İlker Demir
Şahin Alpay'a devletin mutat ihaneti!
60 Anayasası'ndan sonra esen nisbi demokratik rüzgarda oluşan örgütlenmelerde 68 kuşağının az çok mürekkep yalamışları solun merkezinde yöneticiydi.
1968'in Kasım ayında yayın hayatına başlayan Aydınlık dergisi daha 1970'li yılların başında 15. sayıda ikiye bölündü.
Biri, o günlerin tarifiyle mücadelenin şehirden kıra doğru olmasını savunan Latin Amerika'daki devrim hareketlerine sempati duyan, Mahir Çayan ve Mihri Belli önderliğindeki kırmızı Aydınlık, diğeri, kırlardan şehirlere doğru mücadeleyi savunan Doğu Perinçek önderliğindeki beyaz Aydınlık'tı.
Şahin Alpay, beyaz Aydınlık grubunun Robert Kolejli, 1961-62'de AFS bursu ile ABD'de ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi lisanslı merkezdeki bir üyesiydi.
12 Mart Askeri Muhtırasıyla Filistin'e ve oradan Avrupa'ya geçti ve siyasal ortam sakinleşince döndü.
Türkiye'ye döndüğünde fikirsel olarak dönekliğe dair "cesur" güzellemeleriyle gündeme geldi.
Aslında hiç sol teorisyen olmadı, çevirmendi, ama siyasal imajı eski bir sol teorisyen ve sisteme yeni katkılar sunacak fikir adamıydı.
Cumhuriyet, Sabah ve Milliyet gazetelerinde Entelektüel Bakış adlı köşesiyle yer aldı.
Okuma ve yazmayla geçen uzun yılların sonucu olarak entelektüel olması da anlaşılırdı, ama vahiy mi geldi, bilinemedi, ateist sanılan entelektüel, 2002 yılında o zamanın en dindar ve yüksek tirajlı gazetesi Zaman'da yazar, TV'lerinde yorumcu ve Ak Parti destekçisi oluverdi.
Aslında bunlarda da anormallik yoktu.
Çünkü yolunu halktan ayıran, her eski solcu, devletin bir kanadında kendine yer buldu; kimi CHP üst yönetim vitrin süsü Kemalist, kimi Ak Parti'de danışılan biri gibi oldu.
Ama o yıllardan beri hepsi birbirini dönek, liberal, "din"ci ve askeri vesayetçi diye suçladı durdu.
Kimi askeri vesayete karşı çıktığını sanarak ticaret burjuvazisinin vesayetini, kimi onlara karşı çıktığını sanarak askeri vesayeti savundu.
Halkın bağımsız siyasetini bırakanlardan ortaya çıkan tam bir 'tencere dibin kara' durumuydu.
Bunlar egemenler adına polemiklerdi, ama esas özneler devlet katında iktidarı paylaşım savaşına başladı.
İşte bu savaşta hükümet kanadını desteklemedi diye fikren ve zihnen, devlete yan bakışı bile devlet için olan sayın Alpay'ı bir kaza kurşunu sıyırdı, tam 20 ay cezaevinden çıkamadı.
Bir fikir zaten hapsolmamalıydı ama Şahin Alpay hiç, çünkü fiziken de hasta ve yaşlıydı.
Yapılan tam bir hukuksuzluk, vefasızlık ve insafsızlıktı.
Ama bu devletin ecdattan kalma yüzlerce yıllık bir alışkanlığıydı.
Devlet, en sadık üst bürokratlarını, güvenliğin en üst düzeydeki yöneticilerini bile kanıtsız ve üstelik terörist diye içeri attı.
Devlet son yıllarda halkta ve devlet katında nokta kadar hukuki güven bırakmadı.
Anayasa Mahkemesi kararları bile rafa kalktı.
Şahin Alpay, Anayasa Mahkemesi’nin ikinci kez ‘hak ihlali kararı’ vermesine rağmen adeta istemeye istemeye tahliye edildi.
Tahliye değil sanki devletin pasif direnişiydi ve ihlaldi.
Çünkü tahliye, bileğine takılan bir kelepçe ile ev hapsiydi.
Bu nasıl bir tahliye!
Beraat değil, ev hapsi, yani devlet nezdinde Şahin Alpay hala suçluydu.
Kimilerine göre tahliye nedeni, yakındaki Avrupa görüşmeleri için süstü.
Breh breh!
Avrupalı sanki geri zeka, Avrupa başka bir gezegendi!
Yoktu öyle bir şey, taraflar devletti ve yaptıklarının bilincindeydi.
Esasında bu tahliye, "delikanlı" bir devletçinin, "Bu gerekçelerle çıkmıyorum ulan içerden!" diyeceği nitelikteydi.
Ve sayın Alpay'ın demediği de bir şey değildi.
Hani Temmuz 2016'da bir TV'de, "sol" damarı kabarıp da, "Yahu Allah aşkına hangi terör? Ne şiddet uygulanmış? Fethullah Gülen'in şiddetle ne alakası var, ulan siz kimi kandırabilirsiniz? Fethulah Gülen dünyanın en barışçıl din insanı. Fethullah Gülen'e terörist diyecek kadar kim oluyorsunuz siz? Utanın be!" diye bir gürlemişti ya, öyle bir çıkış yakışırdı sadakatine karşı yapılan vefasızlığa.
Ama.
Sanki o çıkışları devlet cezaevinde ondan almıştı.