Koray Düzgören

Koray Düzgören

Sizin yüzünüz kızarmıyor mu?

Silopi'deki çocukların katledilmesinin politik sorumlusu polislere “Vurun, öldürün yargılanmazsınız” diyen hükümettir.

Osman Baydemir HDP’nin Grup toplantısında memleketin durumunu özetlemiş:

"KHK ile iki binden fazla engellinin işine son verildi.

Suruç katliamı mağduru 8 insan şu anda tutuklu. IŞİD sanıkları ise her gün patır patır serbest bırakılıyor. Kabul edilebilir mi?

Silopi'deki çocukların katledilmesinin politik sorumlusu polislere "Vurun, öldürün yargılanmazsınız" diyen hükümettir. "Çocuklar ölmesin" diyen Amedspor'a dava açılıyor, Ayşe öğretmene ceza veriliyor. Peki, "Oluk oluk kan akıtacağız" diyen?

İşini isteyen öğretmenler, evladının cenazesini isteyen baba açlık grevinde, Adalet Bakanı Amerika’da Reza’yı kurtarma peşinde."

Bunlar son birkaç gün içinde cereyan eden olaylardan kesitler. Sadece gazete haberlerine bakarak sayfalar dolusu özet yapmak olası.

Ya gazetelere, tweet’lere yansımayanlar?

KHK ile iki binden fazla engellinin işine son verilmesi ne demek? Van Belediyesi’ni gasp eden kayyumun Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın engellilere dağıttığı tekerlekli sandalyeleri geri almasını düşünebiliyor musunuz ne anlama geliyor?

Bu işlerin, eylemlerin, kararların insanlıkla herhangi bir ilgisi olabilir mi?

Ben bu haberleri okudukça yüzüm kızarıyor. Kızgınlıktan mı? Değil.

İnsanlığımdan utanıyorum.

Nasıl insanlarla birarada olmuşuz? Kimlerle ilişkide bulunmuşuz? Hatta bunların bazılarıyla, bir dönem onların maruz kaldıkları haksızlıklara karşı nasıl yanyana durmuşuz?

Bunlar bir tarafa, bu insan kılığındaki insan suretleriyle nasıl aynı havayı solumuşuz?

Nasıl aynı ülkenin vatandaşı olmuşuz?

 

SİLOPİ'DE ÇOCUK KATLEDEN DEVLET

Silopi cinayeti bakıyorum da kimsenin yüzünü kızartmıyor. Olay sonrasında ruhsuz, üzülmüş numarasına yatan sahtekar ve vicdansız kamu görevlilerinin sesi bile çıkmadı. Kamuoyundan gelen cılız tepkilere ragmen hiçbir yetkili olayı kınamadı.

Cinayetin sorumlusu polisler için de onların amirleri hakkında da soruşturma başlatılmadı. Sorumlu polislere işten el çektirilmedi. Ancak 6 gün sonra savcılık, istemeye istemeye cinayete sebep olan zırhlı aracı kullanan polisin tutuklanmasını talep edebildi. Yargıç da ortaya çıkan tepkiler arttığı için kamuoyunu yatıştırabilmek amacıyla o polisi tutukladı.

Savcının açıklamalarına bakın; cinayetle suçlanması gereken polisin sarhoş olduğuna ilişkin tanık ifadelerini dikkate almadığı gibi bu ifade sahiplerini suçluyor.

Hiç kuşkunuz olmasın, en kısa sürede bu polisin tutukluluk haline son verilecek ve belki de o polis mükafat sayılabilecek basit bir ceza ile yine işine devam edecektir.

Davanın sonunda zırhlı araçta hasar oluşmuşsa (!) bu hasarın tazmin edilmesi için katledilen çocukların babası aleyhine bir tazminat davası da açılabilir. Buna benzer inanılması güç devlet uygulamalarını çok gördük.

Biliyoruz ki TC devleti adildir! Vatandaşın hakkına karşı gaddar kesilir. Devlete dokunan garibansa, devletin çıkarı her şeyden önce gelir.

Bu olay, memlekette kendilerine hala gazete diyen AKP’nin propaganda bültenlerinde neredeyse hiç yer almadı.

Sanki bu olaylar, Türkiye’de cereyan etmemişcesine görmezden gelindi. Ya da sıradan bir trafik kazası olmuş gibi davranıldı. Hele bir tanesi (Haber Türk) neredeyse katliamdan çocukları sorumlu tutacak bir başlık bile attı.

 

YAKILIP YIKILAN KÜRT KENTLERİ

Silopi’de daha birkaç ay önce devlet güçleri sivil halka karşı inanılmaz bir şiddet uyguladı. Tankıyla, topuyla kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden insanların yaşam hakları ihlal edildi. Yaşadıkları mekanlara saldırıldı.

Sadece Silopi değil, birçok il ve ilçe merkezi ile mahalleler de saldırıya uğradı.

Bu kent, kasaba ve mahallelerin sakinleri olan yüzbinlerce insan yaşadıkları yerleri terketmek zorunda bırakıldı.

Bunlar son iki yıl içinde oldu.

Türkiye’de medyanın neredeyse tamamı ve HDP dışındaki siyasi partiler bu kanlı, şiddet olaylarını görmezden geldiler.

Kuşkusuz Silopi olayı son derece vahim bir gerçeği de gözler önüne serdi. Artı Gerçek’te arkadaşımızın Mehveş Evin’in de belirttiği gibi bu cinayetteki esas mesele, esas soru, bir eve dalıp iki çocuğu öldüren panzerin o sokaklarda ne işinin olduğu meselesidir.

Asıl, niçin aylarca sokağa çıkma yasakları eşliğinde bu kent ve kasabaların yakılıp yıkıldığı sorulmalı ve niçin hala o bölgede insanların büyük bir gözaltı yaşadıkları araştırılmalıdır. 

Kürt illeri adeta işgal altında bir bölge görüntüsü veriyor. Sayıları yüzbinlerle ifade edilebilecek ve adına güvenlik güçleri denilen ama adeta intikam timi gibi davranan bu silahlı adamlar, yıllardır şu ya da bu gerekçelerle o bölgede bulunuyor.

Türkiye’nin batısından doğusuna ya da güneyinden güneydoğusuna doğru bir yol alsanız, bir alabilseniz bu yolu, belki sizin de yüzünüz kızarır.

Ben tersine bir yolculukla başladım yazıya, oradan devam hem de geçmişle değil, bugünle devam edeceğim.

 

BİR BABA VE İKİ ÖĞRETMEN AÇLIK GREVİNDE

Dersim’de Kemal Gün, bir baba, istediği tek şey devletin öldürdüğü oğlunun cesedi. Bu nedenle 75 gündür açlık grevinde.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça iki eğitim emekçisi iki aydın, AKP’nin OHAL KHK’ları ile işsiz kaldılar. Haksız bir şekilde işlerinden edildiler birçokları gibi.

Ve sessiz kalmaktansa direnmeye karar verdiler.

63 gündür de en pasif ama en ölümcül eylemi sürdürüyorlar onlar da.

Silopi ülkenin güneydoğusunda, Dersim doğusundadır sizin görüş alanınız dışındalar yani. Onlardan muhtemelen haberiniz bile olmamıştır olsa da duymazdan gelmişsinizdir. Peki Nuriye ve Semih Ankara’nın ortasında eylemlerini sürdürüyor. Onu da duymadınız mı, sessizliğiniz yüzünüzü kızartmadı mı?

Bu insanlar bu ülkenin vatandaşı bu ülkenin vergi vereni değil mi?

Buna karşılık sonradan vatandaş olma Reza için devreye koymadığınız adam kalmadı. Devlet kesesinden ziyaretler, yolculuklar, lobi şirketlerine ödenen paralar.

Biri Genelkurmay Başkanı üç önemli bürokratın ABD’ye gönderilmesi yetmedi şimdi nazırlar sıraya girdi, Adalet Bakanı Reza’nın serbest bırakılması ya da meseleye diplomatik çözüm bulunması için ABD’ye yollandı.Yakında da devletin en başı Reza için ABD Başkanı Trump’a ricacı olacak.

Bundan hepiniz haberdarsınız ama, çünkü saklı gizli yok bu konuda. Yaptıklarını ve yapacaklarını açıkça ilan ediyorlar. Ne de olsa işin ucunda 17 - 25 Aralık dosyaları ve karapara aklama operasyonları ya Reza’nın itiraflarıyla ortaya dökülürse korkusu var.

Bundan da kızarmıyor mu yüzünüz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi