Erol Katırcıoğlu
Siz ne düşünüyorsunuz?
AKP yeni bir devlet kurmak istiyor. Bunu biliyoruz. Ama yeni bir devlet kurmak için kaldırdığı, etkisiz kıldığı ve anlamının yitirilmesine yol açtığı kural ve kurumların yerine yenilerini koyamadığı (en azından henüz) için toplumda büyük bir yıkıma yol açtı ve açmaya da devam ediyor. Yıkılanlar, kurallar ve kurumlar olduğu için, ya da başka biçimde söylersem, binalar, köprüler, yani gözle görülen elle tutulan şeyler olmadığı için belki yeterince algılamıyoruz ama toplumda neredeyse her şeyin mübah olduğu, kuralların işlemediği yeni bir dönem yaşıyoruz.
Aslında bence bu süreç Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildikten sonra "Ben bildiğiniz Cumhurbaşkanlarından olmayacağım" dediği gün parlamentoyu işlevsizleştirerek başlamış ve zaman zaman cumhurbaşkanlığın yetkilerini aşarak da yargı, asker vs bütün üst düzey devlet kurumlarını ve kurallarını dilediği gibi kullanarak devam etmiştir. Bu gelişmeleri ise bugün Türkiye’de hemen herkes şu ya da bu biçimde yaşamış, kimisi buna kendince onay vermiş, kimisi de içinde doğduğu topluma yabancılaşma biçiminde tepki göstermiştir. Ama sonuçta bugün Türkiye’de toplum hayatında hemen hemen hiçbir kuralın geçmediği, her şeyin mümkün olduğu, haklının haksız, haksızın ise haklı duruma gelmesinin her zaman mümkün olabileceği duygusu, yani adaletsizlik duygusu inanılmaz bir derecede yaygınlaşmıştır. O nedenle de son günlerde Cumhurbaşkanı’nın adaletsizliklere işaret ederek kınaması bile çürüme kokusunun oralara kadar ulaşmış olduğunun açık kanıtı değilse nedir ki?
Bu nedenle de ülkenin siyasetinde en çok ihtiyaç duyulan, artık yalnızca ruhsuz bir çağrışıma yerini bırakmış olan, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, "adaleti"dir. CHP isabetle bunu görmüş ama ne yazık ki sadece görmüş, adaletsizliğin anlamı konusunda bilgisizliğinden mi desek yoksa devlet eteklerinde siyasetin gereklerinden mi desek bir türlü adaletsizlikleri güçlü bir biçimde konuşamamıştır. Şimdi ise 2019 üzerinden herkes siyasi hesabını yaparken "adalet" yine öksüz bir çocuk gibi bir kenarda terkedilmiş durumda. Seçim zamanı yaklaştıkça bir hatırlayan çıkar mı bilinmez.
Bütün bunlardan giderek altını çizmek istediğim ise önümüzdeki seçimlerin, AKP’nin politikalarıyla biçimlenen şimdiki vizyonuna karşı yeni bir toplum vizyonu ortaya koymayı gerektiren bir seçim olacağıdır. Bu gerçek, AKP’nin yaygınlaştırmaya çalışacağı "bireyler" üzerinden seçim planı galip gelse de gelmese de böyle. Çünkü bu kadar adaletsizliğin, bu kadar kuralsızlığın, bu kadar gücü gücüne yeten bir ortamın sonsuza kadar devam etmesi mümkün değildir.
O nedenle de seküler kesim siyasetçilerinin şapkalarını önlerine alıp düşünmeleri gereken neden "Adalet yürüyüşü"nün toplumda bir etkisinin kalmadığı sorusudur. Açıktır ki samimiyetten yoksun düşüncelerin toplum tarafından gerçekten içselleştirilmesi mümkün değildir. Liderlere olan ihtiyaç da bundandır. Toplumda kimliğinden ötürü bunca Kürt yurttaş ötekileştirilmişken, ötekileştirmenin de ötesinde neredeyse suçlu duruma düşürülmüşken, AKP’ye koz vermeyelim ya da bu devletin asıl sahibi biziz düşünceleriyle davranmanın samimiyetsizliğini bu halkın fark etmemesi mümkün mü?
Bu durum dünkü CHP’nin topluma yukarıdan bakışının bugünkü versiyonu değilse nedir ki?
O nedenle de geç kalmadan seküler kesim siyasetçilerinin, toplumdaki bu adalet talebinin nasıl karşılanacağına dair yeni bir toplumsal vizyon ortaya koymaları gerekir.
Geç kalmadan…