Mehveş Evin
Parti binalarının önü annelerin çözüm yeri mi?
İçişleri Bakanlığı’na, emniyet ve adli makamlarına, hatta Cumhurbaşkanı’na Cimer yoluyla başvurup derdine çare bulma, hesap sorma yolları, vatandaşa artık tamamen kapanmış demek...
Toplumun bir kesimi için durum zaten bu, ama anlaşılan artık çoğunluk için bu çaresizlik geçerli.
Aksi takdirde çocuklarının akıbetini sormak, bir suça dikkat çekmek için ne HDP, ne AKP önünde insanlar bekleşirdi.
Yurttaşlar, sırf bir muhatap bulmak için parti binalarının önünde eylem yapmaya başlıyorsa burada çok büyük bir yönetememe sorunu var demektir.
Bilmem AKMHP farkında mı?
Sokakta, yıllardır oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri’ni coplar, hakaret eder, destekleyenleri kriminalize eder, hatta hedef gösterir... Suruç’tan Çorlu tren faciasına, çocuklarını kaybeden ailelere sırtını çevirir, utanç veren muamelelere maruz bırakırken...
Çocuklarının HDP tarafından kaçırıldığını iddia eden aileleri ünlüler çıkarmasıyla destekler, acıları yarıştırmaya kalkarsanız, o zaman inandırıcılığınız da yerle yeksan olur.
Peki bu şekilde yönetmeyi seçenler, soruna çözüm bulmaktan ziyade kendi aczini sergilemiş olmuyor mu?
"Biz çok büyüğüz, her şeyi çözeriz, demokrasiyiz" iddiasından vazgeçtiğini, cümle aleme ilan etmiş olmuyor mu?
En fenası, "o anneye destek oldun, buna olmadın" diyerek toplumdaki ayrılıkları, düşmanlıkları daha da körüklemiyor mu?
ZORLA EVLENDİRİLMEMEK İÇİN KAÇAN BİR GENÇ
Herkes, ailelerin niye şimdi, niye devlet kapısında değil de HDP önünde oturduğunun farkında elbet.
Diyelim ki partiden birileri, hakikaten iddia edilen suçları işledi, yani çocuk kaçırıp PKK’ye götürdü.
İyi de sorumluları tespit edecek ve suçu kanıtlaması gereken devlet değil mi? İlgili bakanların Diyarbakır’a gidip eyleme katılması, en hafifinden gayrı ciddilik değil mi?
Bırakın böyle büyük bir suçu, sosyal medyadan yazılan iki cümle veyahut yoksul çocuklara para yardımı yaptığı için insanların gözaltına alındığı, yargılandığı, hapse atıldığı bir düzende, söylenenlere inanmak mümkün mü?
Yaptıkları yalan haberleri, iftiraları düzeltme gereği bile duymayan, bir nevi engizisyon mahkemesi gibi davranan bir medya ve sözcülerinin şimdi doğruyu söylediğine kim inanabilir?
Misal, eylemleri başlattığı söylenen ve kahraman olarak adlandırılan, İşçi Partisi’nin Kadıköy’de açtığı standında bile fotoğrafı kullanılan Hacire Akar’ın, oğluna üç gün sonra kavuşması "zafer" olarak verildi.
"Hacire anne azmiyle oğlunu terörün pençesinden kurtardı" dense de oğul Mehmet Akar'ın, Emniyet’e bizzat teslim olduğuna sadece bir-iki yayın yer verdi. Hatta bir tek Gazete Fersude’de, zorla evlendirilmek istediği için evden kaçtığı açıklaması yer aldı. Aile baskısından kaçan Mehmet Akar’a ev hapsi cezasının verilmesine ne diyeceğiz peki?
AİLELERİN ÜMİTSİZLİĞİ, KÜRT SORUNUNUN DERİNLİĞİ
Elbette her ailenin durumu aynı değil. Fakat kimin, ne zaman HDP önünde oturmaya başladığına dair güvenilir, düzenli bilgiye ulaşmak çok zor.
Son günlerde eyleme katılanların çoğu, örgüt tarafından kaçırlan asker veya polisin ailesi.
Fakat yıllardır çalmadıkları kapı bırakmayan da var. Eyleme katılan ailelerden biri, Tokay ailesi, çocuklarının 2011’de, 14 yaşındayken dağa çıktığını söylüyor.
5 Haziran 2014’te gazeteci Mahmut Bozarslan haberini yapmış; aile Öcalan’la görüşmeyi, çocuklarının hapse atılmadan kendilerine teslim edilmesini istiyor. Aradan beş yıl geçmiş ve şimdi de HDP’nin önündeler.
İster çocuğu yıllar evvel dağa çıkmış/ kaçırılmış olsun, ister aile baskısından kaçsın, çocuklarının peşine düşen aileler, Kürt sorununun bir parçası.
Devletten o kadar ümidini kesmiş olmalı ki milletvekilleri, eşbaşkanları, belediye başkanları dahil, binlerce üyesi tutuklu, sokakta vekilleri darp edilen, kayyım atanan muhalefet partisinin önüne gidiyor.
Çocuklarının akıbetini sormak; gerçek sorumluların hesap vermesini istemek, evladına sağ salim kavuşmak, herkesin hakkı.
Tabii şunu da sormak lazım: Aileleri sahiplenen devlet, söz konusu çocuklar ortaya çıkacak olsa ne yapacak?