Ragıp Zarakolu
Raul Sendic'in anısına
1985 yılında Jose Mujica diğer Tupamoralarla birlikte hapisten çıktığında kim bilebilirdi bir gün Cumhurbaşkanı olacağını
Stockholm. Montevideo’nun kenar mahallelerinden birinin parkındaydık. Costa Gavras ve Solinas’ın ünlü filmi Sıkıyönetim ile tanışmıştık ünlü TUPOMAROS hareketi ile. Tarihlerden 2014 Nisan.
Alan yayınlarının ilk kitaplarından biri, Galeano’nun "Latin Amerika’nın Kesik Damarları" idi, sevgili Attila Tokatlı’nın tercümesi ile 1983 yılında. Rosa Hakmen de, Latin Amerika ülkelerinin aktüel durumunu aktaran ek bölümü tercüme etmişti.
Costa Gavras, Şili’de Pinochet darbesini anlatan "Kayıp" filmini de yapmıştı. Onun dayandığı Thomas Hauser’in 1984 yılında çıkardığım kitabının tercümesini de sevgili Mahmut Tali Öngören yapmıştı.
12 Mart /12 Eylül olgusunu en başından beri Latin Amerika, Yunanistan üzerinden anlatmaya çalışmıştık Ayşe Nur ile…
Yılmaz Güney ile ödül paylaşacaktı Costa Gavras bu filmden dolayı 1982 yılında Cannes Film Festivalinde.
Jose Mujica İstanbul’da
Kitabı Galeano’ya sürgünde olduğu Barselona’ya yollamıştım, bir aralar İstanbul’a gelen Costa Gavras aracılığıyla, Pera Palas’tan. 1985’de bana bir kart atmıştı Galeano, coşku içinde, "Montevideo’ya dönüyorum" diye.
O filimdeki karakterlerden biri olan Mario Rosenkof’un kitabı Duvardaki Sarmaşık Gibi’yi 1993 yılında yayımlamış ve kendisini İstanbul’a davet etmistik. 1982 yılında Ayşe Nur’un Metris’te koğuş arkadaşlarından Sevgili Süheyla ve Nazlı Kaya tercüme etmişti kitabı. Latin Amerika havasının estiği bir koğuştu. Ayşe Nur, daha sonra Ayşe Hülya’nın da şiirlerini yayımlayacaktı.
Rosenkof o sıralarda, yani 1992 yılında Almanya’daydı. Holokost Araştırmacısı Corry Gudstadt sağlamıştı ilişki kurmamızı.
Oradaki geçiş sürecindeki deneyimlerini tartışmak istemiştik.
Toplumsal Araştırmalar Vakfında düzenlediğim toplantıda Türkiye’deki temel siyasetlerden arkadaşlar vardı.
Veysi’yi, Aydın’ı, Şükrü’yü Zapata’yı hatırlıyorum. Oğuzhan hasta olduğu için katılamamıştı.
Çok ilginç bir düşünce alışverişi olmuştu.
Rosenkof o sıralar Baıkent Montevideo’nun kültür işleri sorumlusu idi.
Devlet başkanı ise eski bir Tupamaro.
2015’te devlet başkanlığı seçimleri vardı ve Tupamaros’un Kurucusu Raul Sendic’in oğlu başkan adaylarından biriydi, kazanamasa da.
Aklıma Fatsa Belediye Başkanı Fikri Sönmez’in oğlu Naci gelmişti.
Ne güzel oğulların babalarından devraldıkları meşaleyi geleceğe taşımaları...
2015 Nisan’ında Naci ile Erivan’da 100. yıl anmasında tribünde buluşacağımız aklıma gelir miydi. Putin’in bir havalarda önümüzden geçişini…
Senato salonunda Uruguay fiziki olarak belki küçük ama onur açısından büyük bir ülke demiştim yaptığım konuşmada.
Cuntacılık ile hesaplaşmayı bildi.
Solu ülkenin olmazsa olmaz parçası haline getirdi.
Hatta iktidara taşıdı.
Condor yani darbeler zinciri, planı sonunda geri tepti ve Latin Amerika solun baskın olduğu bir kıtaya dönüşmüştü sonunda.
Tupamoralar 1985’te cezaevinden çıkarken başkentte onları on binler karşılıyordu.
Raul Sendic maruz kaldığı ağır işkencelerden dolayı çok yaşamadı ne yazık ki.
1989’da kaybettik onu.
Onun bir kitabını getirtmiştim bir zamanlar.
Güç bela çevirtmiştim İspanyolcadan.
1994 yılında Belge bombalandığında uçtu gitti orijinali ile o tercüme ne yazık ki.
Sendic toprak hareketi içinden gelen bir devrimciydi.
Şimdi onun adına kurulu bir tarım kollektif hareketi var Uruguay’da.
Bir parkta onu andık hep birlikte kıtanın her yanından gelen dostlarla.
Diyarbakır’daki sosyal forum gibi burada da atölyeler vardı.
Uruguay’ın başka özellikleri de var.
1965 gibi erken tarihte Ermeni Soykırımı’nı tanıyan ilk ülke.
Parkta Anahid Aharonyan ile tanışıyorum.
Tupamoralardan o da.
Uzun yıllarını devirmiş o da cezaevinde.
Ve dimdik çıkmayı becermiş.
1996 yılında İstanbul da yasaklanan ilk uluslararası kayıplar kurultayına katılmış olduğunu öğrenince şaşırıyorum.
Ana Arzoumanian’ın "Karadeniz" (2012) adlı kitabı
Atlı polisin saldırdığını anlatıyor.
Ne zor bir yıldı 1996. Kayıplar olayının Hasan Ocak ile patladığı yıl.
Ağar’ın fırtına gibi estiği yıl.
Açlık grevleri yılı.
Cumartesi Anneleri’nin başladığı yıl.
Ve Susurluk sonunda.
Gençliğe 6 Kasım’da uygulanan kurt köpekli polis saldırısı...
Ve bu curcuna içinde kendini Latin Amerika da sanan bir Anahid.
O günlerin korku ve öfke dolu havasını hatırlatıyor bana yeniden.
Evrensel’in yerinde duramayan Muhabiri Metin’in polisler tarafından bir toplama kampına dönüştürülen stadyumda linç edilişi canlanıyor gözlerimde yeniden.
Victor Jara’yı da Şili’de bir stadyumda parmaklarını kırıp linç etmişlerdi değil mi.
Şu dünya ne kadar küçük değil mi companera Anahid demiştim.
"Umarım birileri çevirtir, yayımlar onun kitaplarını" diye yazıyordum ki, Aras çoktan yapmış.(*)
--------------
(*) Ana Arzoumanian, İnsan Deposu Kitlesel Şiddet Halklara Ne Yapar?, Türkçesi: Bülent Kale, Aras 2016.