Ragıp Duran
Savaş şiire girince…
Aç insanlar gördüm
Cinayet vardı, tecavüz vardı
Köylerini yakmışlardı
Kaçmaya çalışıyorlardı
Bakamadım onların yüzüne
Ayakkabılarıma takılmıştı gözlerim
Acıydı, trajikti
Nerdeyse Blues gibiydi
Azıcık ölmem lazımdı
Her bir cinai tertibin arasında
Ve düşünmeyi bitirdiğim zaman
Çok ölmem lazımdı
İşkence var ve öldürüyorlar
Ve bir de hakkımda yazılan sert eleştiriler
Savaş, kaybolan çocuklar
Tanrım, nerdeyse Blues gibiydi
Yüreğimi dondurmuş olsam da
Uzak durmak için çürümüşlükten
Babam bana ‘Sen seçilmiş bir çocuksun’ demişti
Annemse ‘Değilsin’ derdi
Onların öykülerini dinledim
Çingenelerin ve yahudilerin öykülerini
İyiydi, can sıkıcı değildi
Nerdeyse Blues gibiydi
Cennette Tanrı yoktur
Aşağıda da cehennem namevcut
Büyük Hoca öyle demişti
Bilinmesi gereken herşeyi anlatırken
Ama bana bir davet gelmişti
Günah işleyen biri bunu red edemezdi
Nerdeyse mağfiret gibiydi
Nerdeyse Blues gibiydi
Nerdeyse Blues gibiydi
Almost like the blues /Nerdeyse Blues gibi
Leonard Cohen/Popular Problems, 2014
Cohen’in bu şarkısı bir kaç açıdan ilginç ve önemli. Popüler Meseleler başlıklı CD, 21 Eylül 2014’de piyasaya çıkmıştı. Tam da Cohen 80 yaşına basıyordu. 7 Kasım 2016’da da aramızdan ayrıldı.
Nakaratta geçen ‘’Blues’’ sözcüğü Cohen sevenler ve Cohen uzmanları tarafından uzun süre tartışıldı. Blues, Amerika’nın güney eyaletlerinde, 19. yüzyılda Afrika’dan getirilen siyah esirlerin/işçilerin pamuk tarlalarında çalışırken sorunlarını, sıkıntılarını, acılarını, çıkmazlarını anlattıkları şarkı türünün adı. Bu sözcük Amerikan İngilizcesinde zamanla ‘’Elem, keder ve depresyon’’ anlamında da kullanıldı. Cohen, şarkısında blues sözcüğünü her iki anlamıyla da kullanıyor olsa gerek.
Aslında kendine göre dindar olan Cohen, bir yandan
‘’Cennette Tanrı yoktur / Aşağıda da cehennem namevcut / Büyük Hoca öyle demişti / Bilinmesi gereken her şeyi anlatırken’’ diyordu. Ama sonra da
‘’Ama bana bir davet gelmişti / Günah işleyen biri bunu reddedemezdi / Nerdeyse mağfiret (Kurtuluş) gibiydi’’ derken Büyük Hoca’yı mı tekzip ediyordu?
Kanadalı Musevi bir ailenin çılgın şairi Cohen, küçük yaşta 2. Dünya Savaşını yaşadı. Sonra Kore ve Vietnam Savaşlarına tanıklık etti. Soğuk Savaş boyunca şarkılar söyledi. İsrail’e de gitti, Küba’ya da. ‘’Nerdeyse Blues gibi’’ şarkısını yazmak için 2019 Ekim’inde Suriye’de ne olup bittiğini bilmesine gerek yoktu zaten.
Cohen gibi Musevilik, Hıristiyanlık ve Zen terminolojisinden esinlenen bir şarkıcı/şairden savaşa karşı barış ya da toplu mücadele beklemek nafile. Gerçi o vakti zamanında Fransız Direnişçilerinin marşı olan ‘’The Partisan’’ı söylemiş olsa da… Daha sonraları da ‘’Önce Manhattan’ı alacağız sonra da Berlin’i’’ demiş olsa da. Mağfiret tam da ona göre bir çıkış.
Şarkıda/şiirde savaş ya da antimilitarizm denince Fransızcada akla önce Boris Vian gelir. (Le Déserteur/Asker Kaçağı). Maxime Leforestier’nin Parachutiste (Paraşütçü Komando) şarkısı önemli. Léo Ferré de Vietnam ve Cezayir Savaşlarından bahseder Les Temps Sont Difficiles’de (Zor Zamanlar). Anarşist Brassens, Hitler, Mussolini ve Franko’yla dalga geçerken, ihmal etmez, Jacques Brel’e de sataşır. Çünkü Cezayir, Fransa’dan ayrılmak için ulusal kurtuluş savaşı verirken Brel, ‘’Ne Me Quitte Pas’’ (Terk etme Beni) şarkısını söylemektedir. Aşk şarkısı gibi görünür ama aşk da çok siyasi bir oyuncaktır. (Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler-Ece Ayhan).
İngilizcede de Woody Guthrie ile başlayıp Pete Seeger, Joan Baez ve Neil Young ile devam eden protest-barışçı şarkıcılar geleneğinde anti-militarizm yaygındır. Vietnam savaşı sırasında şahikasına ulaşmıştır.
Bizdeki ‘’popüler’’ şarkıcılar ise savaş zamanı hâki kamuflaj giysilerini kuşanıp reisleri ve komutanlarıyla birlikte cepheye koşuyor. Blues’dan da beter bir durum!