Rıza Zelyut ve Alev Coşkun

Hukuksuzluğun hükmü, fiili tek adam rejimi vs bir yana, bir zamanlar birlikte çalışılan ve aynı mesleği icra edenlerin kendi dostlarına ihanetinin hiçbir şekilde affı olamaz.

Gazeteci milleti için Cumhuriyet gazetesinin üçüncü celsesi de unutulmaz izler bıraktı. Alev Coşkun ve Rıza Zelyut’un tanıklıklarının öne çıktığı son duruşma, medya dedikodusuna malzeme olmanın ve hukuksuzluğun geldiği içler acısı boyutu sergilemenin ötesinde, arkadan vurmanın, kumpas çevirmenin ve hırsın, insanları ne durumlara soktuğunu göstermesi açısından da önemli. 

Bu yazıda tanıklıklara kısmen değineceğim. Beyanların tamamını buradan okumanızı tavsiye ederim:

Müsaadenizle önce kendi kulaklarımla dinlediğim ve mesleğim adına utanç duyduğum tanıklıklardan bahsedeyim. 

Evet, sert oldu. Ancak, tutuksuz yargılanan Turhan Günay’ın duruşmada kibarca Alev Coşkun’a hatırlattığı üzere (‘Sizin sayenizde buradayız efendim’), Cumhuriyet çalışanları içeride ve dışarıdaki ‘tanıklar’ yüzünden 1 yıla yakın özgürlüklerinden mahrum kaldı. 

Son celsede tahliye edilen Kadri Gürsel’in dediği gibi, ‘sevinilecek bir durum yok’, çünkü hala dört Cumhuriyet çalışanı Coşkun ve Zelyut gibilerinin hezeyanları yüzünden içeride. Üstelik bu muhteremler, ‘Can düşmanları’ saydıkları AKP rejiminin değirmenine bizzat su taşıdıklarının farkında olamayacak kadar içgörüden, özeleştiriden yoksun. 

O tanıkların, bugün Saray’ın trollerinden, tetikçilerinden farkı yok benim için. 

‘GÖK TANRI BİLİR Kİ MUSTAFA KEMAL'İN YAZARIYIM'

Hukuksuzluğun hükmü, fiili tek adam rejimi, basın özgürlüğündeki büyük sorunlar vs bir yana, bir zamanlar birlikte çalışılan ve aynı mesleği icra edenlerin kendi dostlarına ihanetinin hiçbir şekilde affı olamaz. Cumhuriyet davası, aynı zamanda bu ihanetin en çirkin biçimde açığa çıktığı davadır. 

Ve ne için? Efendim Cumhuriyet, Atatürkçü yayın çizgisinden sapmışmış! Güya bu meseleyi öyle dert etmişler ki, Cumhurbaşkanlığı’na isimsiz şikayet dilekçeleri yollamış, polise küpürler kesip kesip vermişler. 

Bunun adı vatanseverlik değil, laik Cumhuriyet’in değerlerini korumak hiç değil, ancak ve ancak kendi çıkarlarını gözetmek ve kumpas çevirmektir

Muhteremler, kendilerini ‘öz be öz Atatürkçü’ olarak tanımladı. Hatta Aydınlık yazarı Zelyut ‘Mustafa Kemal’in yazarıyım, Gök Tanrı ben toprağa verilirken de bunu bilecek’ şeklinde akıllara seza iddiasını ortaya koyup ‘Türkiye’nin en iyi köşe yazarıyım’ demekte de beis görmedi. Böyle bir şeyi hangi aklı başında insan telaffuz edebilir? Ama maksat Cumhuriyet’i çökertmek. Haliyle akli melekeleri yerinde ya da değil, tamamen zıt bir ideolojiyi savunuyor/ savunmuyor, hakim güç açısından onlar sadece kullanışlı birer piyon

COŞKUN NEDEN KÜPÜRLERLE POLİSE GİTTİ?

Eski Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Alev Coşkun, gazeteci olmadığını ancak ‘en ağır yazıları’ yazdığını ifade etti. ‘Bu arkadaşlardan terörist çıkmaz’ dese de elinde Cumhuriyet kupürleriyle polise gittiği, aynı haberlerin –inkar etse de- Cumhurbaşkanlığına ihbar mektubunda da yer aldığı, el yazısıyla birlikte ortaya çıktı. 

Peki Coşkun’un mahkemede yalan beyanda bulunduğu anlaşılmasına karşılık buna dair işlem yapılmamasına kaç puan?  

Coşkun, o çok saygı duyduğu ‘İlhan Selçuk’un Cumhuriyet’ini içeriden çökertme planının başat aktörüyken Rıza Zelyut da aynı misyonu ‘dışarıdan’ kendine iş edinmiş. Kimbilir, belki Cumhuriyet’te yazmayı hayal ediyordu. 

Bu ikiliyi birleştiren, gazetenin başına Can Dündar’ın gelmesi, yayın çizgisinde bazı değişikliklere gidilmesi ve nefret ettikleri bazı yeni yazarların Cumhuriyet’e transfer olmasını hazmedememek... Gazeteye ‘FETÖ, PKK operasyonu’ filan çekildiği tamamen zırva. Ama geçer akçe bu olduğundan fırsat bu fırsat, harekete geçmişler. 

Peki şunu hiç mi sormazsın ey okur: Herşeye eyvallah, diyelim ki bu gazete sizin de hiç onaylamadığınız, ağır eleştirdiğiniz bir yayına evrildi... 

Hangi mantık, hangi hukuk, hangi vicdan, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık’ın bu yüzden cezaevinde olmasını kaldırır? 

Hangi ideoloji, hangi dogma, hangi görüş, Güray Öz’den Hakan Kara’ya, Musa Kart’tan Kadri Gürsel’e, bu ülkenin yetiştirdiği en iyi gazetecilerine yargısız bir infazla mahpus hayatı yaşatılmasına karşılık gelir? 

Hala birileri İlhan Selçuk’tan, Uğur Mumcu’dan dem vuracaksa lütfen artık sussun. Eminim yaşasalardı, gazeteye ve ülkeye yapılan bu kötülükleri asla tasvip etmezlerdi. 

Not: Bir sonraki Cumhuriyet duruşması 31 Ekim’de. Kalan arkadaşlarımızın da özgürlüğüne kavuşmasını temenni ediyoruz. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi