Sen bana paralel / Ben sana paralel / Paralel paralel / Paralelli…

T.C. ile ABD arasında ilginç bir paralellik var. Bu bol miktardaki “Paralelli”ler in yanı sıra, “Taralelli’’ler de yok değil hani. En başta da “büyük ABD”, hiç de “küçük ABD” gibi düşünmüyor Suriye’deki Kürtler konusunda.

Bi hoşluk olsun, yukarıdaki başlığı “Yazısız” adlı şiirinde “Taralel taralel / Taralelli” diye sürdüren müstesna şair Ümit Yaşar Oğuzcan’la başlayalım T.C. ile ABD arasındaki ilginç paralellikler meselesine.

Önce 1957’de Celal Bayar söyledi denilen, sonradan 1949’da Nihat Erim’in söylediği kabul edilen “30
yıl sonra küçük bir Amerika olacağız” sözü, çok ufak bir farkla yani 32 yıl arayla 2011’den itibaren gerçekleşti. 2011, çünkü cihatçı Müslüman Kardeşler tsunamisi o yıl Suriye sınırlarına ulaştı ve Suriye lideri tarafından geri tepildi. Ve o zamana kadar kendisiyle ailecek tatile çıkmış olan Türkiye Başbakanı R. T. Erdoğan, özetleyelim, “Esed” yaptı Esad’ı. Donald Trump daha ilk döneminde (2017-2020) otoriterleşme ve yargıya bile yayılan popülizm politikasını başlatmıştı. Bu durumu Yetkin Report’ta hatırlatan eski Washington DC büyükelçilerinden Namık Tan olayı 2022’de şöyle özetliyordu:
“Türkiye ‘küçük Amerika’ olacaktı, ABD ‘büyük Türkiye’ oluyor”

Paralel olarak, CB Erdoğan’ın otoriter ve milliyetçi-İslamcı iç politikasına 2017 tarihli Artıgerçek’te atıf yapan Ragıp Duran el artırıyordu:
“Galiba ‘Büyük Kore oluyoruz; kuzeydeki” diyordu

Evet, T.C. ile ABD arasında ilginç bir paralellik var.

Şu günlerde (nasıl şeyse!) artık zıvanadan çıkarak Kanada’ya, Grönland’a ve Panama Kanalı’na sulanan bir Trump politikası yaşanıyor

Buna mukabil, Dışişleri Bakanlığı eski müsteşarlarından Özdem Sanberk’in hatırlattığı ve Türkiye’nin kuruluşundan beri uygulanan Ortadoğu’ya bulaşmama politikasına rağmen, büyüklerimiz ABD ve İsrail zaferinden ibaret olan Suriye olayını “Türkiye Yüzyılı” için büyük fırsat olarak görüyorlar.

Şu sıralarda “ilk”leri başlatmasıyla öne çıkan Devlet Bahçeli, “Halep iliklerine kadar Türk ve Müslüman’dır. Bunu sadece biz söylemiyoruz, tarih söylüyor, coğrafya söylüyor” diyor.

Bunun haftasına MİT Başkanı İbrahim Kalın, Başbakan Erdoğan’ın 05.09.2012’de verdiği “İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız” sözünü gerçekleştiriyor ve Şam’daki Emevi Camii’nde namaz kılıyor. Ardından, artık takım elbise giyen (ve nihayetinde kravat da takan) HTŞ lideri Golani şoförlüğünde gezdiriliyor.

Zaten en baştan CB Erdoğan, “Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometrekare ile sınırlandıramayız” diyerek moralmanımızı yükseltmiş
vaziyette.

***

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin tabiriyle “fetih çılgınlığının sardığı” bir medya ortamında CB Erdoğan, meseleyi o meşhur halam-amcam esprisini hatırlatır biçimde ortaya koyuyor:

“Mesela şu soruyu kendilerine hiç sormuyorlar: 1. Dünya Savaşında bölgemizde sınırları yeniden belirlerken şartlar farklı şekilde zuhur etseydi ne olurdu. Halep, İdlib, Hama, Şam, Rakka şehirleri Hatay, Antep, Urfa şehirleri gibi birer vilayetimiz olacaktı

Yine CB Erdoğan bir kaç gün sonra, partisinin grup toplantısında Fetih Suresi’ni TBMM kürsüsünden Arapça okuyacak ve Yeni Akit’ten şu yorum gelecek:

“Devlet Bahçeli’nin [22 Aralık’ta] ‘Şam fetholundu, sıra Kudüs’te’ açıklamasının ardından, Erdoğan’ın bu dinî referansla Kudüs'e yönelik mesaj verme amacında olup olmadığı merak konusu oldu”

T24’te Barçın Yinanç, Şam’a “geçici maslahatgüzar” olarak atanan Burhan Köroğlu’nun “Suriye ile Osmanlı dönemindekine benzer bir ilişkiye sahip olacağımızı da takdir ediyorum” dediğini aktarıyor ve ilave ediyor: “[Bu demeç], bakanın Arap ülkelerine gönderdiği teskin edici mesajları sıfırlamak anlamına
gelmiyor mu? [B. Köroğlu] hiç mi tarih okumamış? Araplardaki “Osmanlı” hassasiyetini hiç mi bilmiyor?”

Bu “teskin edici mesajlar”ı (büyük olasılıkla, Dışişleri bürokratlarının yoğun ısrarları sonucu) vermiş olan Bakan Fidan da bir kaç gün sonra France 24 kanalına şöyle diyecek:

"DEAŞ ve El-Kaide’yle bağlantılı örgütler hakkında istihbarat toplama konusunda HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu”

Bu paralellikler Turgut Özal döneminden beri var. Emekli Büyükelçilerden Hasan Göğüş T24’te hatırlatıyor:

“Azerbaycan’ın ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin bayraklarını Türkiye’de diktirip, pasaportlarını, paralarını Türkiye’de bastırmıştık. Subaylarını Harp okullarında eğittik. Her bir cumhuriyetten 10 bin öğrenciye burs vermek gibi çok iddialı vaatlerde bulunduk. Şimdilerde de aynı coşkuyu Suriye için yaşıyoruz.”

Ve uyarıyor: “‘Gönül ve kültür coğrafyamız’, ‘360 derece dış politika’, ‘her kıtada ayak izleri bırakmak’, ‘Türkiye Türkiye’den büyüktür’, ‘Şam’a göz dikenlere Kudüs’te Osmanlı şamarını hatırlatmak’ gibi söylemler eminim İsrail’den çok Memaliki Osmaniye’deki diğer ülkeleri daha fazla korkutuyordur”

Bu bol miktardaki “Paralelli”ler saymakla bitecek gibi değil, küçük ile büyük arasında. Fakat bunların yanı sıra, “Taralelli’’ler de yok değil hani. En başta da “büyük ABD”, hiç de “küçük ABD” gibi düşünmüyor Suriye’deki Kürtler konusunda.