü elde etti. Resmi ve özel kurumların bağışlarıyla finanse ediliyor. 3 ayrı kurul (7 kişilik Yönetim Kurulu  + 6 kişilik Danışma Kurulu + ICIJ’in 9 Şebeke Komitesi) tarafından birlikte yönetiliyor. Benim Harvard/Nieman Gazetecilik okulundaki hocam Bill Kovach da Danışma Kurulunda.

Türkiye’deki yandaş medya hâlâ Erdoğan’ın yeni sanal AKM’yi açılış töreni ile milli ve yerli olası otomobilin reklamını yapadursun, onların adı, dünya gazetecilik klasmanında amatör mahalli ligde bile geçmez! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi