Eser Karakaş
Seçimlere katılımın yüksekliği çok kötü bir göstergedir
Türkiye’de daima seçimlere katılım çok yüksek oranlarda gerçekleşir.
Çok büyük bir korku ortamı yerleştirilmez ise muhtemelen 14 Mayıs seçimlerine katılım da çok yüksek olacaktır; yüzde seksenlere ulaşacağını tahmin ediyorum.
Seçimlere katılım oranının yüksekliği de bazı arkadaşlar tarafından demokratik bir toplumun olgunluk göstergesi olarak sunuluyor, hiç katılmıyorum.
Sadece bir örnek vereceğim, bu örneği yaklaşık tüm batının demokratik hukuk devletleri için ifade edebiliriz, Fransa’da seçimlere katılım oranı yüzde 50’yi aşarsa insanlar bundan mutlu oluyorlar, seviniyorlar, yüzde seksenler düşünülemiyor bile.
Buradan hareket ederek Türkiye’nin demokratik ortamının Fransa’nın önünde olduğunu söyleyemeyeceğimize göre bu “seçimlere katılımın çok yüksek olması” keyfiyetini bir daha düşünmek gerekiyor.
Türkiye’de seçimlere katılım oranı çok yüksek ancak dünyanın en büyük demokrasilerinde bu oran yüzde elliyi ancak yakalıyor, bazen yakalayamıyor bile.
Neden mi, bir düşünelim üzerinde.
RTÜK gerçekten saçma sapan gerekçelerle muhalif kanallara para cezaları yağdırıyor, ekranları karartıyor, bir demokratik hukuk devletinde olamayacak şeyler oluyor.
Kanallar da yargıya başvuruyorlar ama yargı sağır, duvar gibi.
Demokratik toplumun en temel haklarından biri olan yayın özgürlüğü yani vatandaşın haber alma hak ve özgürlüğü ayaklar altına alınıyor, yargıdan çıt yok.
Dolayısıyla geriye tek bir çözüm kalıyor, siyasi iktidarı ve sonra da RTÜK yönetimini değiştirmek.
Haydi sandıklara.
Yazının sonunda söylemem gerekeni şimdiden söyleyeceğim, hukukun yapmadığı, yapamadığı işi vatandaş mecburen seçimlerden, siyasetten bekliyor, seçim günü kendi hukuk sorunlarına çözüm üretmek için sandığa koşuyor.
Türkiye’de de insanlar “Berlin’de pardon Ankara’da hakimler var” diyebildiği gün görecekseniz seçimlere katılım nasıl düşüyor.
Tabiat boşluk sevmez denir, toplumlar da boşluk sevmiyor, hukukun boşalttığı alanı, yarattığı boşluğu hemen siyaset dolduruyor, insanlar gereksiz ölçüde siyasetle ilgileniyorlar.
HAK İHLALLERİ SÜRÜYOR, YARGIDAN ÇIT YOK
ABD’de televizyonların karartıldığını, kanallara para cezaları yağdığını görmüyorsunuz.
Sinema oyuncusu ünlü Alec Baldwin’in, Trump taklitlerine internetten bir ulaşın, CNN ABD’ye ve Baldwin’e hiçbir şey olmadı, bunun bir de Türkiye versiyonunu düşünün, o kanalın ve o mukallidin başına neler gelir, bir tasavvur edin, edebilirseniz, o kadar geniş bir muhayyele gücünüz varsa.
Türkiye’de çok sayıda insan evrensel standartlarda ifade özgürlüğünü kullandığı için cezalandırılıyor, yargıdan yine çıt yok, bu insanlar da siyasete sarılıyorlar, ilk seçimde siyasi yönetimi, Adalet Bakanını değiştirmek ve yeni gelecek iktidar üzerinden HSK’nın düzeltilebilmesi için.
Türkiye’de çok ama çok ağır mülkiyet hakkı ihlalleri yaşandı, yaşanıyor, yargıdan yine çıt yok, insanlar da bu temel haklarını alabilmek için hukuktan umutlarını kesince siyasete sarılıyorlar.
Haklarında bir dava bile açılmamış, açılmışsa bile berat etmiş on binlerce KHK’lı seçmen var, bu insanlar da hukuk yollarının kendilerine kapalı olduklarını görünce meseleyi çözmek için yerden göğe kadar haklı olarak siyaseti öne çıkarıyorlar.
Kadınlar haklı olarak bir imza ile İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme konusuna, 6284 sayılı kanunun (kadınlara şiddeti cezalandıran kanun) pazarlık konusu olmasına hukuk önünde çözüm bulamayınca kendi haklarını siyaset üzerinden arıyorlar.
Türkiye bir dönem yargısal haksızlıklar, hukuksuzluklardan boğulma aşamasına gelinmesi karşısında AİHM’i bir oksijen olarak gördü ama artık AİHM kararlarının bile uygulanmadığını gördükleri zaman çareyi yine siyasette arıyor.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Hukuk sahneden çekilince insanlar sorunlarının çözümünde tek yol olarak siyaseti görüyorlar.
Keşke, idare tarafından haksızlığa uğrayan herkes “Ankara’da hakimler var, onlar sorunlarımı hukuka uygun olarak çözerler” diyebilse idi.
Bunu diyemedikleri zaman seçimlere katılım oranı yüzde 90’a yaklaşıyor.
Bir gün acaba Türkiye’de de seçimlere katılım oranının yüzde ellilerde kaldığını görebilecek miyiz?
Umarım.
Siyaset hukuk çölüne, yokluğuna çözüm yeri olmamalıdır, siyaset hukukun alternatifi değildir normal ülkelerde.
Siyaset sadece alternatif ve meşru kamu hizmeti üretme tekliflerinin yarış sahasıdır.
Hukuk ama yerel standartlarda değil evrensel standartlarda hukuk başka şeydir.
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.