Koray Düzgören
Şehit cenazesi istemeyenler barış demedikçe…
Dört memleket çocuğu daha PKK ile çatışmada yaşamını yitirmiş, şehit olmuş…
Kürt meselesinin neredeyse yüz yıldır çözülmemesinin (Çözülememesinin değil) ceremesini ülkenin gençleri ödüyor. Bu gençlerin aileleri ödüyor. Gerçekte bütün ülke ödüyor.
Sırf bu nedenle, evet sırf bu nedenle Cumhuriyet’in yüzüncü yılı yaklaşırken memleketin iki yakası bir araya gelmiyor. Gelemiyor.
Sürekli krizler, bunalımlar, olağanüstü haller, bir türlü halledilemeyen kronik meseleler…
Halledilmeyip sürekli ertelenen ya da yok sayılan meseleler her seferinde daha da büyüyerek, daha da içinden çıkılmaz bir halde karşımıza çıkıyor.
31 Mart yerel seçimlerinde yaşadıklarımız. Seçim sonrası karşımıza çıkan şimdiye kadar hiç görmediğimiz olaylar.
Kürt şehir ve kasabalarında seçimi kazanan belediye başkanlarına mazbatalarının bin dereden su getirilerek verilmemesi, devlet zoruyla gasp edilmesi.
İstanbul seçiminin kazananı belli olduğu halde, hatta mazbatası da verildiği halde hâlâ Yüksek Seçim Kurulu’nun uyduruk itirazları değerlendirmeye devam ediyor oluşu.
Bunlarla ilgili derinlemesine birçok analiz yapıldı, yapılıyor.
Aslında bu meselelerin hepsinde dönüp dolaşıp aynı fotoğrafı görüyoruz.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ankara Çubuk’ta PKK ile çatışmada yaşamını yitiren o dört gençten birinin cenaze töreninde organize bir saldırı ile linç edilmek istenmesinin geri planındaki sebep de aynı.
Sorun Kürt oyları.
Sorun Kürtlerin, HDP seçmeninin, CHP ile herhangi bir işbirliği ya da anlaşmaya bağlı olmaksızın gösterdiği demokratik bir refleksten kaynaklanıyor.
Devlet, iktidar koalisyonu Kürt şehir ve kasabalarının çoğunda kayyımların gönderilmesini ve Batı ve Güney’deki önemli kentlerin AKP ve MHP’nin elinden alınmasını hazmedemedi, kabullenemedi.
Bunu kendi bekası için bir tehdit olarak gördü. Tıpkı 7 Haziran seçim sonuçlarında ne gördüyse aynısını gördü.
KILIÇDAROĞLU’NA SALDIRININ ARKA PLANI
Böyle giderse demokratik ortamın genişlemesinden, özgürlük taleplerinin artmasından ve maazallah Kürt meselesinin demokratik çözümünün gündeme gelme ihtimalinden çok korktu.
PKK ile çatışmada yaşamını yitiren gencin cenaze töreninde Kılıçdaroğlu’na yönelik planlı linç girişiminin nedeni de aslında buydu. Bu linç girişimi, muhalefetin bir dayanışma içinde oylarını birleştirme refleksi göstererek bir arada durmasının önünü kesmeye yönelik bir operasyondu.
Bir korkunun ifadesiydi.
Devlet ve koalisyonun sözcüleri HDP’nin Batı ve Güney’de CHP’nin adaylarını destekleyerek kazanmalarını sağlamasını CHP’nin PKK ile işbirliği olarak değerlendirdiler.
Aslında bu iddialar seçim öncesinde başladı. İçişleri Bakanı Soylu, MHP Genel Başkanı Bahçeli ve diğer devlet sözcüleri CHP ve Kılıçdaroğlu’nu PKK ile işbirliği yapmakla suçladılar.
Nitekim Kılıçdaroğlu’na yumruk vuran saldırgan AKP’linin de ifadesinde benzer şeyler söylediği açıklandı:
"Daha öncesinde haber kanallarında izlediğim bir haberde, Kılıçdaroğlu’nun ‘PKK/PYD terör örgütü değildir’ şeklindeki verdiği demeç aklıma gelince Kılıçdaroğlu’na doğru ‘Yuh’ diye yüksek sesle bağırmaya başladım.
Uzun boylu yapılı iki kişi beni omzumdan itekleyip çekil dedi. O esnada arkamdan bir ses duydum. ‘Adam sana vuruyor sen ne duruyorsun’ diye seslendi. Arkama dönüp baktığımda kimin söylediğini göremedim. Yapılan protestolar, Kılıçdaroğlu’na yönelik yuhalamalar ve PKK destekçisi olduğuna dair söylemler beni etkiledi ve Kılıçdaroğlu’nu karşımda görünce sinirlerime hâkim olamayarak sadece bir kez yumruk attım."
İfadenin önceden hazırlanmış olduğu çok belli. Arkasından ‘vur’ demişler, o da bu PKK ilişkisi meselesinden dolayı çok tepkili olduğu için vurmuş.
Tabii o sadece tetikçi. ‘Vur’ demişler vurmuş.
Bu linç girişimine HDP’nin CHP adaylarını destekleyerek iktidar koalisyonunu yenilgiye uğratması nedeniyle kalkıştığını söyleyecek değil elbette.
Saldırının, aslında hem Kürt oyları nedeniyle CHP’yi cezalandırma hem de sadece oy desteği ile gerçekleşen bu muhalefet dayanışmasının önünü kesmek amacıyla planlandığından da haberdar olmayabilir.
Ama bu linç girişimini planlayanların asıl amacının bu olduğu apaçık anlaşılıyor.
İKTİDARIN HEDEFİ CHP’YE VERİLEN KÜRT OYLARI
Nitekim iktidarın en büyük yalakalarından Mehmet Barlas, Sabah’taki başyazısında durumu ifade ediyor.
Barlas, Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırıyı kınarmış gibi yaparak, CHP-HDP ilişkileri imasıyla, "Doğal tepkiler" den söz ediyor.
HDP'lilerin söylemlerinin CHP'yi ilgilendiren yanları olduğunu belirterek asıl meseleye geliyor.
Bu söylemlerin PKK ile mücadele ederken şehit olan gençlerin ailelerini yakından etkilediğine değiniyor.
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin, "Kürdistan'da biz kazanacağız. Batıda da AK Parti ve MHP'ye kaybettireceğiz" sözlerine değinen Barlas, "Kılıçdaroğlu bir partinin genel başkanı olarak tabii ki kendi partisine oy verenlerin sayıları arttıkça mutlu olur. Ancak bu artan oylar PKK terörüyle mücadele edenlerin aleyhindeki durumlara sebep olursa, bu defa da şehit cenazelerinde son olaydaki gibi tepkilere yol açılır" diyerek saldırıyı mazur gösteriyor.
Arkasından da Kılıçdaroğlu’nu, "Ne yazık ki Sezai Temelli'nin açıklamalarına karşı hiçbir tepki göstermemişti" diye suçlamayı da ihmal etmiyor.
Böylece iktidar sözcüsü Barlas saldırının suçlusunu ilan etmiş oluyor:
HDP oyları, Kürt oyları...
Bir tek bunun çaresini söylemiyor.
Kürt oylarının iktidar koalisyonunu geriletebilmek, yenilgiye uğratabilmek amacıyla muhalefet cephesini desteklemek amacıyla kullanılmasının engellenmesi gerektiğini söyleyemiyor.
Ama yazının ana hedefinin bu olduğu rahatlıkla anlaşılıyor.
Bunu engellemenin bir tek yolu var o da Kürtlerin oy kullanmasını yasaklamak!
Bu olur mu demeyin. Bu ve benzeri yazılar yazılabiliyorsa bu meseleyi ciddi olarak düşünenlerin olduğunu kabul etmek gerekir.
Kürt düşmanlığının ve Kürtleri beka meselesi olarak görmenin sınırı yok.
Sorun bu nedenle barışçıl yöntemlerle çözülemiyor. Şiddet politikaları ve savaş bu nedenle devam edip gidiyor.
Bu nedenle gençlerin dağlarda, vadilerde on yıllardır ölmeleri, şehit olmaları engellenemiyor.
Bu nedenle şehit cenazeleri savaş yanlılarının, barışçıl çözüme karşı çıkanların bir istismar aracı olarak kullanılmaya devam ediliyor.
Şehitler gelsin istenmiyor. Elbette, kim çocuğunun ölmesini, şehit olmasını ister?
Ama bunun tek bir çaresi var, o da Kürt meselesinin barışçıl yollardan çözümünü talep etmek.