İnci Hekimoğlu
Siz neye hazırlanıyorsunuz?
"Millet İttifakı" belediye pazarlıkları ile oyalanırken, iktidar bloku seçimleri seçim yapılmadan bitirmek için harıl harıl çalışıyor.
Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ın görevinden istifa etmeden adaylığının açıklanması ile Anayasa bir kez daha çiğnendi, yok sayıldı.
Anayasa’nın "yok hükmünde" sayılması 2015 yılına uzanır aslında. Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra partisi ile ilişkisini kesmemesi nedeniyle hukukçular durumu "anayasal darbe" olarak nitelendirmişti.
Doğal olarak devamında Anayasa Mahkemesi kararlarını da "yok hükmünde" sayan Erdoğan’ın "Atı alıp Üsküdar’ı geçmesi" ilk olmadığı gibi son da olmayacak.
Çünkü CHP, Binali Yıldırım’a kadar gelen bir dizi yasa ve Anayasa ihlali karşısında pasif muhalefet pozisyonundan zerre sapmadığı gibi bu ihlallere kendisi de eklemlendi.
İktidarın ‘sürdürülebilir hukuksuzluk hâli’ne destek veren bir parti yönetiminin meşruiyeti en az seçimlerin meşruiyeti kadar tartışmalıdır.
Muhalefetin ana gövdesini oluşturduğu iddia edilen CHP’nin bugüne kadar ki muhalefet stratejisini, "siyasetsizlik" ya da "sağ ideolojik hegemonyaya teslimiyet" olarak değerlendirmenin yetersiz kaldığı açık.
Bırakın parti dışından gelen eleştirileri, PM ve MYK’da yer alanlardan, bazı milletvekilleri ve yerel örgütlenmelerden yükselen itirazlara ve önerilere rağmen, tepedeki üç-beş isim partinin siyaset tarzının ve ideolojik konumunun değişmesi önünde bariyer oluyorsa bir hedefi var demektir.
Bunca başarısızlığa rağmen ısrarla yürünen bu yolun; partililerin, parti tabanının, geniş muhalif kesimlerin bilemediği bir hedefi elbette ki olmalı.
O ‘hedefi’, Celal Başlangıç’ın dediği gibi "Özgür Özel’in keşfettiği güç"te aramaktan başka makul bir gerekçe kalmıyor.
Bir gecede değişen nüfus tabelaları, metruk binalara kaydedilen hayali seçmenler, silinen veya eklenen isimleri falan geçtik, CHP’nin sadece İçişleri Bakanlığı’nın valilere gönderdiği Seçim Güvenliği Genelgesi için yeri göğü ayağa kaldırması gerekirdi.
Şöyle söyleyeyim; Kürtlere özel uygulanan "koruculuk" sistemi artık bütün ülkeye yayılıyor.
Önce Kürtler, sonra nüfusun yüzde 50’si derken yüzde 60’ı, ‘terörist’ler hızla bütün ülkeye yayılmaya başlayınca, artık Fırat’ın batısı da ‘koruculuk" sistemi ile tanışacak.
Daha doğrusu sınanacak!
Soylu’nun genelgesini siz buradan okursunuz.
Ben birkaç maddeyi özetlemeye çalışayım.
-Seçimlerin güvenliği valilere emanet. İstediği gibi ‘gereklilik’ bulur, ‘gereklilik’ gördüğünde de istediği önlemi, istediği güvenlik gücüyle alır.
- Güvenlik güçleri içinde bildiğimiz üniformalılar dışında, kimlerden oluşturulacağı belirsiz ya da çoktan oluşturulmuş "korucu" sıfatlı yeni bir birim yer alıyor.
Tabii ki aklımıza SADAT desteği, Osmanlı Ocakları, HÖH’den sonra kurulan Milli Seferberlik Hareketi gelmiyor… Hele her seçim öncesi daha bir gür çıkan sesiyle, muhaliflerin kanını dökmeyi vaat eden Sedat Peker hiç gelmiyor aklımıza.
-Bir diğer madde seçim sonuçlarına ilişkin "provokatif paylaşımlar" yapanlara yönelik anında müdahale emri ile ilgili.
Siz bunu seçim sonuçlarına itiraz diye de okuyabilirsiniz, seçim usulsüzlüklerini teşhir etmek olarak da. Valiliğin keyfine kalmış…
-Bir madde de "Suriyelilere yönelik provokatif davranışlarda bulunanlar"la ilgili.
Irkçılığın bu kadar pompalandığı bir dönemde gösterilen hassasiyeti çok taktir etmiştim ki, Ahmet Takan’ın 10 Ocak tarihli yazısı hevesimi kursağımda bıraktı.
Yeniçağ yazarı Takan, 11 Ocak tarihli genelgeden üç gün önce 7 Ocak’ta İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Uluslararası Koruma Dairesi Başkanlığı’nın yine bütün valiliklere gönderdiği bir genelgeyi yazmış.
Genelge kısaca valilerden, "V-87" kodu olmasına rağmen Türkiye'ye geri dönen Suriyelilerin her ihtiyacının karşılanması ve sorun çıkarılmamasını istiyor.
Takan’ın yazısından özetle aktarıyorum:
"…şekilde kaydı sonlandırılmış olan Suriyelilerden özellikle hastalık ve tedavi, yaşlılık, evlilik, çocuğun okula kaydının yapılabilmesi, sosyal yardımlardan faydalanabilme (Kızılaykart ve BMMYK kış yardımları) yasal çalışma ve iller arası seyahat edebilme gibi mecburi nedenler göz önünde bulundurularak gönüllü geri dönüş nedeniyle söz konusu Suriyeli yabancılara daha önce konulmuş olan V-87 tahdit kayıtları, müracaat ili tarafından ilgi mevzuata uygun bir şekilde 01/01/2019 tarihinin esas alınarak kaldırılmasını ve söz konusu şahısların geçici koruma kayıtlarının tekrardan aktifleştirilmesini…"
Takan "V-87" kodunun anlamını da yetkililerden aldığı bilgiyle aktarmış:
"Emniyet yetkililerinden aldığım bilgiye göre, ‘V-87’ tahdit kodu, ‘ülkemizden gönüllü giden Suriyeli mülteciler’, ‘Türkiye'de ve kamplarda vukuat işleyip giden Suriyeli mülteciler’ manasına geliyor."
Kesin olan şu ki, burada bahsedilenler ülkemize sığınmış sıradan Suriyeliler değil.
Sorun, iktidarın özel bir Suriyeli kesime, ‘vukuatlı Suriyelilere’ tam seçim sürecinin işlemeye başladığı bu dönemde şaibe yaratacak bir tür ‘af’ çıkarması.
Bu soruları sorması ve gündeme getirmesi gereken muhalefet üç maymunu oynarken iktidar bloku seçimlere değil bir ‘seçim harekâtına’ yığınak yapıyor.
Biz de merak ediyoruz; muhalefet acaba neye hazırlanıyor diye.