Murat Aksoy
Sayım değil yeniden seçim isteniyor
31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde demokrasinin asgari hakkı olan oyumuzu kullandık. Çıkan sonuçtan memnun olmayanlar, sonucu değiştirmek için sahip oldukları hukuki tüm yolları deniyorlar. Bu açıdan bu seçimin geçmiş örneklerde temel farkı, neredeyse sistematik yoğunlukta ve siyasi amaçlı bir itiraz süreciyle karşı karşıya kalması.
Yine geçmişten önemli bir farkı, itirazların çoğunun muhalefet değil iktidar kanadından gelmesi.
Bunu tamamlayan başka bir veri ise farklı partilerden yapılan itirazlara ilgili mercilerin iktidar kanadından gelenleri daha çok kabul ettiğidir.
YÜZDE 25 İLE BAŞKAN OLDU
Elbette itiraz sürecinde hepimizin en çok merak ettiği il İstanbul. Çünkü, sonucu belli olmayan, üzerinde en çok tartışma olan tek il, İstanbul.
Cumhur İttifakı, adı dışında "gerçekten büyük" olan büyükşehirleri kazanamadığı gibi elindekileri de kaybetti. Mesela İzmir’i alamadığı gibi Ankara’yı, Adana’yı, Antalya’yı, Mersin’i kaybetti.
İlk sonuçlara göre kaybettiği illerden birisi de İstanbul.
Siyasi iktidar için Ankara ve İstanbul’un çok önemli olduğunu biliyoruz. 27 Mart 1994’de bu şehirlerde başta olmak üzere ülke genelinde yerel yönetimlerde Refah Partisi (RP) olarak önemli bir başarıya imza atıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu seçimde sadece yüzde 25 oy alarak seçildi. Benzer biçimde Ankara’da Melih Gökçek yüzde 27.3 ile kazandı.
31 Mart’ta bu iki ilden Ankara’yı CHP adayı kazandı. CHP’den belediye başkanı seçilen Mansur Yavaş dün mazbatasını aldı. Bu başarı muhtemelen 2014 seçimlerinde de elde edilmişti ama sandıkta alınan başkanlık, masa başındaki sayımlarda kaybedilmişti.
Görünen o ki, şimdi aynı tehlike İstanbul için söz konusu. İstanbul’da seçimi sandıkta CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun aldığı seçim gecesi ortaya çıktı.
Bu fark, Ekrem İmamoğlu’nun seçimi izlediği seçim koordinasyon merkezine gelen ıslak imzalı sandık sonuçlarının birleştirilmesinden çıkıyordu.
MÜMKÜN OLMAYAN HİLE
Bu sonuçlara rağmen, siyasi iktidar bu sonuçlara ilk günden itibaren ihtiyatla yaklaştı.
Oysa önceki yıl yapılan düzenlemeyle sandık başkanları devlet memurları arasından atandı. Bunlara partilerin müşahitleri eşlik eti. Yani oy pusulasının geçerli olup olmadığı, oy sayımı, oy dağılımının yazılması bu insanlar tarafından yapıldı. Sayım sırasında oyların bilinçli olarak yanlış yazılması ya da iktidar aleyhine yazılmasının kolay olmayacağını hepimiz biliyoruz.
İşte bu sandıklarda yapılan sayımlarda Ekrem İmamoğlu yaklaşık 20-25 bin oy önde çıktı. Bu normal şartlarda kapatılması güç bir farktı.
Siyasi iktidar bu farkı kapatmak için önce sayısı 290 bin olan geçersiz oylara göz dikti. Hukuki olarak hiçbir gerekçe şerhi düşülmemiş geçersiz oyların yeniden sayılması için yapılan itirazlar sonunda önce birkaç il, sonra birkaç il daha ve nihayet tüm ilçelerde kabul edildi ve geçersiz oylar yeniden sayılmaya başladı. Bu yazının yazıldığı sabah saatlerinde sandıkların yüzde 95’ine yakını sayılmıştı ve 16-17 bin’lik fark halen Ekrem İmamoğlu lehineydi. Bu gerçek bilindiğinden olsa gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, Moskova ziyareti öncesi düzenlediği basın toplantısında "13-14 bin oy farkla kimsenin kazandım deme hakkı yoktur." açıklaması yaptı. Oysa bu seçimlerde kazanmanın formülü "+1 oy". Yine Erdoğan seçimlerde örgütlü bir usulsüzlük olduğunu ve buna itiraz ettiklerini söyledi.
TAMAMINI SAYALIM OLMAZSA YENİDEN SEÇİM
Bunun anlamı AK Parti’li yetkililerin de ifade ettiği gibi oyların tamamının yeniden sayılması. Beklentileri ve hedefleri 290 bin geçersiz oyda 13-14 bine inen oy farkının oyların tamamı sayılınca Binali Yıldırım’ın seçimi kazanacağı. Kaç ay süreceğini bilmediğimiz süreçte de hedeflenen başarı elde edilmezse –ki öyle olma olasılığı yüksek-, sonraki adımın 2 Haziran’da seçimi yenilemek olacağı da açık. İktidarın hedefi de bu görünüyor.
Bütün bu sürecin bir anlamı var: İktidar İstanbul’u ne olursa olsun kaybetmek istemiyor.
Bunu sadece, Erdoğan ve AK Parti için ifade ettiği sembolik anlamla açıklamak da mümkün değil. İstanbul gerek siyasi gerek ekonomik olarak ülkeyi sunduğu katkı kadar AK Parti’ye de pek çok açıdan önemli bir katkı sunduğu açık. Yine İstanbul, iktidarın sürdüğü yukarıdan aşağıya toplumsal mühendislik projesinin gündelik hayata ilişkin pratiklerinin en güçlü üretildiği il. Bunun içindir ki, kaybedilmesi, merkezi idarenin gücüne rağmen büyük bir kayıp demek.
AK Parti ve Erdoğan, İstanbul’u kaybetmek istemiyor. Buna karşın Ekrem İmamoğlu olmak üzere günlerdir, oylarını, sandıklarını koruyan tüm seçmenler de İstanbul’u kaybetmek istemiyor. İnsanlar sandıkta ortaya çıkan iradelerine sonuna kadar sahip çıkıyorlar.
SEÇİMİN KAZANANI UMUTTUR
Sürecin ne olacağını bilmiyoruz ama neler olabileceğini tahmin edebiliyoruz.
Sandık sayım sonuçlarına göre İstanbul’u Ekrem İmamoğlu kazandı. Üstelik kazanılan sadece İstanbul değil, Ankara, İzmir, Adana, Mersin Antalya, Muğla, Aydın, Çanakkale, Edirne, Artvin, Kırşehir, Ardahan, Eskişehir gibi iller de kazanıldı. Bu başarının en somut sonucu, Türkiye artık 31 Mart öncesi Türkiye’si değildir.
Cumhur İttifakı dışında kalan partilerin yerel yönetimlerde elde ettikleri başarı, merkezi idarenin bütün denetim araçlarına rağmen, ondan daha özgür, daha çoğulcu, daha demokratik yönetim pratikleri ile fark yaratma ve bu haliyle de merkezi idareyi değişime zorlama, değiştirme potansiyeline sahiptir.
Bu potansiyelin varlığı umuttur.
Bu yönüyle de seçimin kazananı da bu "umuttur".