Ragıp Duran
Savaş medyası: Jingoizm, cehalet ve vicdansızlık
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Afrin'e yönelik işgal girişiminin, Türk medyası tarafından nasıl izlenip aktarıldığı, iktidarın bu harekattan beklentilerini ve kendi zaaflarını faş etmesi açısından ilginç. Başbakan Binali Yıldırım'ın 15 maddelik memorandumuna belki gerek bile yoktu. Çünkü Türk egemen medyasının herhalde en az yüzde 90'ının doğrudan ya da dolaylı olarak Erdoğan tarafından yönetildiği/denetlendiği hesaba katılırsa, bu medya zaten Saray'ın propaganda aracı olarak hizmet görmüştü, görüyor ve görecek. Üstelik, memleketteki genel milliyetçi/savaşçı gelenek ve halet-i ruhiyeyi düşünürsek radyo, televizyon, gazete ve İnternet sitelerinin derhal Genel Kurmay'a bağlanmaları maalesef doğal bir durum. Her Türk asker doğar! Ayrıca bu Türklerin büyük bir çoğunluğu açıkça söylemeseler de Kürtlerden nefret eder ve onları düşman bellemiştir. ''Yok ben Kürtlere karşı değilim PKK terörizmine karşıyım'' diyenlerin yalancılığı da Irak Kürdistan'ındaki referendumda ve bugün Rojava'da artık tescillendi.
Türk medyasının Kore Savaşı ve Kıbrıs Savaşı ile içeride TSK-PKK çatışmalarını hep milliyetçi/ırkçı, savaşperver yani militarist bir perspektifle verdiğini de hatırlamak gerek. Türk egemen medyası bugün, Erdoğan'ın oluşturmaya çalıştığı milli mutabakatın merkez yayın organı oldu.
Şimdi işin somutuna eğilelim: Akmedya ve diğerleri Afrin'i izleyip aktarırken hangi teknikleri/yaklaşımları kullanıyor?
- Birinci Çoğul Şahıs. Başlıkların ve haberlerin büyük bir çoğunluğunda birinci çoğul şahıs kullanılıyor. ''Karadan da GirDİK'' (Sözcü), ''Ezer GeçerİZ'' (Hürriyet), 'Suriye rejimi ile Moskova üzerinden görüşüYORUZ'' (Sözcü). Burada amaç TSK/Devlet/Erdoğan ile bütün Türkiye'yi yekvucut göstermek. İktidar ile yurttaşı aynı potaya koymak. Halbuki biz diye yazan konuşan gazeteciler, Afrin'e filan gitmiyor, Şam rejimi ile diplomatik görüşme filan da yürütmüyor. Olsun... Bunu yazan gazeteci/editör de kendisini gönüllü olarak cepheye dahil ediyor. ''Biz de kalemimizle, manşetlerimizle, kelimelerimizle milli ve yerli askeri bloka katkıda bulunalım'', diyor.
- Moral meselesi. Başbakan Yıldırım'ın ricası uyarınca TSK'ye moral veriliyor ama YPG hakkında da, doğru olsun olmasın, önemi yok, moral kırmak amacıyla haberler yapılıyor. ''Kaçıyorlar'' (Star)
- Okumalar da milli ve yerli. Yabancı basın, Türk egemen basınının galiba en çok çekindiği medya. Çünkü talimat uyarınca esas olarak yabancı basından hiç bir alıntı çeviri yok, yani yayınlanmıyor. Ama ayrıca, içeriği verilmeden global medya aleyhine haberler yapılıyor. ''Batı medyası çarpıttı'' (Yeni Şafak). Çok da haksız değil Saray bültencileri. Türk, yerli ve milli olmadıkları gibi, Erdoğan ile Türk devleti ile herhangi bir organik ya da duygusal (?) ilişkisi olmayan yabancı gazeteciler, Afrin'I gerçeğe uygun bir şekilde aktarmaya çalışıyor: ''Erdoğan'ın riskli kumarı hızlı bir şekilde ters tepebilir'' (Guardian), ''Türkiye Suriyeli Kürtlere saldırıyor'' (Liberation), ''72 Türk savaş uçağı Suriye'de ABD destekli Kürt milisleri bombaladı'' (New York Times). Sadece bu başlıklar bile Ankara'nın yayınlanmasını istemediği gerçeklere değiniyor. Erdoğan'a gore, Afrin operasyonu Kürtlere karşı değil, teröristlere karşı. Yıldırım'a gore de TSK sadece YPG'ye değil IŞİD'e karşı da savaşıyor. Bölgede hiç bir IŞİD varlığı olmasa da...
- Destek/Köstek. Egemen medya, bir yandan işgal harekatını destekleyen politikacı, sanatçı (?), futbolcuları överken bir yandan da barış isteyen aydınları, sanatçıları şiddetle kınıyor, onları hedef gösteriyor vu bu kişilerin terörist olduklarını savunuyor. Kısaca, ya işgali destekleyeceksin ya da teröristsin! Tabi bu zorlama bazı sıkıntılara yol açıyor. Çünkü bu mantıkla, ABD, Fransa, Mısır, BAE, Barzani, KYB. Nurcan Baysal ve Meltem Cumbul'un yanısıra çok sayıda devlet, siyasi parti ve örgüt terörist damgası yemiş oluyor ki...
- Allah Allah! Afrin'i işgal girişimi egemen medyada açık bir şekilde dini/islami bir söylemle savunulmasa da dini vurgu tek tek haberlerde göze çarpıyor. ''Müslümanlar Kab'ede Mehmetçik için böyle dua etti'' (Sabah). Allah Allah nidaları ile kameralara sırıtan cihadçılar da cabası...
- Uçaklarla tanklar bedava mı? Egemen medya ekonomi ve maliye yetkililerinin açıklamalarını birinci sayfadan kocaman veriyor: ''Ekonomiyi etkilemez''! Bir takım kendinden menkul ekonomi uzmanları da bu görüşte. Oysa ki bu kadar büyük bir askeri harekatın bütçesinin Türkiye ekonomisini olumsuz bir şekilde etkilememesi imkansız. Savaş uçaklarının her bir sortie'si, tankların her bir km ilerleyişi taksimetrede yüzbinlerce dolar olarak yazıyor. Zaten yapısal olarak sorunlu olan kırılgan Türk ekonomisi bu macerayı nereye kadar nasıl finanse edebilecek?
- Hakaretler. Saray'dan başka hiç bir iktidarın terörist olarak tanımadığı PYD/YPG egemen basında hep sıfatlı olarak anılıyor. Ve sürekli olarak ''Terörist'' olarak damgalanıyor. Ya da ''Kalleş PKK!'' (Yeni Akit). ''Temizlik'' kelimesi en sık kullanılan sözcük. Kürtler çok pis ya... ''Adım adım temizlik'' (Yeni Şafak), ''Dört aşamada temizlik'' (Akşam).
Egemen medyanın dışında kalanlar mesela bir Cumhuriyet ile Birgün, Afrin konusunda muhalifliklerini tamamen unutmuşa benziyor. Cumhuriyet, CHP'nin doğrultusunda operasyona ilke olarak karşı çıkmamayı görev bilirken, İlker Başbuğ gibi bir şahsiyeti ön plana çıkarmayı yeğliyor. Birgün'de bir yazar, hala ''YPG'yi Amerikan emperyalizminin aracı'' olarak değerlendiriyor. Birgün'ün yazarlarından biri de twitter hesabından şöyle bir mesaj geçti: Amaç YPG'yi durdurmaksa neden Tel Abyad'a ya da Sincar'a müdahale etmiYORUZ? Anlayabilen var mı?''. Bu satırların yazarı üstelik genç bir kadın. Ama Genel Kurmay'a akıl verecek kadar da cüretkar! Tabi tavsiyesinin içeriğinde hafif bir harita kayması ayrıca komik. İstemeden.
Bu arada olumlu üç örnekten de söz etmek gerekir. Evrensel gazetesi son derece dikkatli bir yayın politikası izliyor. Milliyetçiliğe, savaşperverliğe hiç prim vermiyor. Özgürlükçü Demokrasi gazetesi, kimi zaman abartılı ve militan uslubuna ragmen, bölgeden en çok haber alabilen ve yayınlayan gazete. Zengin Kürt kaynaklarına ulaşıp okurlarına başka bir medyada bulamayacakları haber ve yorumlar sunuyor. The Region İnternet sitesi de ingilizce olarak yayınladığı haber ve yorumlarında Kürt perspektifini iyi bir şekilde aktarıyor.
İşgal girişiminin birinci gününden bugüne kadar Türk savaş medyasında da hafif kıpırdanmalar var. İlk günkü ''jingoizm'' (populist, militarist saldırganlık) daha sonraki günlerde küçük miktarda da olsa azalmaya başlıyor.
Egemen medya yazmıyor ama Ankara'nın en az üç büyük sıkıntısı var:
- Harekatın komuta kontrol merkezi, basında yer aldığı üzere Bilal Erdoğan'ın da ziyaret ettiği mekan değil. Komuta merkezi aslında Moskova'da. Dolayısıyla bu harekatın ne zaman nasıl sona ereceğine Erdoğan değil Putin karar verecek. Bu da başta Genel Kurmay olmak üzere bütün iktidarı rahatsız eden bir ortam.
- Harekatın süresi uzadıkça gelen cenaze sayısı artacak ayrıca operasyonun finansmanı da bütçeyi zorlayacak. Hem iç kamuoyuna hesap vermek hem de ekonomi ve maliyeyi rayına oturtmak konusunda Erdoğan zorluklarla karşılaşacak.
- İşgal girişimi Rusya'nın yeşil ışığı ile gerçekleşmesine ragmen başta Moskova'nın iki önemli müttefiği Suriye ve İran'ın muhalefeti ile karşılaştı. Bütün dünyada Katar'ın dışında operasyona destek veren ülke yok. Ayrıca bu askeri harekat Ankara'nın sadece ABD ile değil NATO ile olan ilişkilerini de tersyüz etti. Saldırganlık, diplomaside tecrit getirir. Tecrit ekonomiyi de vurur.
Bunların farkında olan iktidar mensuplarının bazıları, operasyonun çok uzun sürmeyeceğini, Türkiye'nin kimsenin toprağında gözü olmadığını, TSK'nın Afrin'e yerleşmeyeceğini söyledi demeçlerinde. Tabi bu arada yabancı bir ülkenin toprağına girerek o yabancı ülkenin toprak bütünlüğünü sağladığını söyleyenlere verilecek cevap yok. Tıpkı kent merkezlerini yakıp yıkan bir opersyona, Zeytin Dalı adını vermek de cinliğin ve hinliğin dikalası olsa gerek.
Aslında bu isim olsun, medyaya getirilen kısıtlamalar olsun, savaşperverlerin barış isteyenlere karşı aldığı aşırı sert önlemler olsun hepsi iktidarın aşil topuğu... Kendileri açıkça itiraf edemeseler de haksız olduklarını bal gibi biliyorlar. Sıkışmışlar, başka çareleri de yok. Onlar için ölüm kalım meselesi.
17-25 Aralık var, Zarrab var, Cizre'yi Şırnak'ı, Sur'u yerle bir etmişlik var, diz boyu yolsuzluk var...Uluslararası Ceza Mahkemesi var... Afrin şimdilik bunların üstünü örtüyor. Kılıçdaroğlu ile Akşener'e de çok teşekkürler AKP'den. Kürtler ne kadar güçlü bir zamkmış meğerse. Normalde bir araya gelemeyecek siyasi kesimleri bir araya getirdi. Bayrak, vatan, kahramanlık, fetih... işte bu yüzden tehlikeli ve olumsuz işaretlerdir.
Sonuç olarak, gerçekten demokratik, bağımsız ve özgür bir ülkede, normal bir hukuk devletinde, bu tür askeri harekatlar, lehte ve aleyhte argümanlarla medyaya yansıtılır. Savaş kışkırtıcılığı, militarizm propagandası yasaklanır. Bağımsız medya barışın sağlanması için yayın yapar.
Hoş, bu ideal ülke zaten içeride ya da dışarıda olası bir ihtilafı böyle tankla topla tüfekle değil, siyaset yoluyla yani diyalogla, müzakere ile çözer.